Test-Tost Sistemiyle Güney Kore Olabilir miyiz?

1980'li yıllarda bizden geride olan Güney Kore'nin, eğitim sistemindeki köklü değişim sayesinde 2023'de dünyanın ilk 10 ekonomisi olacağına kesin gözle bakılıyor. İlk 10'u hedefleyen Türkiye'de ise, bu hedefe ulaşılması için eğitim sisteminde keskin bir dönüşümün olması artık zaruridir.

Arkasındaki millet desteğiyle tek başına 3 dönem iktidar olan AK Parti hükümetleri döneminde, defalarca içeriden ve dışarıdan müdahale girişimleri yaşandı hem siyasete hem ekonomiye. Bu girişimlerin başarısız olmalarında veya etkisinin az olmasındaki başlıca sebep, güçlü siyasi iktidardı. Bu güçlü siyasi iktidar sayesinde, birçok alanda ve kurumda temel belirleyicinin seçmen iradesinin olması için mücadele edildi.

Ancak, 7 Haziran sonrası ortaya çıkan tablo Türkiye’de siyasi belirsizliğe sebep oldu. 16 yıl sonra ilk kez Türkiye’de koalisyon hükümeti kurmak için görüşmeler yapılıyor. Bu görüşmelerin nasıl sonuçlanacağı, hangi koalisyon formülün gerçekleşeceği halen daha netleşmedi.

Ne yazık ki bu siyasi belirsizlik hem ulusal hem de uluslararası düzeyde ülkenin biraz geri çekilmesine ve birçok alanda fren yapmasına neden olmakta. Hele dünyada son günlerde başta İran’da, AB bölgesinde, Yunanistan’da ve BRICS ülkelerinde bir çok gelişme yaşanırken.

EĞİTİM SİSTEMİ ÜLKENİN EKONOMİK GÜCÜNÜ BELİRLİYOR

Tam da bu sırada Anayasa Mahkemesi’nden gelen dershane kararı, Türkiye’de siyasetin gücünün ne kadar konjonktürel olduğu ve dolayısıyla etkisinin dönemlere göre nasıl değiştiğini göstermesi açısından önemli.

Bugün “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusunu sorsanız, ilgili ilgisiz büyük bir çoğunluğun cevabı “Eğitim sistemi” olacaktır. Geçmişten bu yana tek tipleştiren, sorgulamasına, araştırmasına izin vermeyen, “test-tost” gençliği yetiştiren bir eğitim sistemi değirmenine su taşıyan aktörlerden biri dershaneler iken, bu sistemi sonlandırmak için başlatılan dönüşüm süreci maalesef yarım kaldı.

Dershaneleri özel teşebbüs veya girişimcilik hürriyetiyle değerlendirmek, ülkede yetişen insan sermayesinin niteliklerini önemsememek anlamına gelmemeli. Bugün dershaneler nedeniyle eğitim sisteminin daha da kötüleştiği bir ortamda, ülke ekonomisindeki katma değeri yüksek ürünleri “test-tost” mantığıyla yetişen çocuklar mı üretecek?

Yalnızca test tekniği öğretilerek geleceği bir sınava endekslenen çocuklardan mı araştırma yapmasını isteyeceğiz? Ar-Ge’ye ayrılan kaynağı sürekli artırırken, kaynak kullanımı sonucunda etkin ve verimli bir sonuç isterken, yıllarca bir kalıba sokulan çocuklardan çok şey bekliyor olmuyor muyuz?

Diğer yandan devlet desteğiyle özel okulda öğrenim görme imkanına kavuşan öğrencinin aynı zamanda dershaneye gidecek olması, eğitim için ayrılan kaynağın israf edilmesi değil midir? Zaten asıl kaynağını nitelikli işgücü yetiştirmek için kullanmak isteyen ülke ekonomisine, bu kararla fazladan bir maliyet daha yüklenmiştir.

Önümüzde bir Güney Kore gerçeği var. 1980’li yıllarda bizden geride olan Güney Kore’nin, eğitim sistemindeki köklü değişim sayesinde 2023’de dünyanın ilk 10 ekonomisi olacağına kesin gözle bakılıyor. İlk 10’u hedefleyen Türkiye’de ise, bu hedefe ulaşılması için eğitim sisteminde keskin bir dönüşümün olması artık zaruridir. Ancak 12 yıl içinde yaklaşık 3500 dolar gelirden 10.000 dolara çıkan kişi başı gelirin, 2023 yılında 25.000 dolara çıkması mevcut eğitim sistemi ile pek mümkün değil.

BELİRLEYİCİ OLAN SEÇMENİN TERCİHİ Mİ?

Eğitim ekonomideki işgücünün niteliğini ve kalitesindeki başlıca faktörken, sürekli yakındığımız ve şikayet ettiğimiz sistemde değişim nasıl olacak? Hemen hemen herkesin uzlaştığı eğitim sistemini dönüştürmek adına atılan radikal bir adım bile uygulanamıyorsa, Türkiye’de gerçekten hükümetlerin karar mekanizmasından, yani seçmen iradesinden bahsedebilir miyiz?

Kurumlar arası veya erkler arasındaki denetlenebilirlik tabi ki demokrasinin vazgeçilmezi. Ancak seçmen tercihini bu denli güçsüz kılmak, ülkede ekonomik ve sosyal reformun sürekli engellenmesi, sandığı anlamsızlaştırıyor. Eğitim sisteminin değişmesi ve dönüşmesi konusunda toplumun büyük çoğunluğunun aynı fikirde olduğu bir konuda bile aksi karar verilebiliyorsa, burada belirleyici olan seçmenin tercihi değildir.

Siyasi iradenin seçmen davranışı ile verdiği kararların denetlenebilmesi ve tartışmaya açık olması konusunda bir soru işareti yok. Ancak ülke ekonomisini, eğitimini ve ülkenin geleceğini birebir etkileyen kararları millet belirlemeyecekse, seçimden, sandıktan, milli iradeden söz etmek ne kadar anlamlı?

[Yeni Şafak, 16 Temmuz 2015]

Etiketler: