Türkiye’nin İdlib Operasyonu

Türkiye'nin İdlib hamlesi Suriye'de bağımsız bir yapıya kavuşmak isteyen YPG tehdidinin bertaraf edilmesi açısından önem taşımaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cumartesi günü “İdlib’de ciddi bir harekat yürüyor” sözleri ile işaret ettiği operasyon başladı. TSK da kendi web sitesinde keşif faaliyetleri ile gözlem noktaları tesis etmek üzere harekete geçildiğini duyurdu. Bu adımlar daha geniş bir harekatın başlangıç aşamasıdır. Bundan sonra gelecek adımlar Türk askeri unsurlarının ve müzahir muhalif grupların İdlib’e yerleşmesi olacaktır.

Bu operasyon düşman bir varlığı yok etmek üzere planlanmış ofansif nitelikte değildir. Astana görüşmelerinin ön gördüğü çatışmasızlığın tesis edilmesi kapsamında gerçekleşmektedir. Bu bağlamda operasyonun temel amacı çatışmasızlığın sağlanmasıdır. Bu hedefe varılması durumunda hem Suriye krizinin müzakere yöntemi ile çözülmesi noktasında önemli bir adım atılmış olacak hem de Suriye krizinin Türkiye’ye daha fazla maliyet üretmesinin önüne geçilmiş olacaktır.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu müzakere esaslı bir operasyon İdlib’in ikinci bir Halep’e dönüşme ihtimalinin önüne geçecektir. İdlib’in ikinci bir Halep olması demek büyük insani dramların yeniden yaşanmasıyla sonuçlanacaktır. Bu durumda Türkiye’ye yüzbinlerce kişiden oluşan yeni göç dalgaları oluşması da kaçınılmaz olacaktır. İstikrarın sağlanması durumunda ise insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması ve Türkiye’deki mültecilerin geri dönüşü oldukça kolaylaşacaktır.

Türkiye’nin bu hamlesi Suriye’de bağımsız bir yapıya kavuşmak isteyen YPG tehdidinin bertaraf edilmesi açısından da önem taşımaktadır. Son zamanlarda YPG’ye müdahaleyi gerektirecek önemli gelişmeler söz konusudur. ABD’nin desteğini elde eden YPG ve diğer bazı radikal milliyetçi Kürt grupları Türkiye’ye yönelik tehditlerini aleni bir şekilde gösterebilmektedir. Bu durum kimi zaman doğrudan dile getirilmekte kimi zaman servis edilen haritalar üzerinden ilan edilmektedir. Özellikle IKBY’nin gayrı meşru referandumu bu anlamda yeni bir motivasyon kaynağı olarak ortaya çıkmıştır. Esed rejimi de Suriye krizinin başından itibaren PYD’yi Türkiye’nin yumuşak karnı olarak kullanma yoluna gitmiştir. IKBY referandumundan hemen bir gün sonra rejimin dış işleri bakanı Velid Muallim’in “Kürtlerle özerkliği müzakere edebileceklerini” ifade etmesi bunun son örneğidir. Dolayısıyla bu operasyonun YPG tehdidine yönelik genişleyip genişlememesini de önümüzdeki günlerde olası gelişmeler belirleyecektir.

Operasyon İdlib’de gerginliğin azaltılması ve çatışmasızlığın tesis edilmesi amacıyla gerçekleşiyor olsa da bazı risklerin de dikkate alınması elzemdir. Suriye halkı ve bir çok muhalif grubun Türkiye’ye duyduğu güven risk düzeyini düşürmektedir. Olası risk kaynakları ise YPG, kendi çıkarını önceleyen küçük bazı muhalif gruplar ve rejimden kaynaklanacak manipülasyonlardır.

Türkiye muhalif gruplardan kaynaklanabilecek riskleri bertaraf etmek amacıyla uzun süredir gayret göstermekteydi. Bu anlamda İdlib’deki grupların önemli bir kısmının Türkiye’ye yönelik olumlu mesajları bu çabanın bir sonucuydu. Rejimden kaynaklanabilecek manipülasyonların önlenmesi konusunda ise bir garantör olarak Rusya’ya önemli bir sorumluluk düşmektedir. Kaldı ki Türkiye’nin birçok senaryoya hazırlıklı olarak bu operasyonu başlattığını da söylemek mümkün.

Suriye krizinin artık askeri yöntemlerle çözülüp çözülemeyeceği sorusu uzun süredir tartışılan bir husus. Bu anlamda hem Suriye krizinde taraf olan iç aktörler hem kamuoyu hem de devletler nezdinde önemli bir mutabakatın gerçekleşmiş olduğunu ifade edebiliriz. Hava kuvvetlerini kullanmaktan çekinmeyen Rusya ile Esed rejimini askeri yöntemlerle dengelemenin kolay olmadığı da uzun süredir tecrübe edilmiş bir olgu. Bu hava saldırılarına yalnızca silahlı gruplar değil aynı zamanda sivil halk da hedef olmaktadır. Kısacası askeri yöntemlerde ısrar etmenin maliyetini önemli ölçüde Suriye halkı ve krizden en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen Türkiye ödemektedir. Müzakereye ağırlık verilmesi de Esed rejiminin meşruiyet sağladığı ve bu krizden zaferle çıktığı anlamına gelmez. Kendi ülkesini harabeye çeviren ve gücü tükendiğinde Rusya, İran ve Hizbullah’ı devreye sokan bir rejimin ne meşru sayılması ne de zafer kazanması söz konusu olamaz. Müzakere sürecinden anlamlı bir sonuç çıkması için en önemli unsur ise Rusya ve rejimin saldırılarını durdurmasıdır.

[Fikriyat, 09 Ekim 2017]

Etiketler: