Yeni Türkiye’nin İdealist-Realist Sözleşmesi

Yeni Türkiye Sözleşmeesi-2023 metni, sadece Yeni Türkiye'nin vatandaşlarıyla yaptığı bir sözleşme olarak değil aynı zamanda Türk dış politikasının etkili olduğu coğrafyalardaki insanlarla da yapılan bir ahitleşme olarak okumak mümkün.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çarşamba günü açıkladığı Yeni Türkiye Sözleşmesi-2023 metninde Türk dış politikasının genel özelliklerini anlama açısından önemli ifadeler var. Metnin dış politikaya ilişkin kısımları yakından incelendiğinde ortaya çıkan en belirgin sonuçlardan birisi, Türkiye’nin şimdiye kadar izlediği vicdani diplomasinin aynı zamanda realist mülahazalarla şekillendiğidir. Türk dış politikasının ana esaslarını bir kez daha ilan eden metinde Türkiye’ye eşsiz bir konum biçildiği ve bu konum itibarıyla Türkiye’nin üstlenmesi gereken sorumlulukların farkında olunduğu açık bir şekilde görülmekte.

Türkiye’ye atfedilen eşsiz konum “Dünyada hiçbir ülke ve mekân medeniyet mirası bakımından bizim ülkemiz kadar şanslı ve birikimli değildir” şeklinde net bir şekilde ifade edilmiş. Bu konum Türkiye’yi değişik coğrafyalarda baş gösteren krizlerde “alakalı” bir aktör konumuna getiriyor. Bu eşsiz konumun Türkiye’ye bahşettiği tarihi ve stratejik derinliğin metne tezahürlerini bahsedilen coğrafya çeşitliliğinde rahat bir şekilde görebiliyoruz. Bir siyasi partinin seçmenlerini ilgilendiren bir beyannamesinde Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Ortadoğu, Afrika, Asya ve Latin Amerika, kısaca tüm dünyayı ilgilendiren ifadelere yer vermesi de hem yukarıda bahsedilen derinliği hem de Başbakan Davutoğlu’nun Türkiye’ye atfettiği merkezi rolü göstermesi açısından önemli. Bu haliyle metni, sadece Yeni Türkiye’nin vatandaşlarıyla yaptığı bir sözleşme olarak değil aynı zamanda Türk dış politikasının etkili olduğu coğrafyalardaki insanlarla da yapılan bir ahitleşme olarak okumak mümkün.

DÜNYA HALKLARIYLA SÖZLEŞME

Metindeki “İstiklal Savaşı” vurgusunu özellikle not etmemiz gerekiyor. Türkiye’nin vicdani diplomasisinin İstiklal Savaşı deneyimi tarafından şekillendirildiği ve Türkiye’nin kimi zaman fazla idealist olmakla eleştirilen dış politikasının mazlum milletlere karşı duyulan sempatinin bir sonucu olduğundan bahsediliyor. Metinde de bahsedilen ateş çemberi maalesef İslam dünyası ve Türkiye’nin “gönül coğrafyasını” sarmış durumda. Bir taraftan silahlı çatışma diğer taraftan da ekonomik zorluk altında yaşayan halklara, Türkiye’nin İstiklal Savaşı yıllarında yaşadığı zorluklar ve sıkıntılar sebebiyle kurulan empatiyle verilen destek sürecek. Yeni Türkiye Sözleşmesi, bu açıdan baktığımızda Esed bombaları altında yaşayan Suriye halkıyla, IŞİD belası ve mezhep çekişmelerinden mustarip Irak halkıyla, Çin işkencesine tabi tutulan Uygur halkıyla, Türkiye’nin yardımlarıyla bir devlet inşası sürecinde olan Somali halkıyla, İsrail işgali altında yaşayan Filistin halkıyla, katliamlara maruz bırakılan Orta Afrika veya Myanmar haklarıyla vs. de yapılan bir sözleşmedir.

Dikkat çeken başka bir husus, Türkiye’nin halihazırda üyesi olduğu kurum ve ittifaklara bağlılığın devam edeceği ve bu üyeliklerin daha verimli bir şekilde kullanılmasının yollarının aranacağı mesajıdır. BM ve NATO akla gelen ilk kurumlar. Uluslararası barış ve istikrar söz konusu olduğunda özellikle BM’nin sınıfta kaldığı ortadayken Türkiye kuruluş nedeni tam da bunlar olan BM’ye yapısal eleştirilerini sürdürmesi gerekiyor. Yine AB üyelik perspektifi de metinde yer alıyor. 2023’e kadar üye olabilir miyiz veya o tarihe kadar AB dünya siyasetindeki önemini korur mu bilinmez ama Türkiye’nin AB’nin üyelik yolundaki bahanelerini kaldıracak bir yol haritası izlemesi gerekiyor.

İdealist olarak görülebilecek bu dış politika vizyonunun “dost ve kardeş ülkelerde silinmeyecek izler bırakması” diğer bir ifadeyle Türkiye’nin yumuşak gücünü artırması hesaplanıyor. Ni

Etiketler: