Türkiye Ekonomisi Kırılgan mı?

Türkiye, düşük bütçe açığı ve borç oranlarına sahip bir ülke. 2014 yılında bütçe açığının GSYH'ye oranı yüzde 1,3 iken, kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 33 olarak gerçekleşti.

Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika ülkeleriyle birlikte Türkiye’nin de içinde bulunduğu grup “kırılgan beşli” olarak adlandırılıyor. Bu ülkelerin ortak özelliği gelişmekte olan ekonomiler olması ve küresel ekonomik krizi başarıyla yöneterek bu krizden kârlı çıkmaları, ama aynı zamanda da ekonomilerinin iç ve dış risklere karşı korunaksız oldukları iddia edilmesidir.

PEKİ TÜRKİYE EKONOMİSİ GERÇEKTEN KIRILGAN MI?

Kırılganlığı başlatan ve ekonomik krizleri derinleştiren temel sebepler, kamu maliyesindeki zayıflık, zayıf büyüme ve cari açıktır. “Kırılgan beşli” grubunda olan diğer ülkelerle kıyaslandığında Türkiye ekonomisinin başta kamu maliyesi ve büyüme konusunda pozitif ayrıştığı görülecektir.

Türkiye, düşük bütçe açığı ve borç oranlarına sahip bir ülke. 2014 yılında bütçe açığının GSYH’ye oranı yüzde 1,3 iken, kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 33 olarak gerçekleşti.

2008 küresel ekonomik krizinden sonra birçok gelişmiş ülkelerde bankalar batarken, Türkiye’deki bankacılık sistemi, ülke ekonomisinin dayanıklılığını artırmıştır. Küresel krizden Türkiye ekonomisinin olumsuz etkileneceğini savunanlar yanıldı. 2009 yılının son çeyreğinden itibaren, yani küresel ekonomik krizin en yoğun olduğu dönemden bu yana ekonomik büyümesini sürdürüyor Türkiye. Üstelik cari açığını kontrol altına alarak.

Geçmişte kriz olmasa bile ekonomik kriz korkusuyla yaşayan ve bu alışkanlığa göre de ekonomik davranışlarını belirlemiş bir ülke ekonomisi yok artık.

Ayrıca, Türkiye ekonomisi siyasi gelişmelere direkt bağlantılı, ancak siyasi gelişmelerden ağır bir yara almadı. Sınır komşularında çatışma ve kaosun hakim olmasına, siyasi ve ekonomik vesayetlerin istikrarı hedef almasına rağmen, Türkiye ekonomisi beklenenden çok daha iyi bir karneye sahip.

Üstelik, 2002-2015 döneminde yaşanan içerden ve dışarıdan birçok müdahalelere rağmen başarılı bir şekilde yola devam edildi.
Diğer taraftan, FED’in bu yıl gerçekleştireceği faiz artışı, bu olasılığın her geçen gün güçlenmesiyle sermaye çıkışlarının yaşanması ihtimalini yükseltiyor. Yine de Türkiye ekonomisi tüm bu gelişmelere beklenenden daha fazla direnç göstermektedir. Zaten gelişmekte olan ülkelere üvey evlat muamelesi yapan Fitch bile, FED’in faiz artırması durumuna olumsuz etkilenecek ülkelerin “kırılgan beşli” ülkeleri olmayabileceğini söylüyor.

YAPISAL REFORM İHTİYACI

Ancak 7 Haziran sonrasındaki süreçte ülke ekonomisindeki dayanıklılığın, bir şekilde takviye edilmeye ihtiyacı var. Siyasi istikrarın ne denli önemli olduğunu tecrübe etmiş olduk bu dönemde, aynı zamanda ekonominin söylenildiği gibi kırılgan olmadığını da. Ancak ciddi bir zaman da kaybettik.

Türkiye 2002’ye kadar gerçek manasıyla sağlayamadığı ekonomik büyümeyi, 2002 sonrası siyasi istikrarla gerçekleştirmiştir. Küresel ekonomideki artan farkındalığıyla enerji alanında bölgesel çapta yatırımlar gerçekleştirmiş ve gerçekleşecek yatırımlar için de güçlü bir motivasyon sağlamıştır.

Bunun için de siyasi istikrarın yardımıyla ekonomideki yapısal reformlardan başlayarak yeni bir dönemi başlatmalıyız. Çünkü Türkiye’nin kabuk değiştirmeye, yeni bir anlayışa ve yüksek gelir grubuna çıkması için yenilenmeye ihtiyacı var.
Ama bu yenilenmeyi uygulayacak yapısal reform süreci güçlü siyasi bir iktidar veya hükümetle mümkün. Aslında bu süreç başlamıştı, Türkiye ekonomisinde yenilenme ihtiyacı AK Parti döneminde sıklıkla dile getirilmişti.

Özellikle de ithal edilen ürünlerin ülke içerisinde üretilmesi, ihracat içerisindeki yüksek teknolojik ürünlerin payının artırılması, ekonomideki kırılganlığın en önemli sebebi olan tasarruf yetersizliği için bir dizi yapısal reform önerileri geliştirilmişti. Ancak 7
Haziran sonrası ortaya çıkan tablo nedeniyle bu reformları konuşamaz olduk.

Reformların gündeme gelmesi ve gerçekleştirilmesi ancak ajandası belli ve güçlü tek parti iktidarı sayesinde olur. Bu reformları engelleyen, süresi belli olmayan ve geleceği pamuk ipliğine bağlı olan siyasi partilerin oluşturduğu koalisyonlarla değil.

[Yeni Şafak, 6 Ağustos 2015]

Etiketler: