Türkiye ve Ulusal Güvenlik Stratejisi İhtiyacı

Türkiye'nin kendine has bir güvenlik doktrini geliştirmesi ve bunu kurumsallaştırması gerek.

Devletler, özellikle de büyük güçler, zaman zaman kendilerine ulusal güvenlik stratejileri oluşturma yoluna gider. Yapılan kapsamlı çalışmaların sonunda ortaya devletlerin temel güvenlik parametrelerini belirleyen belgeler çıkar. Bu belgeler zaman zaman şeffaf bir şekilde yayımlanır. Zaman zaman da devletin kendi işleyişi ve planları çerçevesinde gizli tutulur. Ama günümüzde iddialı siyasal hedefleri olan neredeyse tüm uluslararası aktörlerin açıkça deklare ettikleri ve belli aralıklarla yeniledikleri ulusal güvenlik stratejileri mevcuttur. Örneğin İngiltere en son 2010 yılında böyle bir temel metin yayınladı. O belgeye her yıl yeni değerlendirmeler eklemeye devam ediyor. Fransa’nın en son yayınladığı beyaz kitap 2013 yılına ait. Belgenin beş yıllık değerlendirme süreçlerinden geçmesi bekleniyor. Fransa güvenliğine 2030 yılına kadar hizmet etmesi hedefleniyor. Çin 2013 yılında yeni bir ulusal güvenlik strateji belgesi hazırladı. Bu belgede Çin barışçıl yükselişini nasıl planladığını ve güvenlik doktrinini bu hedefe uygun biçimde nasıl belirlediğini açıkladı. Rusya 2009 yılında hazırlanan ulusal güvenlik belgesinde 2020 yılı için bir planlama yaptı. Amerika zaten bu tür çalışmaları gelenek haline getirmiş durumda. İspanya, Almanya, Japonya ve diğerleri… Özellikle küresel aktör olma hedefi taşıyan ülkelerin neredeyse tamamı kendilerine ait güvenlik doktrinlerini hazırlamakla kalmıyor, bunları açık biçimde paylaşıyor.

Ulusal güvenlik doktrini bir devletin belirlediği büyük stratejisinin bir parçasıdır. Bir devletin orta ve uzun vadede belirlediği hedeflere ulaşmasında etkili olabilecek tedbirlerin güvenlik boyutuyla ilgilidir. Uluslararası sistemde o devletin kendine biçtiği rolü oynaması için askeri örgütlenmesi ve yapılanmasını nasıl gerçekleştireceğini, bu yolda karşılaşabileceği güvenlik tehditlerinin neler olduğunu ve bu tehditlerle nasıl mücadele edileceğini belirleyen belgelerdir.

Bu belgeler üç tür işlevi yerine getirir. Birincisi ülkelerin stratejik hedef ve yöntemlerini, siyasi ve stratejik tercihlerini oluşturarak ülke güvenliğine hizmet eder. İkincisi deklare edilerek uluslararası şeffaflığı artırır ve uluslararası istikrara katkı sunar. Devletler bu tür belgelerde karşı taraflara önceliklerini göstermek için bir tür açık istihbarat oluşturur ve bu istihbaratı kendi elleri ile teslim ederler. Böylelikle istikrarlı bir ortamı mümkün kılmaya çalışırlar. Üçüncü işlevi ise devletlerin kendi kurumlarını yeniden düzenlemesini sağlamasıdır. Örneğin devletler kendi güvenlik birimlerini bu belgelerde üretilen mantığa göre yapılandırabilir. Güvenlik örgütlerine ayrılacak bütçeleri belirleyebilir. Güvenlik personelinin nasıl eğitileceğine karar verebilir. Ne tür askeri harcamalar yapılması gerektiğive ordunun hangi konularda uzmanlaşmaya ihtiyaç duyduğu tercihleri yapılabilir. Kısaca söylemek gerekirse, bu belgeler ülkelerin tüm güvenlik konularına ışık tutar.

TÜRKİYE’NİN EKSİKLERİ

Türkiye’nin de gizli ya da açık bu tür çabalarının olduğunu biliyoruz. Fakat muadilleri ile kıyaslanacak olursa, Türkiye’nin bu anlamda kurumsallaşmış bir çalışma geleneği olduğunu söylemek mümkün değil. Ne yeterli akademik çalışma var ne de bürokratik yayın. Hâlbuki yükselen bir güç olarak Türkiye’nin de ulusal güvenlik doktrinini böylesi kurumsallaşmış çabalarla belirlemeye acilen ihtiyacı var.  Türkiye’ye yönelik en öncelikli tehditlerin neler olduğu, bu tehditlerin kaynağı, mahiyeti ve niceliğinin belirlenmesi gerekir. Bu tehditlerle mücadelede on yıllık, yirmi yıllık planlamalar yapılmalıdır.  Ülkenin 2023 yılı gibi büyük hedeflerine hizmet edecek askeri yapılanmanın hesapları ortaya konulmalıdır.

Bahsi geçen böylesi kapsamlı bir dokümanın Türkiye için çok gerekli olmadığı veya zamanı olmadığını düşünenler çıkabilir. Birçok kimse şu sıralar Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu zorluk dolu süreçleri gördüğünde böylesi teorik çabaların gerekli olmadığını da düşünebilir. Bu mantıkla birçok kimse Türkiye’nin çok açık bir şekilde belli başlı acil çözüm isteyen günlük meselelere odaklanması gerektiğini iddia edebilir. Veya Türkiye’nin çok sık değişen güvenlik gündemi göz önünde bulundurulduğunda hızlı çözümler üretmesi gerektiği ve uzun vadeli hesaplar yapamayacağı düşünülebilir. Fakat bu tür düşünceler kesinlikle miyop bakış açısının ürünüdür. Türkiye yakın tehditlerden kurtulmak için uzağı da görebilecek stratejik akla dayalı bir kurumsallaşma üretmek durumundadır. Güvenlik tehditlerinin kaynakları üzerine yeterince düşünmeden üretilecek fikirler Türkiye’nin tutarlılık zeminini kaybetmesine neden olabilir. Güvenlik tehditleri arasında öncelik sıralaması yapılmadan hareket etmek Türkiye’yi güvensizleştirecektir. Türkiye’ye tehdit uluslararası sistemin geleneksel aktörlerinden mi gelmektedir? Tehdit devlet dışı aktörlerden ve özellikle terörist örgütlerden mi gelmektedir? Terör örgütleri kimdir, ne istemektedir, kimler tarafından ve neden desteklenmektedir? Hangi yöntemler kullanılmaktadır? Bunlarla mücadelede bölgesel veya küresel hangi aktörlerle işbirliği tercih edilmelidir? Ne tür bir askeri örgütlenme bu tür tehditlerle başa çıkabilir? Başa çıkmak ne demektir? Savunma sanayi nasıl şekillenmeli veya savunma harcamaları nasıl yapılmalı? Alımlar yapılmalı mı? Yapılacaksa hangi adreslerden gerçekleşmeli?

GÜVENLİK DOKTRİNİ GEREK

Benzeri birçok soru Türkiye güvenliği için acil cevap bekliyor. Hem de gündelik cevaplar değil. Oldukça teorik ve uzun görüşlü cevaplar bekliyor. Bu bakımdan içinden geçtiğimiz dönem ne kadar krizli, ne kadar değişken, ne kadar hızlı olursa olsun, Türkiye’nin çevresindeki hızlı tarihi akışı durdurup, bu akışı düzenleyen en güçlü faktörleri belirlemesi gerek. Bunlara yönelik en köklü ve uzun vadeli cevapları üretmesi gerek. Özetle, Türkiye’nin kendine has bir güvenlik doktrini geliştirmesi ve bunu kurumsallaştırması gerek.

Bu tür ulusal güvenlik belgeleri akademik kriterlerle değerlendirildiğinde genelde şu tür sorunlardan mustariptir. Bazen hedef yanlış belirlenir. Elde edilemeyecek hedefler konulur. Bazen yöntemler hedefe uymaz. Yanlış yolda ilerlenir. Bazen kaynaklar varılmak istenen hedefe yetişmez. Yarı yolda kalabilir. Bazen bu unsurlar arasındaki ilişkiler düzgün kurulamaz. Bazen güvenlik stratejisi ile ulusal strateji arasındaki bağlantı kurulamaz. Bazen ülkeler güvenlik stratejilerinde bu hataların birçoğunu aynı anda gerçekleştirebilir. Fakat en sık rastlanan sorunlardan birisi stratejilerin arzu edilene ya da gerekli olana göre planlanmasıdır. Devletler ulaşma imkânı olmayan hedefler koyabilir veya gereksiz olanı gerekli görebilir. Hâlbuki en gerçekçi stratejiler arzulara veya ihtiyaçlara göre değil, imkânlara göre şekillenenlerdir. İyi bir strateji mümkün olanların en iyisini alma yolunu gösterebilendir. Bu bakımdan Türkiye’nin de kendi imkân ve kabiliyetlerine uygun bir ulusal güvenlik doktrini belirlemesi elzemdir. Bu bağlamda konuyla ilgili devlet kurumlarının kapsamlı çalışmalar başlatması gerekir.

[Star Açık Görüş, 19 Eylül 2015]

Etiketler: