Türkiye-Libya İlişkileri Trablus’ta Değerlendirildi

Libya'nın başkenti Trablus'ta SETA tarafından düzenlenen panelde, Türkiye ve Libya'da “siyasal ve toplumsal dönüşüm” ile “dış politika ve anayasa yapımı” konuları iki ayrı oturumda masaya yatırıldı.

SETA, 7 Nisan Pazar günü Libya’nın başkenti Trablus’ta “Kuzey Afrika’nın Yeni Jeopolitiği: Türkiye ve Libya” başlıklı bir panel düzenledi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile Libya Devlet ve Hükümet Başkanı Muhammed Yusuf El Makarif’in de birer konuşma yaptığı panelde, Türkiye ve Libya’da “siyasal ve toplumsal dönüşüm” ile “dış politika ve anayasa yapımı” konuları iki ayrı oturumda masaya yatırıldı.

Programın açılışını yapan Rouya Turkiyyah | رؤية تركية dergisi editörü Ramazan Yıldırım, ortak paydası adalet-özgürlük-onur olan halk hareketlerinin 21. yüzyıl devrimleri olarak tarihe geçeceğini fakat devrimi yaşamış ülkelerde siyasal ve sosyal istikrar için zaman gerektiğini ifade etti. Yıldırım, bir esenlik bölgesi olma çabasında olan Ortadoğu’da Ru’ye Türkiye dergisinin Araplar ve Türkiye arasında kültürel bir köprü olmaya aday olduğunu söyledi.

Özhan: “Değişimi doğru okuyup, kurucu siyaset izlenmeli”

Yıldırım’dan sonra söz alan SETA Başkanı Taha Özhan, Kaddafi’nin devrilmesinden sonraki süreçte başta bölünme olmak üzere Libya ile ilgili hep kötü senaryoların konuşulduğunu fakat sancılı da olsa bir hükümet kurmayı başaran Libya’nın bunu istikrarla taçlandıracağını belirtti. Bölgenin geri dönülemez bir şekilde değişmeye başladığını ifade eden Özhan, bu aşamada değişimi doğru okuyup kurucu bir siyaset izlemek gerektiğinin altını çizdi.

Özhan’dan sonra konuşan Libya Araştırma ve Kalkınma Merkezi Başkanı Sunusi Buseykiri, kurucu siyaset gereksinimi içinde olan Libya için AK Parti tecrübesinin çok önemli olduğunu ve yeniden inşa sürecinde bu deneyimden istifade etmek istediklerini dile getirdi.

Atalay: “Türkiye, demokratik sistem içerisinde sessiz bir devrim yaptı”

Buseykiri’nin ardından söz alan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay özgürlük, adalet ve onur mücadelesi veren Libya halkını kutlayarak sözlerine başladı. Atalay, devrim sürecini en canlı takip eden ve tüm dünyada halklardan yana en açık tavır sergileyen ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. AK Parti tecrübesinin 11 yıllık uzun bir dönem olduğuna vurgu yapan Atalay, Türkiye’nin demokratik sistem içerisinde sessiz bir devrim yaptığını, öncesindeki büyük problemlere rağmen demokrasi mücadelesinin günü kurtaracak siyasetlerle değil uzun soluklu stratejik çalışmalarla yürütüldüğünü belirtti. AK Parti olarak toplumun rehberliğini çok önemli gördüklerinin altını çizen Atalay, “bu süreçte kararlı ve cesur adımlar atarak riskleri göğüsledik” dedi. Sosyal değişimin çok iyi yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Atalay, Libya’nın değişim stratejisini çok iyi çalışması gerektiğini ve bu noktada Mısır ve Tunus’a kıyasla ekonomisinin iyi olmasından dolayı daha şanslı olduğunu belirtti. Libyalı karar alıcılara dürüst ve samimi bir siyaset izlemeleri gerektiğini hatırlatan Atalay, yöneticilerin demokrasiden korkmamalarını ve toplumun tüm kesimlerini yönetime dâhil etmelerini salık verdi. AK Parti’nin menfaat değil dostluk ilişkileri kurduğunu belirten Atalay, Türkiye olarak imkânlarını insanları için seferber eden, toplumunun desteğini arkasına alan güçlü bir Libya görmek istediklerini ve bu konuda her türlü yardıma hazır olduklarını ifade etti.

El Makarif: “Devrimlerin en büyük şansı, Türkiye’de AK Parti hükümetinin olmasıdır”

Atalay’ın ardından değerlendirmelerde bulunan Libya Devlet Başkanı Yusuf El Makarif, halkın ve ümmetin parçalandığı ve yıkıma uğratıldığı bir kuşaktan geldiğini ve azgın diktatörlerin konuşmayı dahi yasakladıkları dönemlerin olduğunu belirterek konuşmasına başladı. Makarif, Müslüman coğrafyalarda ümmetin susturulmaya çalışıldığı bir dönemde gerçekleştirilen devrimlerin en büyük şansının Türkiye’de AK Parti hükümetinin olduğu bir döneme denk gelmesi olduğunu ifade etti.

Hatem Ete
SETA Vakfı Siyaset Direktörü Hatem Ete

“SİYASAL VE TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM”

Panelin açılış toplantısının ardından, “Siyasal ve Toplumsal Dönüşüm” başlıklı ilk oturumu gerçekleşti. Türkiye ve Libya’dan toplam dört konuşmacının söz aldığı ilk oturumda ilk olarak Libya Başbakanı Siyasi Danışmanı Arif El Hoca değerlendirmelerde bulundu. “Demokratik dönüşüm sürecinde milli güvenlik” başlıklı konuşmasında milli güvenliğin çok boyutlu olarak algılanması gerektiğini vurgulayan El Hoca, sadece ordu ve polis güçlerinin değil, devletin siyasi güvenliğinin tesis edilmesi, istikrarın sağlanması ve devletin çıkarları önündeki tehditlerin kaldırılmasının da milli güvenlik kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Diktatörlükten hukuk devletine geçişte en tehlikeli aşamanın geçiş süreci olduğu ifade eden El Hoca, krizin sonuçları üzerine devleti inşa etmenin hata olduğunu ve evvela krizin uzaklaştırılması gerektiğine dikkat çekti. Libya’da halkın devletin egemen olduğu bir güvenlik birimi olmadığı için silahlandığını öne süren El Hoca, ülkede istikrarlı bir siyasal sistem için milli güvenliği sağlamaya çalıştıklarını dile getirdi.

El Hoca’nın ardından konuşan SETA Vakfı Siyaset Direktörü Hatem Ete, eski Türkiye’nin nasıl bir sistem üzerine kurulu olduğunu anlatarak, Libya’da neyin olmaması gerektiği üzerine bir sonuca varılabileceğini ifade etti. Ete, Kaddafi Libya’sının kurum ve aktörleriyle bir siyasal sisteme sahip olmamasının Yeni Libya için bir avantaj olduğunu savundu. Eski Türkiye’de toplumsal taleplere duyarsız, ideoloji ve demografi anlamında toplumsal dinamiklere uyum göstermeyen bir sistem kurulduğunu ifade eden Ete, AK Parti’nin bu vesayet sistemi ve aktörleriyle hâlâ mücadeleye devam ettiğini, benzer bir mücadelenin olmaması için Yeni Libya’da toplumsal dinamiklerin aksine bir inşa süreci yaşanmaması gerektiğine vurguda bulundu.

Ete’nin ardından söz alan SETA araştırma asistanlarından Galip Dalay, hem siyasal hem de ekonomik krizlerin yaşandığı bir dönemde merkez sağdan ve merkezden yıpratılmamış siyasetçileri bünyesinde barındıran AK Parti’nin ilk dönem söyleminin “demokratikleşme ve ekonomik kalkınma” olduğunu ve bu dönemde halkı ürkütmemek için partinin kendi tabanının taleplerini ötelediğini belirtti. İkinci dönemde vesayet rejimiyle mücadele edildiğini belirten Dalay, üçüncü dönemde ise siviller tarafından yapılacak ilk Anayasa’yı hazırlamayı hedefleyen AK Parti’nin halkla arasındaki sözleşmeyi her seferinde yenileyecek Türkiye’deki sorunların üstesinden gelmeye çalıştığını belirtti.

Libya’dan son konuşmacı Salih Ubeyde, Libya’daki siyasi partileşme hakkında yaptığı sunumunda, Kaddafi döneminde herhangi bir siyasi oluşuma niyet etmenin dahi vatana ihanet sayıldığını belirterek, devrim sonrası siyasi partileşmenin tekrar canlandığını söyledi. Mevcut durumda partiler içerisinde kabile ve aşiret bağlarının rolünün azaltılmasının önemli olduğunu belirten Ubeyde, bugünkü partileri temeli olmayan çatılara benzeterek, kabilelerin kurduğu herhangi bir partinin Libya’nın genel problemlerine hitap edemeyeceğini ve sağlıklı bir partileşmeye engel olacağını savundu.

“DIŞ POLİTİKA VE ANAYASA YAPIMI”

Panelin öğleden sonra gerçekleşen “Dış Politika ve Anayasa Yapımı” başlıklı oturumu SETA Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşti. İkinci oturumda ilk olarak söz alan konuşmacı Hayri Ömer, Libya’daki devrimin köklü bir değişiklik değil, siyasi bir başkaldırı olduğunu belirtti. Ömer, bu isyanın hem siyasal hem de gelecek kalkınmayı teşkil edecek sosyal bir sürecin başlamasına imkân verdiğini ifade etti. Libya’da petrol olmasından dolayı ekonomik sorun yaşanmayacağını ifade eden Ömer, siyasi sıkıntıların da daha önce değişim yaşamış Latin Amerika ve Fas örneklerine bakılarak aşılabileceğini dile getirdi.

Ömer’den sonra söz alan SETA Araştırmacısı Muhittin Ataman, Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik siyasetini ve son dönemde yaşanan değişimi anlatarak konuşmasına başladı. Türkiye’de bölgeye yönelik uzun süre ‘ihmal siyaseti’ uygulandığını, Türkiye Cumhuriyeti’nin, 20. yüzyılın tamamını kapsayan süre boyunca Osmanlı’nın temsil ettiği ve edildiği bütün kurumlardan uzak kalmayı tercih ettiğini belirtti. Türkiye’nin AK Parti ile başlattığı yeni dönemde istikrar ekseni oluşturmayı amaçladığını, ekonomi temelli bir dış politika yürüttüğünü, mezhepler üstü bir siyaset güttüğünü, arabulucu rol üstlendiğini ve Arap isyanlarından önce de demokrasi ve reform sürecinin başlatılmasını vurguladığını belirtti. Ataman, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ortak medeniyet, ekonomik ve siyasal çıkarları olduğunu, bunun da ortak bir bölge siyaseti yapmayı gerektirdiğini savundu.

Ataman’ın ardından konuşan Libyalı katılımcı Salih Zahhaf, Libya’daki yeni düzenin küresel ve bölgesel anlamda pek çok şeyi etkilediğini belirterek, Batı’nın Libya’da İslami bir devlet olmasını istemediğini ifade etti. Libya’da orta sınıfın olmamasının önemli bir eksiklik olduğunu belirten Zahhaf, bu potansiyel çatışma sebebinin Anayasa’da dengelenmesi gerektiğini belirtti. Libya’daki siyasi partilerde yatay çalışmaların olmadığını ileri süren Zahhaf, tabana yayılamamanın ve kapsayıcı olamamanın ciddi sorun olduğunu ifade ederek, “Bu bağlamda yeni Anayasa’da dinin yeri ve Amezik ve Berberiler gibi azınlık gruplarının durumunu tartışmaya devam ediyoruz.” dedi.

Zühtü Arslan
Anayasa Mahkemesi üyesi Zühtü Arslan

Panelde son konuşmacı olarak söz alan Anayasa Mahkemesi üyesi Zühtü Arslan, konuşmasında “Türkiye modeli diyebileceğimiz bir Anayasal modelden bahsedilemeyeceğini fakat uzun bir tecrübeden bahsedilebileceğini” söyledi. Türkiye’de anayasaların olağanüstü dönemlerin ürünü olduğunu belirten Arslan, bu sebeple her Anayasa’nın belli bir hastalığa çözüm aradığını ifade etti. Anayasa siyasetinin tavandan tabana elitine bir özellik gösterdiğini belirten Arslan, bu sebeple de vesayetçi bir sistemin oluşmasına sebep olduğunu kaydetti. Anayasa’nın toplumsal, siyasal ve ekonomik değişimin arkasında kalmamasını belirten Arslan, katılımcı, uzlaşmacı ve uzlaştırıcı, içerik bakımından demokratik iradenin yansıtıldığı, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu ve toplumsal farklılıkların bir arada yaşamasını sağlayacak bir Anayasa’nın gerekliliğine vurgu yaptı.

Etiketler: