Yeni Türkiye’de Orta Sınıf ve Erdoğan

10 Ağustos tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ın adaylığı, toplumun çoğunluğu için ekonomik ve sosyal kazanımlarını devam ettirecek lideri seçme anlamı taşımaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluş tarihinden itibaren makbul vatandaş tanımı yaparak, toplumun sosyal ve siyasal hayatını şekillendirirken aynı zamanda ekonomik hayatı belirli bir grubun yönetimine sunmuştur. Uzun yıllar orta ve alt gelir grubunun ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğuna karşılık gelmesi, yalnızca ekonominin kötü yönetilmesinin bir sonucu değildir. Ekonomi yönetiminin belirli bir kesimin çıkarlarına hizmet etmesi, alt ve orta gelirli nüfusa toplam üretimden adil bir dağıtımın gerçekleşmemesine sebep olmuştur. 2000’li yıllara kadar genel olarak, üst gelir grubu daha fazla zenginleşirken alt ve orta gelir grupları ise ekonomik iyileşmelerden olması gerektiği gibi faydalanamamıştır. Bu durumun başlıca sebebi olarak toplumun çoğunluğunun değil belirli bir zümrenin iktidara istediği gibi yön vermesidir. 2002 yılında AK Parti’nin tek başına ülke yönetiminde söz sahibi olması, bu geleneğin derinden sarsılmasına yol açmıştır. Çünkü bu kez seçilmiş olarak addedilen bir grubun değil, toplumun çoğunluğunu temsil eden bir iktidar Türkiye’ye yön vermeye başlamıştır.

ORTA SINIFIN GÜÇLENDİĞİ DÖNEM: 2002-2014

2002 yılında yapılan genel seçimde AK Parti’nin aldığı yüksek oy oranı, özellikle yoksulluğu derinleşen alt ve orta gelirli grubun desteğinin sonucudur. 2002 yılında kişi başı günlük 4,3 Dolar altında yaşayan fert yoksulluk oranı yüzde 30,3 iken, 2012 yılında bu oran yüzde 2,27’ye düşmüştür. 2002-2012 döneminde sürekli azalan fert yoksulluk oranı, alt gelir grubundakileri orta gelir grubuna taşımıştır. 2006 yılı itibariyle ise kişi başı günlük 1 Dolar’ın altında olan fert kalmamıştır. İstikrarlı bir şekilde azalan yoksulluk oranları, tehlike oluşturduğu alt ve orta gelirli hane halklarının Erdoğan liderliğindeki iktidarı desteklemesinin başlıca faktörü olmuştur. Çünkü yoksulluk oranının azalması, istihdam, satın alma gücü, üretimde miktar ve verimlilik, eğitime katılım, sağlık hizmetlerinden faydalanma gibi değişkenleri pozitif yönde etkilemektedir. Böylelikle kişi veya hanehalkı bazında sosyo-ekonomik düzeyin yükselmesine katkı sağlamaktadır.

Bir ülkede yaşayanların ortalama gelir düzeyi hakkında yol gösterici olan kişi başı gelir, 2002 yılından sonra orta gelirli kesimi destekleyen bir seyir izlemiştir. 2002 yılında kişi başına düşen gelir 3.492 Dolar ile alt orta gelir ekonomiler arasında yer alan Türkiye, 2010 yılından bu yana 10.000-11.000 gelir bandına yükselerek üst orta gelirli ekonomiler grubuna dahil olmuştur. Kişi başı gelirin artışı iç tüketimi de tetiklemektedir ve hane halklarının tüketim harcaması alışkanlıklarını değiştirmektedir. Türkiye’de hane halkı tüketim harcamasında öne çıkan farklılık, hane halklarının eğitim hizmetlerine ayırdığı payın artışıdır. Uzun dönemde karşılığı alınacak eğitim hizmetlerine ayrılan payın artışını kişisel gelirin yükselmesi, ücretsiz kitap dağıtımı, burs miktarının artışı ve sosyal yardımlar gibi yalnızca ekonomik sebeplere dayandırmak gerçekçi olmaz. 2000’li yıllardan önce, Türkiye’de orta sınıfın ekonomik olarak güçlenmenin en önemli araçlarından olan eğitime erişimde yaşadığı sıkıntılar, 2002-2014 döneminde yapısal ve köklü reformlarla büyük oranda giderilmiştir. Siyasal, sosyal ve ekonomik alanlarda ayrıcalıklı konumunu sürdürmek isteyen niceliksel olarak az ancak etki alanı açısından büyük olan bir kesimin, orta ve alt gelir grubundakilerin yaşam kalitesini yükseltmesi adına ellerinde bulunan tek hizmete, yani eğitime yönelik ideolojik tutumunun ortadan kaldırılması, orta gelir grubunun Başbakan Erdoğan’a verdiği desteği açıklayan te

Etiketler: