Türkiye’de Sivil-Asker İlişkilerinin Unutulan Aktörü: Emekli Generaller

Siyasetin tanımını kendi siyaset müdahalelerini bile müdahale olarak görmeyecek kadar geniş çizen, siyasete karışma eğilimli generallerin TSK'da edindikleri ‘askeri/teşkilat kültürü' emekli olduktan sonra da devam ediyor. ‘Sivilleşmeyi' reddeden emekli generallerin bile önemli bir aktör olabilmesi Türk sivil-asker ilişkilerinin kendine has yapısından ve tarihinden kaynaklanmaktadır. Kısacası Türkiye'de sivil-asker ilişkilerinin demokratikleşmesi sürecinde eski pratiklerin geride bırakılması gerekecek ama sıkça unutulan bir aktör daha var: Orduevi baskısının aktörleri olan emekli generaller.

Siyasetin tanımını kendi siyaset müdahalelerini bile müdahale olarak görmeyecek kadar geniş çizen, siyasete karışma eğilimli generallerin TSK’da edindikleri ‘askeri/teşkilat kültürü’ emekli olduktan sonra da devam ediyor. ‘Sivilleşmeyi’ reddeden emekli generallerin bile önemli bir aktör olabilmesi Türk sivil-asker ilişkilerinin kendine has yapısından ve tarihinden kaynaklanmaktadır. Kısacası Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin demokratikleşmesi sürecinde eski pratiklerin geride bırakılması gerekecek ama sıkça unutulan bir aktör daha var: Orduevi baskısının aktörleri olan emekli generaller.

28 Şubat soruşturmasında (neredeyse) yalnızca emekli askerlerin gözaltına alınması pratiği devam ederken[1]  sivil-asker ilişkilerinde çoğunlukla unutulan aktörlerden biri olarak ‘emekli generaller’ meselesi yeniden gündeme taşındı.[2] İlk olarak Namık Çınar’ın önceki ay yayımlanan yazısında bahsettiği bu sorunu, Alper Görmüş eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen Darbe Günlükleri’ne atıfta bulunarak irdeledi. Örnek, günlüklerde, kendilerinin muvazzaf oldukları dönemde ihtilal kelimesinin ağızlara alınmasını bile yasaklayan generallerin, emekli olduktan sonra görevdeki komutanlara hükümete karşı tavır almaları yönünde baskı kurduklarını anlatıyordu.[3]

Sivil-asker ilişkileri literatüründe, demokratik bir sivil-asker ilişkisinin sağlanması için askerleri siyasetin içine çekmeye çalışmayan siyasetçilerden, siyasete düşkün olmayan askerlere, demokrasiden taraf medyadan darbe karşıtı aydın, akademisyen ve sivil toplum örgütlerine kadar farklı aktörlere düşen görevler olduğu kabul edilir. Ancak, belki de haklı olarak, emekli generallerin de bu süreçte göz ardı edilmemesi gereken aktörlerden birisi olduğu dile getirilmez. Çünkü Batı demokrasilerinde emekli askerler silah şirketlerine danışman vs. sıfatıyla girip eski bağlantılarını ve nüfuz alanlarını kullanarak Savunma Bakanlığı’ndan ihale kapma gibi problemler yaratırken,[4] Türkiye’de ‘emekli generaller’ TSK komuta kademesi tarafından en az ‘genç subaylar’ kadar yatıştırılması gereken bir grubu oluşturmaktadırlar. Belki bu bile, Türkiye’de sivil-asker ilişkilerini sui generis (kendine has) olarak tanımlamak için bizlere ek bir neden daha sağlamaktadır.

Türkiye’de sivil asker ilişkileri konusunu bazı akademisyenler, zaman zaman Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinin antidemokratik gibi görünen bazı konuşmalarını alt kademelerdeki genç subayları teskin etmek, onlara ‘laikliğin bekçisi olmaya devam ediyoruz, endişelenmeyin’ mesajı vermek için yaptıklarını söylerler.[5] Benzer endişenin emekli generaller konusunda da yaşandığını unutmamamız gerekir. Yani, TSK komuta kademesinin laiklik bekçiliği görevlerini hakkıyla icra ettiğine –her ne kadar bu görev bile başlı başına sorunlu olsa da–  ikna etmekle yükümlü olduğu kimseler sadece TSK alt kademesindeki genç subaylardan ibaret değildir. TSK’dan emekli olmuş, dolayısıyla artık ‘sivil’ generallerin de yatıştırılması, ikna edilmesi gerekmektedir. Örneğin,  Jenkins, eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 2 Ekim 2006’da Harp Akademileri Açılış Konuşması’nda hükümeti hedef aldığında, yine eski Genelkurmay Başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun, ‘sonunda içimizden birisi sessiz kalmadı, hepimizi rahatlattı’ açıklamasını not ediyor.[6] Bu açıklamayı yapan Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun ise, ondan sonra Genelkurmay Başkanlığı’na gelen Orgeneral Hilmi Özkök’ün önünü kesememesi nedeniyle de 16 Aralık 2012’de Harp Akademileri Günü dolayısıyla yapılan kutlamada yalnız bırakılmak suretiyle tepki gösterildiği aktarılmıştı.[7]

Halbuki Hüseyin Kıvrıkoğlu, laiklik konusunda yeterince şahin olmadığı gerekçesiyle Hilmi Özkök’ten derin kuşku duymuş, onun Genelkurmay Başkanlığı’na gelmesini engellemeye çalışmış, ancak başaramayınca etrafını daha şahin komutanlarla çevrelemişti.[8] Hilmi Özkök’ün de Ankara’daki Merkez Orduevi’ne gittiği ancak onun da yalnız bırakıldığı iddia edilmişti. 2010 yılında 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Cumhurbaşkanlığı’nın tertip ettiği Cumhuriyet Resepsiyonu’na katılmayarak kendi etkinliğini düzenlemeyi tercih eden Genelkurmay Başkanlığı’na “Emekli Genelkurmay Başkanları ve orgenerallerin mekânı olarak bilinen Fenerbahçe Orduevi’nden, Komuta Kademesi’nin resepsiyona katılmaması yönünde baskı” yapıldığı iddia edildi.[9] 2011 yılına geldiğimizde ise, istifa yolunu seçen Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının istifalarının asıl nedeninin Orduevi baskısı olduğu iddia edilmişti.[10]

Emekli Orgeneral Işık Koşaner’in istifası sonrasında Genelkurmay Başkanlığı’na getirilen Orgeneral Necdet Özel döneminde de dışarıdan da olsa bu tür baskıların devam ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. PKK ile mücadele esnasında üst üste verilen şehitler ve Afyonkarahisar’da askeri mühimmat deposundaki patlama sonrası bazı emekli generaller olayda sabotaj şüphesini dillendirmişler ve PKK’ya yönelik TSK operasyonlarındaki bazı uygulamaları eleştirmişlerdi. Bu baskılara cevaben Genelkurmay Başkanlığı “2000 yılı öncesinde bölgede görev yapmış kişilerin yorumlarına yer verilerek kamuoyu yanlış bilgilendirilmektedir”[11] ifadesiyle ilk defa emekli paşaları da eleştiren bir açıklama yayımlamıştı. Başbakan Erdoğan da o dönemdeki açıklamasında “Bazı emekli generaller geldikleri ocağa ihanet ediyorlar. Bu ahlaki ve vicdani değildir”[12] demişti.

Sonuç olarak, yalnızca aktörlerin çeşitliliği ve mahiyetlerini göz önüne aldığımızda bile, Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin Batı demokrasilerindeki sivil-asker ilişkilerine benzemediğini görüyoruz. Nitekim, siyasetin tanımını kendi siyaset müdahalelerini bile müdahale olarak görmeyecek kadar geniş çizen, siyasete karışma eğilimli generallerin TSK’da edindikleri ‘askeri/teşkilat kültürü’ emekli olduktan sonra da devam ediyor. ‘Sivilleşmeyi’ reddeden emekli generallerin bile önemli bir aktör olabilmesi Türk sivil-asker ilişkilerinin kendine has yapısından ve tarihinden kaynaklanmaktadır. Kısacası Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin demokratikleşmesi sürecinde eski pratiklerin geride bırakılması gerekecek ama sıkça unutulan bir aktör daha var: Orduevi baskısının aktörleri olan emekli generaller.

  1. 70’den fazla sanığın tutuklu yargılandığı savcılık soruşturmasında tek sivil sanık dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz’dür.
  2. Namık Çınar’ın 8 Şubat 2013 tarihli “Tarih Kimi Affetmez” ve Alper Görmüş’ün 5 Mart 2013 tarihli “Emekli Askerler Sorunumuz” başlıklarıyla Tarafgazetesinde yayımlanan yazıları.
  3. Aktaran Alper Görmüş, “Emekli Askerler Sorunumuz”, http://www.taraf.com.tr/alper-gormus/makale-emekli-askerler-sorunumuz.htm
  4. “Report: ‘Generals for hire’ scandal snares retired military figures in UK” http://edition.cnn.com/2012/10/14/world/europe/britain-generals-for-hire; Report: 70 Percent Of Retired Generals Took Jobs With Defense Contractors Or Consultants”, http://www.huffingtonpost.com/2012/11/19/defense-contractors-generals_n_2160771.html
  5. Metin Heper, “Civil-Military Relations in Turkey: Toward a Liberal Model?” Turkish Studies, Cilt 12, No: 2; “Ordudaki bölünmüşlük Başbuğ’u kuvvetle etkiliyor. Genelkurmay Başkanı çok zor bir durumda. Alttan gelen baskılar var ve yargılama sürecine karşı koyacak gücü yok. Arkasındaki ordu bölünmüş durumda, delik deşik, kendisine baskı yapanlar var, yapamayanlar var. Kendisinin baskı yapmaya çalıştığı gruplar var, sadece dinleyip memnun etmeye çalıştığı gruplar var.” Ümit Cizre, “Kral Utandı Çünkü Çıplak Sivil Denetim Başlayacak”, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=56338. Biz askerlerin anti-demokratik konuşmalarını bu nedenden ötürü hoş görmenin mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Ayrıca, hükümeti baskı altına alıcı geçmiş tarzdaki komutan konuşmalarının yukarıda bahsedilen nedenden ötürü yapıldığını kabul edersek, ordu içerisinde komuta kademesine bile baskı uygulayabilecek derecede bir siyasete müdahale eğilimi olduğu sonucuna varmak mümkün olacaktır.”
  6. Bu notu aktaran Gareth Jenkins, “Continuity and Change: Prospects for Civil-Military Relations in Turkey” International Aff airs 83: 2 (2007) s. 353
  7. Ahmet Takan, ‘Harp Akademilerindeki Soğuk Gün’, http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=25374
  8. Ersel Aydınlı, A paradigmatic shift for the Turkish generals and an end to the coup era in Turkey. Middle East Journal, 63, Sonbahar(4), 2009.
  9. “Yaşlılar Baskı Yaptı İddiası”, http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Komuta-kademesine-emekli-ablukasi/467654/
  10. Cüneyt Özdemir, ‘İstifanın Asıl Nedeni: Orduevi Baskısı’, Radikal, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1058234; Ergun Babahan, ‘Orduevi Baskısı’ 31 Temmuz 2011.
  11. “Alışılmadık Açıklama”, Milliyet, http://m2.milliyet.com.tr/News/NewsArticle.aspx?ID=1594406&returnURL=%2FHomePage.aspx
  12. “Erdoğan: Bazı Emekli Generaller Geldikleri Ocağa İhanet Ediyor”, http://t24.com.tr/haber/erdogandan-bdpye-ya-kandil-ya-tbmm/212653
Etiketler: