Yeni uygulama ile birlikte okul dışı kaynaklara; yani özel derslere, etüt merkezlerine, ek kaynaklara ihtiyacın artıp artmayacağı konusu önemli gündem maddelerinden biridir. Bakanlığın ve İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin iletişim süreçlerini sağlıklı işletmesi bu konuda öncelikli strateji olmalıdır. Bakanlığın iletişimde boşluk bıraktığı her nokta okul dışı girişimler ya da kaynaklar tarafından doldurulacaktır.
Devamı
Yeni sistemde öğrenci okul ilişkisini güçlendiren okul başarı notunun öneminin devam etmesi son derece olumludur.
Eğitim bir daire şeklinde işlemektedir. Öğretmen, okul yöneticileri MEB yönetimi, öğretmen yetiştiren fakülteler ve ders kitaplarıyla diğer kaynakları da içeren şekilde müfredat bu dairenin asli unsurlarıdır. Her bir unsurdaki olumlu veya olumsuz değişiklik zaman içerisinde tüm eğitim dairesine nüfuz etmektedir. Her bir öğrenciye dokunan daha mükemmel eğitim politikalarının geliştirilebilmesi için her bir unsurun ölçülmesi gayet doğaldır.
Türk toplumu rekabetçi yapısıyla sınavları başarının ölçüm aracı olmaktan çıkartarak amaca dönüştürebilmektedir.
18 milyon öğrencinin olduğu eğitim sisteminde adalet ve eşitlik merkezli istikrarın sağlanması, geçmişten gelen ve kökleşmiş yapısal sorunlar ile mücadele edip sistemi iyileştirmek gerçekten güç.
OHAL Komisyonu’nun amacı yargının yerine geçmek değil henüz dava konusu olmadan idari mekanizmalarla hızlı bir şekilde OHAL işlemlerinin incelenmesi ve hataların giderilmesidir.
Devamı
Bu rapor MEB tarafından ilk kez uygulamaya konulan “Aday Öğretmen Yetiştirme Süreci” adındaki işe başlama eğitiminin izleme ve değerlendirmesini ortaya koymaktadır.
Devamı
Gazeteci İsmet Berkan, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi ve devletin yeniden yapılandırılmasını Kriter‘e değerlendirdi.
Ülkelerindeki çatışmalardan kaçarak Türkiye'ye sığınan Suriyeli mülteciler için çok odaklı entegrasyon politikaları uygulayan Türkiye, mültecilerin eğitim hayatının kesintiye uğramaması için de yoğun çaba sarf ediyor.
Milli Eğitim Bakanı Avcı, SETA’nın düzenlediği "Türkiye'nin Eğitimde Kalite Stratejileri Fırsatlar ve Zorluklar" başlıklı özel oturuma katıldı.
Milli Eğitim Bakanı Avcı, SETAnın düzenlediği "Türkiye'nin Eğitimde Kalite Stratejileri Fırsatlar ve Zorluklar" başlıklı özel oturuma katıldı.
MEB’in, zorunlu eğitim süresini uzatarak, sekiz yıllık kesintisiz eğitim sonrasında karşılaşılan problemlerin bir benzeri ile yeniden yüzleşmek yerine, eğitimde niteliği artıracak çalışmalarda bulunması daha yerinde bir adım olacak.
2011’de Türkiye başlıklı SETA analizi, genel seçimlerden Kürt sorununa, Arap Baharı’ndan yeni anayasa sürecine Türkiye’nin meseleleri hakkında geniş çaplı bir 2011 değerlendirmesi sunuyor.
Türkiye bu araştırmaya üç kez katıldı ve üçünde de öğrenci performansı ve eğitim girdileri noktasında OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer aldı.
ÖSYM’nin kurulması 1970’li yılların başlarında, İstanbul Üniversitesi tarafından merkezi olarak yürütülen üniversite giriş sınavında oluşan kopya kuşkuları ile gündeme gelmiştir. Bu kuşkulara bağlı olarak Üniversitelerarası Kurul 1974 yılında üniversite giriş sınavını merkezi ve bağımsız olarak yürütmek üzere Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezini kurmuştur. 1981 yılına kadar bağımsız bir organ olarak üniversite giriş sınavını yürüten merkez, 1981 yılında Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) bir alt kuruluşu haline getirilmiştir ve adı Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezini (ÖSYM) olarak değiştirilmiştir. ÖSYM uzun yıllar boyunca gerek yöntem gerek teknik donanım olarak üniversite giriş sınavlarında başvuru işlemlerinin organizasyonu, sınav sorularının hazırlanması, sonuçların değerlendirilmesi ve sonuçlara dayalı olarak yerleştirme işlemlerinin yapılması konularında ciddi deneyimler elde etmiştir. Bu deneyimlere ilaveten merkezi sınavlar sonrası yapılan yerleştirmelerin daha eşitlikçi ve adil olduğu, nepotizmi yani kayırmacılığı engellendiği yönündeki algıya bağlı olarak, ÖSYM hem toplumun hem de devletin nezdinde güvenli bir kurum olarak algılanmaya başlanmıştır. Bu güvene bağlı olarak zamanla üniversite giriş sınavının yanında, kamu kurum ve kuruluşlarına giriş için yapılan diğer birçok sınavın organizasyonu ÖSYM’ye verilmiştir.
Ortaöğretime geçiş için sınavın sadece son sınıfta uygulanacak olması ve sadece son sınıf müfredatının sorulacak olması, daha erken yaşlarda okul dışı kaynaklara yönelmeyi doğal olarak azaltacaktır. Bu yönüyle karar, hedefine ulaşabilir. Çocuklar da en azından altıncı ve yedinci sınıflarda kendilerine daha fazla zaman ayırma fırsatı bulabilirler. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu 28 Haziran Pazartesi günü, ortaöğretime geçiş sistemiyle ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıflarda uygulanan Seviye Belirleme Sınavlarının kademeli olarak kaldıracağı ve bundan sonra sadece sekizinci sınıf sonunda bir tane Seviye Belirleme Sınavı (SBS) uygulanacağı belirtildi. Yeni uygulanacak sistemde, SBS’nin ortaöğretime yerleştirmede yüzde 70 oranında, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıf not ortalamalarının ise yüzde 30 oranında etkili olması kararlaştırılmıştır.
Ortaöğretim ve ortaöğretime geçiş ile ilgili kararların, eğitim sistemine muhtemel yansımaları neler olacaktır?
Yükseköğretim mezunlarına önemli ayrıcalıklar sunulduğu için, dünyanın her yerinde yükseköğretime devam edeceklerin ne derece eşitlikçi bir şekilde belirlendiği önemli bir konudur. Bütün sorunlarına rağmen, 1980’li ve 1990’lı yıllar Türkiye’sinde öğrenciler, hangi toplumsal sınıftan ve mahalle okulundan gelirse gelsin, yükseköğretim seçme sisteminde akranlarıyla puan hesaplama formülleri açısından eşit bir şekilde yarıştı. Oysa özellikle 28 Şubat dönemi ve sonrasında eğitime yapılan müdahaleler, Türkiye’de eğitim sisteminin geleneksel işleyiş yapısını bozdu ve üniversiteye girişte eşitsizliği yapısal hale getirdi.
28 Şubat'ın kalıntısı katsayı uygulaması, eğitim sistemine demokratik aktörlerin müdahil olmasıyla çözüleceğe benziyor. Tabii yargıçlar müsaade ederse… Türkiye’de eğitim sistemi kurmak, eskiden beri askerlerin icra ettiği bir vazife olarak anlaşılıyordu. Anayasa’dan, Milli Eğitim Temel Kanunu ile Yükseköğretim Kanunu’na kadar eğitim sisteminin kurucu yapıtaşları hep demokrasinin sekteye uğradığı dönemlerin ardından belirlenmişti. 28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu tarafından alınan ve demokrasiye “rot balans” ayarı olarak sunulan kararların çoğu da eğitime ilişkindi. Kararların en fazla öne çıkanı, imam hatip liselerinin orta kısımlarını kapatan ve 8 yıllık kesintisiz eğitimi öngören karardı. Eski bir Milli Eğitim Bakanı’nın tespitiyle söyleyecek olursak, siviller milli eğitim sistemini belirlemeyi bir tabu olarak görmüş ve askerlerin kurduğu sistemin dışına çıkmamaya özen göstermişlerdi. Pekâlâ, eğitim sistemini hep askerler mi yapar?
Ülkemizde, eğitim sisteminde rolü son derece önemli olan öğretmenlerin ve öğretmen yetiştiren kurumlarının niteliği ile ilgili ciddi kaygılar mevcuttur.