Türkiye’nin Matematik İmtihanı

Platon'a göre; matematik, gerçeği anlamının yoludur. Bu bağlamda Platon, akademisinde, matematiği felsefenin bir dalı misali, yıllar süren yoğun bir müfredatla vermiştir.

“Hocam, bu bizim ne işimize yarayacak ki?”

Dersin ve işlenen konunun tam ortasında pat diye ortaya atılır bu soru. Yıllar geçer, öğrenciler geçer ama bu soru değişmez, muhakkak sorulur.

Elbette ki bir hoca için, öğrencisinin, konuyu anlamanın ötesinde, “gelecekte bunu nasıl pratiğe çeviririm?” diye sorgulaması kadar hoş bir duygu olamaz. Bununla birlikte, pek çok öğretim üyesinin karşılaştığı bu yaygın soru, genelde soru niteliği taşımaktan ziyade, “bu zor konu için kafa patlatmamız anlamsız” mealinde bir yorum sunmak amaçlıdır.

Peki, bu soruyu sorma haddi, en çok ne zaman hissedilip dışa taşırılır? Öğrencilerin, özellikle “kafalarında” kendi alanlarından farklı olarak kodladıkları temel bilimler derslerinde… Bunların başında da bilhassa matematik gelir zira onu, fencisi farz, sosyalcisi, idaricisi müstehap bilmek üzere, çoğu bölüm, ucundan köşesinden alır (ki aslında ikinci gruba da farz niteliğindedir).

“Bunu mezun olunca nerede kullanacağız ki?” gibi versiyonları da olan o bol türevli soru geldiği an ise, dersin havası birden değişir. Öğrenci gerçekten de, zorlandığı o lahza, dersi bölmeyi başarmıştır. Kalemler kâğıtlar bırakılır zira başka bir ara ders başlamalıdır.

SİSTEMATİK DÜŞÜNME

Tam o anda, insanın içinden tahtaya, antik çağda Platon Akademisi’nin kapısında geçen o okkalı cümleyi yazmak geçer: “Geometriden bihaber olan, buraya girmesin”.

Gerçekten de, antik kapıdaki o yazı ne demeye çalışmıştır? Tam da, bizim memleketin öğrencilerinin zaten sormadan evvel bulduklarını düşündükleri cevabın, “hiç (bir yerde)” değil, “çok (yerde)” olduğunu demeye çalışmıştır. Felsefe okutulan bir okula adım atmak için geometri, aritmetik, bir ön şart olarak resmen yansıtılmıştır.

Zira matematiğin fonksiyonu, teori ve uygulamadaki işlevlerinin de ötesinde, tüm hayata yansıyacak cinsten unsurlar taşır. Bu unsurların başında ise, matematik eğitiminin, insanın kritik, analitik, sistematik, rasyonel düşünme yeteneklerini geliştirme potansiyeli gelir. Ki bu, yaşamın her alanındaki problem ve kararlar için, doğru zeminde ilerleyebilmek anlamında fark yaratır.

Platon’a göre; matematik, gerçeği anlamının yoludur. Bu bağlamda Platon, akademisinde, matematiği felsefenin bir dalı misali, yıllar süren yoğun bir müfredatla vermiştir. Keza Pisagor da, felsefeyle matematiği yoğun bir şekilde birleştiren bir isimdir.

MÜHENDİS BOLLUĞU

Şimdi diyecekseniz ki, nereden çıktı bugün bu matematik konusu? Bir öğrenci yine soru sordu herhalde… Yok, pek değil… Gerçi ekonominin, ülkenin geleceği için bence her gün de konuşulabilir o başka ancak beni bu konuya iten faktör, açıkçası oldukça tetikleyici bir veri oldu: Bugünlerde İran ekonomisini çalışıyorum ve insan kaynağı anlamında son UNESCO verilerini incelerken, ülkenin mühendislik mezunu oranının tırmandığını görünce yazmadan edemedim.

İran’ın onca zaman dünyadan dışlanmasına rağmen ve belki de bunun kışkırtmasıyla, bilim ve teknolojiye, ya da kısaca STEM’e önem verdiğini zaten biliyoruz ancak sizce de şu rakama özellikle dikkat çekmek gerekmez mi? 2014 yılında mezun olan toplamın içindeki mühendislikle ilgili mezunların oranı %40,2!

2013 yılında %36 olan taze mezun mühendis oranı, 2014 yılında %40’ı geçmiş. Ve size şunu söyleyeyim ki; böyle bir dünya yok. Nitekim küresel “oranları” şöyle bir dizdiğimizde, İran en üstte otururken, bunu çok açık ara farkla başarıyor. Yıllık mühendis mezunu sayısı olarak da 280.000’i aşan bir rakamla, Japonya ve G. Kore gibi ülkelerin önüne zaten çoktan geçmişken, Hindistan, Çin ve Rusya’yı takip ederek dünyanın zirve ülkeleri arasında yer alıyor.

Öte yandan, bunca insan kaynağı istihdama dönüştürülebiliyor mu derseniz, orası yaş… Ülkede genç işsizlik oranı %25’e dayanmış, hatta o sulara yerleşmiş durumda. Bu yüzden de, yeni dönemde ülkeye akacak yatırımlar ile söz konusu eğitim gücünü buluşturmak, İran için doğacak temel fırsatlardan biri…

İran’ı bırakıp bizim orana bakacak olursak, henüz düşük ancak fena olmayan çift hanelerdeyiz diyeyim. Tabii hep konuştuğumuz gibi, olay sadece sayıda ve oranda bitmiyor. Kalite daha da mühim… Zaten bugünkü konumuz da, en temelinde bunu ima ediyor. STEM eğitimimize, hem nicelik hem nitelik anlamında bir ivme kazandırmamız gerekiyor.

Bugün konuya sadece matematik başlığıyla girdim ancak kanaatimce, ülkenin geçmişten bugüne uzanan şu toptan bozuk STEM psikolojisi, konuları anlamaya ve ilgi duymaya dair kanalların tıkanmasında en temel faktör… Oysa ilgili dersler, çocuklar ve gençler için, bir acı olmaktan çıkıp, bir zevk haline gelmelidir, gelebilir. Bu doğrultuda, STEM alanlarında ilerleme kaydedebilmek, akademik ve psikolojik birikimlere bağlı olarak, erken yaşlardan itibaren eğitimde sarsıcı çözümler gerektiren bir meselemizdir.

Hepimiz biliyoruz ki; geleceğin kökleri, bugünlerin STEM’indedir.

[Yeni Şafak, 22 Nisan 2016]

Etiketler: