TRUMPONOMICS

Trump, bilhassa iş dünyasının ruhunu okşayan vergi odaklı vaatleriyle ABD ekonomisini canlandırma yönünde ümit pompalarken, kamu tarafında bütçenin suyunun çekilmesi ihtimalini arka plana atıyor gibi…

Kasım başında gerçekleşecek olan Başkanlık seçimi yaklaştıkça, ABD’deki heyecan da büyüyor. Haliyle de, iki rakip Clinton ve Trump’ın söylemleri çarpışmayı sürdürüyor. Clinton “Hillary for America” kampanyasıyla “birlikte daha güçlü” mesajı verirken, Trump ise “Make America Great Again” mottosuyla, küçümsediği cari döneme karşın yeniden büyük bir ABD vaat ediyor.

Bu kapsamda her iki aday geçtiğimiz günlerde, toplumun başlıca merak alanlarından olan ekonomiye dair söylemlerini de yoğunlaştırdı. Ortalama halkın istediği ve beklediği, doğal olarak, daha bol istihdam imkânı ile daha iyi gelir ve iş koşulları… İşte buradan hareketle, şirketlerin elini rahatlatma ve yatırımları artırma gereksinimine de cevaben Trump, maliye politikasını agresif bir şekilde kullanma vaatleri saçıyor.

Gelir vergisi dilimlerini yediden üçe indirmeyi düşünen Trump, bu plan kapsamında en üst oranı %39,6’dan %33’e çekecekken, kurumlar vergisi oranını ise %15’e kırpmayı taahhüt ediyor. Vergi planıyla yurtdışındaki ABD sermayesini vatana döndürmeyi de amaçlayan hırslı aday, yabancı topraklara park etmekten vazgeçen kurumsal karlara da teşvik bahşedecek.

İŞ DÜNYASINI CEZBEDİYOR

Bu minvalde Trump, bilhassa iş dünyasının ruhunu okşayan vergi odaklı vaatleriyle ABD ekonomisini canlandırma yönünde ümit pompalarken, kamu tarafında bütçenin suyunun çekilmesi ihtimalini arka plana atıyor gibi… Nitekim tıkaç mahiyetinde olabilecek harcama kesintisi önerilerine de pek rastlamıyoruz. Gerçi bu noktada, daha önce açıklamış olduğu bazı ilgili maddeleri revize ederek görünümü az biraz mütevazılaştırdığını da ekleyeyim.

Bu bağlamda Clinton ise rakibinin vergi vaatlerine, Trump’ın zengin dostlarını kalkındıracağı argümanıyla saldırırken, bir yandan da ilgili uygulamaların imkânsızlığına işaret ediyor. Nitekim kendisi vergi hususunda varlıklı tabakadan yapılan tahsilatı artırma niyetindeyken, ekonomiyi canlandırma doğrultusundaki odağı ise, daha ziyade altyapı yatırımları kanalı ile asgari ücret artışından geçiyor. Clinton vizyonu ayrıca, eğitimi de önemseyen bir içerik sunuyor.

KORUMACI SALDIRI

Trumponomics olarak adlandırılan “Trump ekonomi planının” bir diğer öne çıkan maddesi ise, göç ve dış ticarete ilişkin hışımlı tutum… Yasadışı göçmenleri kapı dışarı etmek ve Meksika-ABD sınırına duvar örmek için kolları sıvamayı taahhüt eden aday, yerli sanayiyi ve işçileri korumanın yolunun, el âlemden izole olmaktan geçtiğine inanır bir iddia sergiliyor.

NAFTA örneğiyle yola çıkıp, peşine Çin ve geleceğin TPP’sini takan Trump, ülkesini dış ticaret konusunda “loser” olarak tanımlarken, göreve geldiği takdirde gümrük duvarlarını yükselteceğini ve anlaşmalara mani olacağını ima ediyor. Bununla birlikte, dış ticarete set çekmenin maliyetlerine dair acaba ne derece tefekkür ediyor, işte o kısmı belli değil. Bu anlamda Cumhuriyetçi adayın vaziyeti, korumacı güdüyle küreselleşmeye karşı saldırıya geçmiş bir görüntüden ibaret…

Clinton ise, bu konularda daha esnek bir anlayışa sahip… Göçmenler hususunda iş gücü odaklı pozitif bir duruş sergileyen Clinton, serbest ticaret mevzuunda yarışın yan tesiriyle biraz geri adım atmış olmakla birlikte, seçildiği takdirde çok radikal değişikliklere yol açmaz gibi duruyor. Bununla beraber, TPP konusunun bu süreçte bir şekilde yara aldığını ve her iki adayın da Başkanlık senaryosunda illaki hırpalanacağını eklemek gerek.

OLUR DA…

İşte ABD’deki yarışta ekonomik vaatler ve söylemler bu çerçevede çatışırken, Hillary’nin kampanyasının Donald’ı çürütmeye ağırlık verdiği de dikkat çekiyor. “Trump’ın Başkanlığı riskini göze alamayız” diyen Clinton, Cumhuriyetçi rakibin iddialı vaatlerinin, ABD’yi büyütmek şöyle dursun küçültmeye hizmet edeceğine işaret ediyor.

Ve daha büyük bir pencereden bakıldığında ise Trumponomics, olur da başa ve de hayata geçerse, ABD’nin yanı sıra küresel ekonomi açısından da bambaşka bir dünya yaratabilir.

Tabii günün sonunda şunu da eklemek gerekir: Kampanyalarda saçılan vaatler, göreve gelindiği takdirde gerçekleşecek diye de bir kural yok.

Atıyorum, tutuyorum, kâh tutamıyorum durumları, kimselere yabancı değil.

[Yeni Şafak, 23 Ağustos 2016]

Etiketler: