Süreci IŞİD ile Baltalamanın Hafifliği

IŞİD özelinde Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmeler sonucunda iki gün içerisinde 140 bini aşkın insanın ülke sınırlarından giriş yapması iç siyasette mülteci konusundan çok Çözüm Süreci'ni etkiledi. Bölgede son dört yıl içerisinde vuku bulan olaylar genelde Kürt meselesi, özelde ise bu meselenin demokratik yollardan çözümünü baltalayan bir işlev gördü. Öncelikle, 2009'da Arap Baharı'nın estirdiği havayı arkasına almaya çalışarak Demokratik Açılım fırsatını geri tepen PKK, 2013'ün yaz aylarında PYD'nin Suriye'deki güç vakumundan faydalanıp diğer siyasi Kürt yapılanmalarını elimine ederek elde ettiği güç neticesinde müzakere sürecine geçemeyişi bahane ederek geri çekilmeyi durdurdu. Şimdi ise Irak'ta ABD'nin hava saldırısında önemli kayıplar veren IŞİD'in yönünü tekrar Suriye'ye çevirmesiyle birlikte Kobani ve çevresinde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Rojava'da yaşanan bu gelişmenin Kürt siyasal hareketi tarafından algılanışı ve iç siyasete taşınma yöntemi yukarıdaki iki örneğe benzer şekilde Çözüm Süreci'nin toplumsal dayanağını ve manevi havasını baltalıyor.

IŞİD özelinde Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmeler sonucunda iki gün içerisinde 140 bini aşkın insanın ülke sınırlarından giriş yapması iç siyasette mülteci konusundan çok Çözüm Süreci’ni etkiledi. Bölgede son dört yıl içerisinde vuku bulan olaylar genelde Kürt meselesi, özelde ise bu meselenin demokratik yollardan çözümünü baltalayan bir işlev gördü. Öncelikle, 2009’da Arap Baharı’nın estirdiği havayı arkasına almaya çalışarak Demokratik Açılım fırsatını geri tepen PKK, 2013’ün yaz aylarında PYD’nin Suriye’deki güç vakumundan faydalanıp diğer siyasi Kürt yapılanmalarını elimine ederek elde ettiği güç neticesinde müzakere sürecine geçemeyişi bahane ederek geri çekilmeyi durdurdu. Şimdi ise Irak’ta ABD’nin hava saldırısında önemli kayıplar veren IŞİD’in yönünü tekrar Suriye’ye çevirmesiyle birlikte Kobani ve çevresinde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Rojava’da yaşanan bu gelişmenin Kürt siyasal hareketi tarafından algılanışı ve iç siyasete taşınma yöntemi yukarıdaki iki örneğe benzer şekilde Çözüm Süreci’nin toplumsal dayanağını ve manevi havasını baltalıyor.

Önce Murat Karayılan, sürecin kendileri için bittiğini ilan etti. Böylece Çözüm Süreci’nin başından bu yana sayısız ‘süreç bitti’ ilanına bir yenisi daha eklenmiş oldu. HDP eş başkanı Demirtaş Washington’da Karayılan’a benzer ifadeler kullandı. Öte taraftan, eş zamanlı olarak, İmralı heyeti olarak adlandırılan HDP temsilcileri Başbakan yardımcıları Yalçın Akdoğan ve Numan Kurtulmuş ile sürecin yol haritası üzerine görüş alış verişinde bulundular. Fakat son bir haftalık bu kafa karıştırıcı sürecin sembolik fotoğrafını Türkiye askerine taş atan Aysel Tuğluk verdi. Atılan taşın ağırlığından çok daha fazlası Çözüm karşıtı cephe tarafından polemik malzemesi haline getirildi.

Çözüm Süreci’nin Orta Doğu’ya olan pozitif etkisi sürecin ilk gününden beri işlenen bir konu fakat Suriye özelinde yaşanan gelişmelerin süreci esastan ilgilendiren bir konu oluşu son zamanlarda üretilen bir argüman. Süreç başladığı ilk günden bu yana kabaca geri çekilme, demokratikleşme ve normalleşme olarak kodlanan aşamalarla anlam buldu. Kısacası, Suriye krizini Çözüm Süreci için bir pazarlık unsuruna dönüştürme çabası ne süreci başlatan ne de devamını sağlayan dinamiklerle örtüşmüyor. Bu, Türkiye’nin Suriye’de yaşanan insanlık dramına kayıtsız kalacağı anlamına gelmiyor. Ayrıca, bütün dinamikleri Suriye’nin içinde bulunduğu açmazdan ve dört yılı bulan vesayet savaşlarından alan Suriye ve Rojava meselesini Türkiye merkezli bir sorun olarak kodlamanın rasyonel hiçbir açıklaması bulunmuyor.

HDP, Çözüm Süreci’ni kendi bağlamında tutup hükümetin Suriye politikasını her fırsatta eleştirebilir ve değiştirilmesi için çaba sarfedebilir.

Bunların hepsi siyaset alanı içinde başvurulabilecek meşru yollardır ama Suriye’de yaşananları bahane edip Çözüm Süreci’ni hükümete karşı bir koz olarak kullanıp tarihi fırsatı riske atmanın açıklanabilir bir tarafı bulunmamaktadır. Bu noktada, Kürt siyasal hareketine 2009’daki açılım politikasının Arap Baharı kapsamında Suriye’deki olaylar nedeniyle sekteye uğramasının Kürt meselesinin çözümünü 2-3 yıl ertelediği ve bu sürecin bir sürü can, siyasal-sosyal ve ekonomik maliyet ürettiğini hatırlatıp aynı senaryonun bugün Kobani üzerinden tekrarlanmaması gerektiğini söylemek gerekiyor.

Benzer şekilde, PKK’ya da Çözüm Süreci’ni rahatlıkla sonlandırılabileceği gibi bir seçeneğin siyaseten mümkün olmadığını anımsatmak gerekiyor. PKK’nın, IŞİD’e karşı verdiği mücadele ile kendisine stratejik bir alan açarak uluslararası alanda prestij kazanıp, orta vadede terör listesinden çıkmayı uzun vadede ise meşru bölgesel bir aktör olma hedefini gözetse de, Çözüm Süreci hitama ermeden ve Türkiye’ye rağmen bu hedeflerin hiçbirisinin gerçekleşme şansı olmadığını da anlaması gerekiyor.

Son olarak, bir hatırlatma da, Çözüm Süreci’ni başlatan, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile siyasi ve ekonomik alanda stratejik bir ilişki geliştiren, PYD lideri Salih Müslim ile klasik devlet refleksini aşan bir ivedilikle görüşme basiret ve cesaretini gösteren hükümete yapılmalı. Bu noktada, Türkiye’nin kurucu bir akıl ile Irak Kürtlerine yönelik gösterdiği ilginin bir benzerini de Suriye Kürtlerine belki daha kapsayıcı bir dil ve siyasetle geliştirmesi gerekiyor. Sözün özü, Suriye’de yaşanan insanlık dramını Çözüm Süreci’ne endeksleyerek bu tarihi fırsatı karanlığa doğru sürüklememek için bütün aktörler elinden gelen gayreti sarfetmek zorunda.

[Sabah Perspektif, 27 Eylül 2014]

 

Etiketler: