Türkiye Pozitif Ayrışıyor mu?

Hem 2016 yılı ekonomik büyümesi için, hem de Türkiye'nin gelişmiş ülke ekonomiler arasına girebilmesi için, 2012 yılında büyüme hedefinin düşürülmesine neden olan problemlerin çözülmesi elzem.

2001 ekonomik krizden sonra Türkiye ekonomisini üç ayrı periyoda değerlendirirsek, karşımıza 3 ayrı dönem çıkıyor: Birinci periyod 2002-2007, ikinci periyod 2008-2011 ve son periyot 2012 ve sonrası.

2002-2007 dönemi, geçmişin ülke ekonomisi üzerindeki negatif etkisinin tamamen tersine döndüğü yıllar. Bu dönemde gerçekleştirilen reformlar sayesinde, yüzde 7’ye yaklaşan büyüme rakamına ulaşıldı. GSYH artarken aynı zamanda kişi başı gelir de yükseldi.

2008-2009 yıllarında ise küresel ekonomik krizin sebep olduğu bir dalgalanma yaşandı büyüme rakamlarında. Ancak, başta Avrupa ülkelerinde makroekonomik göstergeleri olumsuz etkileyerek ekonomik durumu tahrip eden kriz, Türkiye ekonomisinde başarıyla yönetildi. 2002’den sonra bankacılık ve kamu maliyesinin sil-baştan yeniden düzenlenmesi ve köklü reformlarla desteklenmesi sayesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isabetli tanımlamasıyla, Türkiye ekonomisini teğet geçti.

2012 sonrası dönem ise, yapısal sorunların, konjonktürel şartların ve küresel ekonomideki risklerin hissedildiği dönem oldu. Yapısal problemlerin başında gelen yüksek cari açık faturası, ekonomik büyüme rakamlarının frenlenmesine ve büyümenin yüzde 2-4 arası bantta kalmasına neden oldu. Ancak, ekonomik büyümede yüksek rakamlardan feragat edilmesinin maliyeti yüksek.

Aslında cari açık gibi bir problemden dolayı, ekonomik büyümenin ikinci plana atılması, her 10 yılda yapılması gereken reformların artık ertelenemeyeceğini gösterdi. Reformların gerçekleştirilmesi için yol haritasının belirlenmesi ve bu konuda adım atılması için de imkân oluşturdu.

2002 sonrası Türkiye ekonomisine baktığımızda, bu dönemi “AK Parti dönemi Türkiye ekonomisi” olarak da adlandırabiliriz,dönemlerin en belirgin özelliği, 2009 yılını istisna olarak alırsak, ekonominin sürekli büyümesi. Son olarak açıklanan 2015 büyüme rakamlarına göre de yıllık bazda yüzde 4 oranında büyüyerek, büyüme trendini devam ettirdi.

Küresel ekonomideki yavaşlama, ticaretin daralması ve içinde yaşadığımız coğrafyada artan jeopolitik risklere rağmen 2009 yılı son çeyreğinden itibaren 25 çeyreklik dönem boyunca sürekli büyüyen Türkiye ekonomisi, bu fırsatı kullanmalı ve gelecek yıllar için yüksek ekonomik büyüme rakamları için şimdiden adım atmalıdır.

Tam da bu sebeple, yani ekonomik büyümede artış yaşanırken cari açığın düşmesini fırsat bilerek, ekonomik büyümeyi artıracak reformların uygulanmasında cesaretli davranmak ve gaza basmak gerekir.

TÜRKİYE AYRIŞIYOR MU?

Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle hem riskleri hem de fırsatları barındıran bir ülke. Birçok ekonomik ve ticari pazara yakın olmamızın yanı sıra, petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarına sahip olan ülkelerle sınırdaşlığımız ve tabi ki Avrupa-Ortadoğu-Asya üçgeninde geçiş güzergâhının merkezinde olmamız avantajken, jeopolitik risklerin ekonomik göstergeleri etkilemesi de Türkiye için dezavantaj.

Dolayısıyla, küresel ekonomik koşulların yanında bir de coğrafyamızda savaş ve güvenlik probleminin, başta ihracat olmak üzere birçok ekonomik göstergeyi negatif etkileme potansiyeli var. Ancak, tüm bu olumsuzluklara rağmen Türkiye ekonomik büyüme konusunda diğer birçok ülkeden pozitif ayrışmaktadır.

2015 yılı ekonomik büyüme rakamlarına göre, Türkiye G20 ülkeleri içerisinde en hızlı büyüyen ilk dört ülke arasında yer almakta. OECD ülkeleri içerisinde ise 3 sırada. Hatta 2015 yılı son çeyrekte göstermiş olduğu yüzde 5,7 ekonomik büyüme performansı sayesinde, en yüksek büyüme oranına sahip olan ülke. Bu pozitif ayrışma, ülkeyi bölgede daha cazip ülke haline getirme konusunda önemli fırsatlar da sunmaktadır.

Üstelik bu ayrışmanın, uluslararası kurumların olumsuz beklentilerine rağmen gösterilmesi önemli.

2016’DA, EKONOMİK BÜYÜME HIZI ARTIRILMALI

Ekonomik büyümede 2015 yılında başarılı bir sınav veren Türkiye ekonomisi için 2016 yılında daha yüksek bir ekonomik büyüme hedefi var. Küresel koşullarda, özellikle de AB ülkelerindeki toparlanma sayesinde ihracattaki artış, büyümeyi pozitif etkileyecektir.

Dolayısıyla, iç talebin yanı sıra ihracattaki artışla birlikte, Orta Vadeli Program’da hedeflenen yüzde 4.5 hedefin de üstüne çıkılabilir.

Hem 2016 yılı ekonomik büyümesi için, hem de Türkiye’nin gelişmiş ülke ekonomiler arasına girebilmesi için, 2012 yılında büyüme hedefinin düşürülmesine neden olan problemlerin çözülmesi elzem. Yani, dış ticaret açığına sebep olan enerji faturasının düşürülmesi, tasarrufların artırılması, yüksek teknoloji ürün ihracatının gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Bu yüzden de sürekli ve kalıcı reformlara ihtiyaç var.

[Yenişafak, 4 Nisan 2016]

Etiketler: