6 Mayıs 2019 | Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (sağda), NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg (solda) ile bir araya geldi.

Türkiye-NATO İlişkisini Anlamak

ABD’nin, müttefiklerine Soğuk Savaş dönemindeki alışkanlıklarıyla davranmaya devam etmesi NATO’nun geleceğini de riske atıyor.

Pazartesi günü Ankara’da gerçekleştirilen NATO Konseyi Akdeniz Diyaloğu toplantısı, son dönemde en büyük NATO üyesi ABD ile ciddi sorunlar yaşayan Türkiye açısından önemli bir gelişmeydi.

6 Mayıs 2019 | Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Konseyi ve NATO Akdeniz Diyaloğu Ortakları Toplantısı'na katılarak konuşma yaptı.
6 Mayıs 2019 | Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Konseyi ve NATO Akdeniz Diyaloğu Ortakları Toplantısı’na katılarak konuşma yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu toplantının açılışında, Türkiye’nin NATO ittifakı içerisindeki konumunu, müttefiklerinden beklentilerini ve ittifak içerisinde yaşanan bazı sorunlara dair yaklaşımını açık bir şekilde ortaya koyan bir konuşma yaptı.

Türkiye’nin farklı ülkeler ve bölgelerle ilişkilerinin birbirinin alternatifi olmadığının ve S-400’ler çerçevesinde böyle bir tartışmanın alevlendirilmeye çalışılmasının yanlış olduğunu ifade ederek Ankara’nın Moskova ile geliştirdiği ilişkilerin NATO üyeliğine alternatif olmadığını anlatmaya çalıştı.

NATO’nun birçok misyonuna Türkiye’nin yaptığı katkıyı hatırlatarak, bundan sonra da Ankara’nın NATO çatısı altında yükümlülüklerini yerine getirme konusunda bir sorun çıkarmak istemediğini gösterdi. Ancak müttefiklerinin de Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden terör örgütleri konusunda gerekli dayanışmayı göstermelerini beklediklerini altını çizerek ayrıca Türkiye’nin dar kalıplara sokulmaya çalışılmasının tarihî ve coğrafi konumunun anlaşılmadığı anlamına geleceğini vurguladı.

Türkiye’nin bazı NATO ülkeleriyle yaşadığı sorunlar nedeniyle ittifak üyeliğinin tartışıldığı bir dönemde bu açıklamalar önemliydi.

NATO, Atlantik’in iki yakasındaki Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerini bir araya getiren dünyanın en büyük askerî örgütü. 29 üyesi olan ittifakın savunma harcamaları dünyadaki toplam askerî harcamaların yarıdan fazlasını oluşturuyor. Ancak dünya ekonomik güç dengesindeki kaymalar askerî harcamalar dağılımında da kendisini gösterdiği için NATO’nun dünya savunma harcamalarındaki payının giderek düşmesi de söz konusu. 2010 yılında bu oran yüzde 65’in üzerindeyken 2017’de yüzde 52’ye kadar indi.

Ancak bu düşüşe rağmen NATO hâlen dünyanın en güçlü askerî teşkilatı olma özelliğini koruyor.

1952 yılından beri NATO’ya üye olan Türkiye için bu ittifakın üyesi olmak bazı avantajların yanında ciddi sorunları da beraberinde getirdi.

Soğuk Savaş döneminde dünya siyaseti ABD ve Sovyet Rusya önderliğindeki iki blok tarafından şekillendirildiği için, bu iki blokun sınır hattında bulunan Türkiye’nin tarafsız kalma şansı yoktu. Rusya, toprak bütünlüğüne yönelik saldırgan taleplerde bulunduğu için, o zaman bu ülkeden gelen tehdide tek başına karşı koyacak kapasitesi olmayan Türkiye’ye ABD liderliğindeki Batı Blokunu tercih etmekten başka bir seçenek kalmamıştı.

Türkiye’nin “korunma” ihtiyacıyla Batı Bloku ve onun askerî örgütü olan NATO’ya dâhil olması, bu örgüt içerisinde “koruyan” pozisyonunda olan ABD’de istediği zaman Türkiye’nin iç işlerine karışma hakkı olduğu düşüncesi oluşturdu. Washington’un bunu sadece Türkiye’ye karşı yapmadığı, Almanya ve İtalya gibi Avrupalı müttefiklerinin de ABD’den gelen müdahale ve manipülasyonlara maruz kaldığı biliniyor.

Bu müdahale ve manipülasyonlar Türkiye ve Yunanistan gibi daha zayıf ortaklarda darbeye kadar varırken, Almanya ve İtalya gibi ülkelerde daha çok medya ve ekonomik araçlar üzerinden siyasetin dizayn edilmesi şeklinde yürüdü. İki Kutuplu Sistem bu müdahaleleri kabullenmeyi gerektirdiği için maruz kalan ülkeler fazla ses çıkarmadılar.

Soğuk Savaş sona erip Sovyetler Birliği dağıldığında Avrupa ülkelerinin bazıları gibi Türkiye de, artık ABD’nin “koruyuculuğuna” ihtiyacı olmadığını düşünerek daha bağımsız güvenlik ve dış politikaya yönelmek istedi. Almanya ve Fransa’nın AB çatısı altında Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) geliştirmek istemesinin temel amacı ABD’nin gölgesinden ve müdahaleciliğinden kurtulmaktı.

Türkiye de, özellikle AK Parti döneminde ekonomik ve askerî kapasitesini geliştirip ABD “korumasına” muhtaç olmaktan çıkmaya odaklandı. Bu konuda ciddi ilerleme de kaydetti ve ABD ile NATO çatısı altında egemen aktörlerin eşitliği temelinde dengeli bir ilişki geliştirmeye yönelik adımlar attı.

Ancak AB içerisindeki kendisine yakın Atlantikçileri kullanarak ODGP’nin geliştirilmesine yönelik çabaları baltalayan Washington, Türkiye’nin de kendisini dış politikada bağımsız kılacak adımlar atmasına müsaade etmek istemiyor.

ABD’nin, müttefiklerine Soğuk Savaş dönemindeki alışkanlıklarıyla davranmaya devam etmesi NATO’nun geleceğini de riske atıyor.

[Türkiye, 8 Mayıs 2019]

Etiketler: