Türk-Amerikan ilişkileri

Türk-Amerikan ilişkileri büyük oranda dış faktörlerle belirlenmekte. Bu ilişkiler Soğuk Savaş sonrası dönemde özellikle Irak, enerji güvenliği, Balkanlar, Kafkasya ve Afganistan üzerinden şekillendi. Karşılıklı siyasi ilişkiler, iki ülkenin ilgili olduğu dış faktörler üzerinde karşılıklı çıkar algılamaları ve politikalarının örtüşmesi ya da çatışması ile belirlenir hale geldi. Örneğin Irak üzerinde anlaşmazlıklara rağmen, Balkanlar ve Kafkasya'da işbirliği gözlenebiliyordu.

Türk-Amerikan ilişkileri büyük oranda dış faktörlerle belirlenmekte. Bu ilişkiler Soğuk Savaş sonrası dönemde özellikle Irak, enerji güvenliği, Balkanlar, Kafkasya ve Afganistan üzerinden şekillendi. Karşılıklı siyasi ilişkiler, iki ülkenin ilgili olduğu dış faktörler üzerinde karşılıklı çıkar algılamaları ve politikalarının örtüşmesi ya da çatışması ile belirlenir hale geldi. Örneğin Irak üzerinde anlaşmazlıklara rağmen, Balkanlar ve Kafkasya’da işbirliği gözlenebiliyordu.

Türk-Amerikan ilişkilerinin ekonomik, kültürel ve sivil toplum ayağı oldukça cılızdır. İki ülke arasındaki ikili ilişkilerin dış faktörlerle şekillenmesi ve doğrudan ilişki dinamiklerinin zayıf olması, Türk-Amerikan ilişkilerinde bir anlamda kontrol edilemeyen bir dinamiktir. Diğer bir bakış açısıyla Türkiye-ABD ilişkilerini şekillendiren gelişmelerin çoğu, ne Türkiye, ne de Amerika’nın tek başına ya da birlikte tam anlamıyla kontrol altına alamayacağı kronik sorunlar. Sonuçta, Türk-Amerikan ilişkileri kaçınılmaz olarak bir risk yönetimi boyutu taşıyor.

Küresel sistemdeki değişiklikler iki ülke ilişkilerinin yapısal özelliklerinin belirlenmesinde etkili rol oynuyor. Soğuk Savaş’ın ilk yıllarından itibaren Birleşmiş Milletler sistemi ve Batı blokundan yana tercihini yapan Türkiye, Amerika’nın önderlik ettiği cephenin sadık bir müttefiki oldu. 20. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye birçok kez ittifakın büyük ortağı ABD lehine, ulusal çıkarları ile örtüşmese bile, tavır almak durumunda kaldı. Bu durum Soğuk Savaş tarzı ittifak ilişkisinin kaçınılmaz bir sonucuydu.

Soğuk Savaş sonrası Türkiye Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile uluslararası sistemin içine düştüğü belirsizlik, Türk-Amerikan ilişkilerine de yansıdı. Türkiye uzun süre yeni yapıya uyum sağlamada başarılı olamadı. Yeni güvenlik ortamı, Türkiye’nin güvenliğini ve komşularıyla ilişkilerini daha bağımsız bir çerçevede ele almasını gerektiriyordu. Amerika, 1990’lı yılların başında Irak üzerinden gücünü ve etkisini ortaya koyarak uluslararası sistemi şekillendirmeye çalışırken, Türkiye bu çabanın bir parçası olarak dış politika kimliğini belirleme gayreti içindeydi. Nitekim bu dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin bir süreliğine de olsa olumlu bir istikamet kazandığı gözleniyor.

Ancak 11 Eylül saldırıları ve Irak’ın işgali, Türk-Amerikan ilişkilerinde belirsizliği ortadan kaldırdı. Başkan Bush yönetiminin tek taraflı askeri hegemonya politikası, dünyayı Amerikan bakış açısıyla yaşanabilir bir yere dönüştürmeye çalışırken, bölgesel aktörlere manevra alanı oluşturdu. Newsweek dergisinin Türkiye üzerine tartışmalara yer verdiği son sayısında “Irak savaşından en kazançlı çıkan ülke Türkiye” demesi, Amerika’nın müdahale alanlarında istediği başarıyı öngördüğü zaman dilimi içinde alamamasının sonucu.

Türkiye’nin “kazançlı” çıkmasına yüklenen negatif anlam, Mart 2003 tezkeresi ile Türkiye’nin Amerika ile ilişkisini iki eşit ülke algılamasıyla çıkarları ekseninde gerçekleştireceği mesajını vermesinin sonucu. Her iki ülkede Soğuk Savaş reflekslerini atamayan kesimler, yeni dönemin çok boyutlu ve dinamik dış politika ve güvenlik atmosferini anlamakta güçlük çekiyorlar. Türkiye ve Amerika arasında risk ve zaman zaman kriz yönetiminin kaçınılmaz olduğunu dikkate almak gerekiyor. Bir alanda yaşanan uzlaşmazlığın, iki ülke arasındaki ilişkileri toptan sıkıntıya sokacağı sıkça karşılaşılan bir yanılgı.

Başkan Obama ile birlikte yeni bir dönem başladı. Türkiye’nin fiili olarak önünde bulduğu manevra alanı, artık iki ülkenin model ortaklığı tesis edeceği, bölgesel ve uluslararası güvenliğe ortak katkı sağlayabileceği bir fırsat alanına dönüştü. Irak ve Afganistan’ın geleceği, Doğu-Batı Enerji koridoru, Balkanlar ve Kafkasya’nın güvenliği, İran nükleer sorunu, Ortadoğu Barış süreci model ortaklığa konu olacak önemli işbirliği alanları. Bu potansiyeli hayata geçirebilecek siyasi liderlik ve irade her iki tarafta mevcut.

Obama yönetiminin tesis etmeye çalıştığı yeni uluslararası sistemde Türk-Amerikan ilişkileri önemli bir yer tutacak. Önümüzdeki hafta gerçekleşecek Obama-Erdoğan görüşmesi önümüzdeki on yılda hem Türk-Amerikan ilişkileri, hem de uluslararası sistemin nasıl şekilleneceği üzerine ciddi ipuçları verecek. Türk-Amerikan ilişkilerinin yeni bir dinamizm kazanacağını şimdiden söylemek sanırım erken bir yargı olmayacak.

Sabah – 02 Aralık 2009

Etiketler: