AFP PHOTO / DON EMMERT

Trump’lı Yeni Dünya- V

Nükleerden kopuk, terör ve insan hakları gibi meselelerde, ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımlar sonuçta halen kâğıttan silinmedi. Trump, kuvvetle muhtemel bunlar üzerinden gidecektir.

Gördüğüm en feci anlaşma.”
Trump’ın daha önce de çok benzerlerini not düştüğüm bir kampanya dönemi cümlesi, bu. Bu kez adreslediği ise, NAFTA değil. TPP de değil.
İran ile yapılmış olan uluslararası nükleer anlaşma…
Üstelik cümlenin devamı da tanıdık:
“Göreve gelince öncelikli işim, bu anlaşmayı kaldırmak olacak”
Anlaşılan, Trump bolca “berbat” uluslararası anlaşmadan mustaripken, bolca da öncelikle uğraşacak. Peki, hangi öncelik daha öncelikli olacak?
Hatırlarsanız, Trump serisinin bir önceki yazısında nihayet İran’a da varmıştık. Bugün oradan devam edelim. Ve şu İran meselesi Trump için ne derece öncelikli olacak, anlamaya çalışalım.

YIRTIP ATABİLİR Mİ?

Şöyle demişti, zamanın müstakbel ABD Başkan’ı: “O anlaşmayı yırtıp atacağımı söylemekten mutlu olurum”.

Yalnız şunu da eklemişti: “Fakat ne var biliyor musunuz? Hayat böyle işlemiyor”

İşte bu ifadeden yola çıkmak, bana mantıklı geliyor. Nitekim Trump’ın burada demek istediği, bu anlaşmayı yok saymanın zor olacağı idi sanki. Bunun yerine ise, aslında anlaşmayı “elden geçirmeyi” ajandasına alacağı haberini vermişti.

“Peki, nasıl bir elden geçirme mümkün?” sorusuna cevap ararken, bu anlaşmanın neticede bir grup tarafından müzakere edilip imzalandığı noktasından kopmamak gerekiyor. Bir ikinci mühim nokta ise, o günden bugüne ilerlemiş süreç… Bir diğer deyişle, İran’ın atomdan vazgeçerek edindiği ekonomik haklardan geriye dönüşün ne derece mümkün olacağı…

ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇTİ

Bildiğiniz üzere, 2016 başında hayata merhaba diyen JCPOA kısaltmalı nükleer anlaşma sonrasında İran, yıllar sonra şöyle bir kendine gelmeye başladı.

Örneğin; bu süreçte öncelikle, İran’ın ham petrol üretimine o beklenen toparlanma geldi. 2015 yılını günlük ortalama 2,8 milyon varille geride bırakan İran’ın petrol üretimi, Ekim 2016 itibariyle 3,7 milyon varile çıkmış durumda. Bir diğer veriye göre ise, 3,2 milyon varilden 3,9 milyona bir tırmanış gözleniyor. Veriler kaynağına göre değişebiliyor ancak neticede bir canlanma olduğu ortada. Bu noktada, İran’ın esneyen ihracat pazarlarının rolü var.

Bunun yanı sıra İran, kendini anlaşmaya ikna eden unsurlardan bir diğerinden de faydalanıyor diyebiliriz. Nitekim ülke, JCPOA sayesinde, şu dondurulmuş varlıklarından on milyarlarca dolara erişti bile. Öte yandan İran’ın, bazı uluslararası ekonomik işbirliklerine imza attığını da hatırlayalım.

Dolayısıyla, İran halen tam bir özgürlüğe kavuştu denemez ancak kendisini ikna için masaya oturtan belli başlı ekonomik saikler çerçevesinde, atı alan Üsküdar’ı geçti gibi bir durum da yok değil. O halde Trump’ın anlaşmaya ne sırtını dönmesi, ne de sayıp sövmesi, İran’ı şimdilik yeniden müzakereye oturtacak güdüye sahip değil. Tabii diğer taraflar, Trump’a uymazsa… Ya da Trump kendi başına güçlü hamleler yapamazsa…

DİĞERLERİ MEMNUNKEN

Öyleyse şimdi diğer meseleye, ortaklık mevzuuna geri dönelim. ABD’nin “bizim Başkan değişti” diyerek bu saatten sonra mızıkçılık çıkarması, sizce diğer güçler tarafından ne derece hoş karşılanır? Söyleyeyim; sıfır. Hatta daha da altında soğukça bir dereceyle karşılanır. Nitekim onca yıl uğraşıp zar zor bir noktada buluştuktan ve açıkçası bu sonuçtan pek de pişman olmadıktan ve hatta hatta ilerleyen işbirlikleriyle meyvelerini de tattıktan sonra, cümbür cemaat ne diye masaya dönülmek istensin? Çin’i de, Rusya’sı da, bu işten memnun. Ve dahi Avrupa da, durumdan gayet hoşnut…

Ayrıca işin içinde, ekonominin ötesinde jeopolitik faktörler de var. Mesela; Trump’ın IŞİD’i Rusya ile alt etmek istemesi… Suriye cephesinden bakıldığında, Rusya ile potansiyel bir yakınlaşma, İran ile papaz olmayı ne kadar kaldırabilir? Burada hassas dengeler var. Gibi, gibi…

NASIL BİR FORMÜL?

O halde JCPOA güçlerinden destek alamayan bir İran muhalifi Trump senaryosunda, tek başına bir işler karıştırmak en makulü olur. İran ekonomisine nükleer anlaşmadan gelen desteği törpülemek için, ortalarda bir formül bulunabilir.

Bu bağlamda, JCPOA sonrası İran’ın ABD tarafından tam olarak bir gevşeme yaşamadığını hatırlayalım. Nükleerden kopuk, terör ve insan hakları gibi meselelerde, ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar sonuçta halen kâğıttan silinmedi. Trump, kuvvetle muhtemel bunlar üzerinden gidecektir. Hatta nükleerde kurallara uymayan kaçaklar bulup, buna dair de ek baskıları gündeme getirebilir.

Üstelik “İran’a İzin Var mı?” başlıklı makalemde de zamanında dikkat çektiğim şu finansal kısıtlamalar mevzuu, burada Trump için iyi bir araç olabilir. Zaten ortada bir muallaklık az çok sürüp giderken, çekinceleri canlandırmak ve finansal sistemi daha da irrite etmek, pekâlâ mümkün. Hem psikolojik olarak, hem de ek yaptırımlarla… Tabii buradaki amaç, özellikle Avrupalı paydaşları rahatsız etmek olur. Gerek bankalar, gerekse şirketler çerçevesinde…

Ve son olarak belirteyim: Trump yumuşamaz da bu yollara gider ve İran’ı canından bezme noktasına getirirse, o durumda nükleer anlaşmayı riske sokar ki, bu da diğer tarafların hışmına maruz kalmasına sebep olabilir.

Dolayısıyla, her açıdan kendi hışmının derecesini doğru ayarlaması gerektiğine şüphe yok. Kendisinin de dediği gibi, hayat öyle düz işlemiyor.

Diyerek, Trump sonrası İran meselesine nokta koyayım.

Lakin seriye bir nokta koyamıyorum. Ve biliyorum ki, “bu son” demiştim ancak yine sığdıramadım. Trump’lı yeni dünya, sanırım bir sayıyı daha hak ediyor.

Cuma günü buluşmak üzere…

[Yeni Şafak, 29 Ekim 2016]

Etiketler: