Türk-Amerikan İlişkilerinde Yeni Dönem Arayışları

Aslında epeydir stratejik farklılıklar ve hukuki süreçlerin yarattığı krizlerin negatif etkisinden muzdarip olan Türk-ABD ilişkilerinde sınırlı da olsa oluşan fırsat alanları değerlendirilerek pozitif bir ivme kazanılabilir.

Başbakan Binali Yıldırım’ın ABD seyahatinin ikili ilişkilerde yeni bir dönem başlatma çabasına matuf olduğu anlaşılıyor. Obama döneminden miras kalan birçok sorun alanı devam ederken tarihinin en sorunlu dönemlerinden birini yaşayan ikili ilişkilerin Trump yönetimini Türkiye’yle yeni bir sayfa açmaya teşvik ederek düzeltilmesi çabası öne çıkıyor. Özellikle ABD’nin YPG’ye verdiği desteğin geleceği konusunda önemli bir virajdayız. Vize krizi büyük ölçüde atlatılmasına rağmen Gülen’in iadesi ve Zarrab davalarındaki gelişmelerin de ilişkilerin seyrine belirleyici etki yapacağı bir dönemden geçiyoruz. Aslında epeydir stratejik farklılıklar ve hukuki süreçlerin yarattığı krizlerin negatif etkisinden muzdarip olan Türk-ABD ilişkilerinde sınırlı da olsa oluşan fırsat alanları değerlendirilerek pozitif bir ivme kazanılabilir.
Obama yönetiminin Trump’a bıraktığı DEAŞ’la mücadelede “yerel güçler”le çalışılması politikası Türkiye’yle ilişkilerin son derece gerilmesine neden olan PKK’nın Suriye şubesi YPG’ye destek sonucunu doğurmuştur. ABD makamları Türkiye’nin net ve sert tepkilerini bu desteğin sınırlı ve geçici olduğunu söyleyerek yatıştırmaya çalışmıştır. Türkiye sadece ABD makamlarının verdiği güvencelere bakmayarak özellikle Fırat Kalkanı Harekatı ile DEAŞ’ı sınırdankovarken bir yandan da YPG’nin kantonlarını birleştirmesine engel olmuştur. ABD’nin hem silah yardımı hem de hava desteğiyle en son Rakka’da başarı kazanan YPG, DEAŞ’ın geri dönmemesi için Suriye’nin kuzeyini koruması gerektiğini savunarak ABD desteğinin devam etmesi gerektiği tezini öne sürecektir.
ABD dış politika elitleri arasında bu tezi destekleyenler olsa da YPG’yle uzun vadeli stratejik bir ilişkinin akıl karı olmadığını savunanların sayısı da az değil. Bölgede Obama’nın “yerel güçler”le çalışma politikasından “geleneksel müttefikler”e dönmeyi savunanların Türkiye gibi NATOmüttefiki bir ülkenin güvenliğini tehdit etmeye varan politikalardan rahatsız olduklarını söylemek mümkün. Türkiye’nin Rakka sonrasında YPG’yle ne yapacağını pek de bilemeyen ve bu ilişkiyi sorgulayan tartışmaya katkı yaparak Trump yönetiminin yeni dönem politikasını etkilemesi mümkün olabilir. Türk-ABD ilişkilerinde bölgesel sorunlar ve görüş ayrılıklarının giderilmesi her zaman mümkün olmuştur ancak özellikle YPG konusu politika farklılığının ötesine geçmiştir. Türkiye kendi ulusal güvenliğine doğrudan tehdit gördüğü bir örgütün NATO müttefiki ABD tarafından desteklenmesi ve silahlandırılmasını hazmedecek birnoktada değildir.

Trump’ın önceliği İran
Trump yönetiminin Ortadoğu politikasında önceliklerinin başında İran politikasının yeniden şekillendirilmesi yer alıyor. Obama’nın İran’la tarihi bir nükleer anlaşma imzalayarak bunun üzerinden Washington- Tahran ilişkilerini düzeltmeye ilişkin girişimi Trump’la akamete uğrayacak gibi görünüyor. İran’ın nükleer anlaşmaya uyduğunu tasdiklemeyi reddeden ve Kongre’yle yeni yaptırımlar konusunda çalışacağını açıklayan ABD yönetiminin bölgedeki “geleneksel müttefik”lerinden beklentisi de İran’ın bölgesel nüfuzunun azaltılmasına yönelik çabalarına destek beklemek olacak. Türkiye’nin İran’ın bölgesel düzeyde çatışmaya yol açabilecek mezhepçi politikalar izlemesinden rahatsız olduğu biliniyor. İran konusunda ciddi bir iş birliği mümkün gibi görünse de Türkiye’nin, Trump yönetiminin tek taraflı ve bölgede tansiyonu artıracak adımlar atmasına itirazları olacaktır. Bu anlamda İran’la bölgesel çatışma ihtimalinin Türk-Amerikan ilişkilerine de olumsuz yansımaları olabilir.
Irak konusunda ise Barzani’nin başarısızlıkla sonuçlandığı görünen referandum süreci ABD ve Türkiye’nin birbiriyle örtüşen politikalar izlemeleri sonucunu doğurmuştur. Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda aynı safta olmaları Türk-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açabilmek için olumlu bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Irak’ın bölünme çabalarının yaratacağı muhtemel çatışma ve istikrarsızlık ortamı ne Türkiye’nin ne de ABD’nin çıkarlarına hizmet etmektedir. Bu ortak alanda birlikte çalışılabilirse hem DEAŞ benzeri yeni bir terör oluşumunun önlenmesine hem de Irak’ta yeni bir siyaset ortamı kurulmasına katkı yapılabilir.
Türkiye-ABD ilişkilerinde Kobani krizinden beri ve özellikle Suriye politikasında yoğunlaşan farklılıklar gitgide stratejik çatışma boyutuna varmıştır. Öyle ki Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplarla ABD’nin desteklediği YPG çatışma noktasına gelmişlerdir. Bu durum ikili ilişkilerin sağlıklı sürmesini zorlaştırmış ve adeta sabote etmiştir. YPG ile ilişkinin sorgulandığı bir dönemde iki ülkenin Suriye politikaları hakkında ciddi bir siyasi diyalog kurmaya ihtiyacı vardır. Politika farklılıklarının aşılarak birlikte çalışılması her iki ülkenin çıkarına olduğu gibi Ortadoğu’da istikrar ve barışa da katkıda bulunma ihtimali yüksektir. Böyle bir diyaloğun sürekli kılınması ve başarısı sağlandığı takdirde Irak ve İran gibi konularda da devam ettirilmesi Türk-ABD ilişkilerinin daha sağlıklı yürümesini ve stratejik ayrılıkların önünün alınmasını sağlayacaktır.

[Sabah, 11 Kasım 2017]

 

Etiketler: