Türkiye-Körfez Ülkeleri: Yakınlaşma Dinamikleri

Türkiye ve Körfez ülkelerini yakınlaşmaya iten birçok siyasi, güvenlik ve ekonomik unsur bulunmaktadır. Gerçekten olumlu bir hava mevcuttur. Bununla birlikte, güven hala düşük seviyelerdedir ancak pratik önlemler ve sahadaki karşılıklı adımlarla ilişkiler geliştirilebilir. Bu gidişat devam ederse devlet başkanlığı seviyesinde bir görüşme gerçekleşebilir.

Arap Baharı ve 2017’deki Katar ablukası krizi ve diğer sorunlarla ilgili çeşitli pozisyonlar nedeniyle 2013’ten bu yana uzun bir gerilim döneminden sonra, son haftalarda Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında toplantılar, telefon görüşmeleri, büyükelçi değişimi, yatırım vaatleri ve diğer konularda olumlu bir anlayış gelişimine tanık olduk.

Taraflardan gelen açıklamalar da bu pozitifliği pekiştiriyordu. Örneğin, dönemin BAE Dışişleri Bakanı Anwar Gargash, Ocak ayında yaptığı açıklamada, “Türkiye’ye söylemek istediğimiz şey, ilişkilerimizi karşılıklı egemenliğe saygı çerçevesinde normalleştirmek istediğimizdir” şeklinde konuşmuştu. Mart 2021’de Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Türkiye’nin Suudi Arabistan ile ilişkilerini düzeltmemesi için hiç bir neden yok. Onlar olumlu bir adım atarlarsa biz de atacağız, BAE için de aynısı geçerli” demişti. Bir ay sonra, BAE’nin Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed Al Nahyan, Türk Dışişleri Bakanı ile 5 yıl aradan sonra ilk görüşmesini gerçekleştirdi.

18 Ağustos’ta BAE’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun bin Zayed Al Nahyan, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. 31 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan, uzun bir gerilim sürecinden sonra telefon görüşmesinde bulundu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BAE’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun bin Zayed ile görüşmesi pek çok kişiyi şaşırttı. Aslında bu görüşme şaşırtıcı değildi; çünkü Katar ve diğer Körfez ülkeleri arasındaki Ocak 2021’de imzalanan Al-Ula anlaşmasından bu yana olayların gidişatı bu olasılığı gösteriyordu. İki ülke arasındaki çeşitli alanlardaki anlaşmazlığa rağmen bir görüşme olasılığı mümkündü.

Bu konuda gerçekleştirilecek bir analizin üç düzeyi olduğu söylenebilir: Birincisi, uluslararası, ikincisi bölgesel ve üçüncüsü ise devlet düzeyidir. Uluslararası düzeyde 2021 yılının başında ABD’de Biden ve ekibi iş başına geldi. Bu yönetim, özellikle Ortadoğu’ya yönelik birçok alanda Trump’ın yönetiminden farklı ve yeni bir vizyona sahipti. Belki de Katar ve komşuları arasındaki Al-Ula anlaşması, yeni yönetimin Beyaz Saray’daki vizyonları doğrultusunda en hızlı yansımalardan biri oldu. BAE, bu Körfez uzlaşmasının bir parçasıydı.

Yeni ABD yönetimine dair iki tespitte bulunulabilir: Birincisi, ABD yönetiminin Ortadoğu’da sükûneti ve istikrarı sağlama temayülü. Zira Doğu Asya’da gördüğü daha büyük bir tehdide odaklanmak ABD’nin önceliği. Bu nedenle ABD, bölge ülkeleri ve özellikle de kendi dostları arasında bir uzlaşıyla ilgileniyor. ABD’nin bu konudaki vizyonunu fark eden bazı bölge ülkeleri, sükûneti sağlamanın kendi menfaatlerine olacağını görüp karşılıklı çıkarlarını bu bağlamda ele aldılar.

Diğer taraftan ABD’nin bölgeden geri çekilme eğilimi mevcut. Aslında bu, Barack Obama ve Donald J. Trump döneminde gördüğümüz bir durum. Biden’ın Afganistan’da dostane bir hükümet kurma hedefine ulaşamadan Afganistan’dan çekilme kararı ışığında tüm dünya bunu Afganistan’da daha net gördü. Bu son çekilme, Washington’un ne kadar güvenilmez bir müttefik olduğunu gösterdi.

Bu nedenle, ABD’nin bu eğilimi, ister bölgede daha fazla rol hedefleyen bölgesel güçler olsun, isterse güvenliğini sağlamak için ABD’ye bağımlı olan küçük ülkeler olsun, ülkelerin ilişkilerini yeniden konumlandırmasına neden oldu. Burada bölgesel ve uluslararası düzey arasında bir örtüşme olabilir.

Bölgesel düzeyde Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki rekabet düzeyinin birden fazla yerde azaldığını söyleyebiliriz ancak tamamen sona erdiğini söylemek doğru olmaz. Bir tarafın diğerine galip gelmesinin zorluğu ve rekabetin uzunluğundan tüm ülkelerin yorgunluğu nedeniyle bunu birçok yerde gördük. Örneğin, Libya’da BAE’nin desteklediği Hafter, Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne verdiği güçlü destek nedeniyle Trablus’u kontrol edemedi ve Mısır’da BAE’nin desteklediği Sisi, yönetimini pekiştirmeyi başardı.

Bölgesel rekabet seviyesinde, Körfez ülkeleri nükleer müzakerelerin yeniden başlamasının ve bir anlaşmaya ulaşılmasının İran’ın bölgede elini güçlendireceğinden korkuyorlar. Dolayısıyla bu, uluslararası düzeyde bahsettiğimiz ABD’nin geri çekilmesi ışığında Körfez ülkelerinin Türkiye ile yakınlaşmasını yeniden düşünmeye sevk ediyor.

Bu bağlamda, BAE ve Suudi Arabistan arasında Körfez bölgesinin liderliği konusundaki gizli rekabet dolayısıyla BAE, Türkiye ile ilişkilerinde düzelme atılımı gerçekleştirdi. Bu yakınlaşma, Suudi Arabistan’ın Türkiye ile ilişkilerini düzeltme eğilimini tetikleyebilir.

Devlet birimi seviyesinde, bölgesel durumun düzenlenmesini gerektiren iç dinamiklerden bahsedilebilir. Türkiye’nin ekonomik atılımı çerçevesinde Körfez ülkelerinden gelebilecek milyarlarca dolar yatırım bulunmaktadır. Aslında Tahnoun Bin Zayed görüşmesinden sonra Erdoğan’ın vurguladığı önemli husus, BAE’nin Türkiye’de yapacağı büyük yatırımlardı. Aynı zamanda Covid-19 salgını nedeniyle ekonomisi gerileyen Körfez ülkeleri de Türkiye gibi ekonomik ortaklar arıyor denebilir.

Sonuç olarak, Türkiye ve Körfez ülkelerini yakınlaşmaya iten birçok siyasi, güvenlik ve ekonomik unsur bulunmaktadır. Gerçekten olumlu bir hava mevcuttur. Bununla birlikte, güven hala düşük seviyelerdedir ancak pratik önlemler ve sahadaki karşılıklı adımlarla ilişkiler geliştirilebilir. Bu gidişat devam ederse devlet başkanlığı seviyesinde bir görüşme gerçekleşebilir.

[Sabah, 11 Eylül 2021]

Etiketler: