31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimleri'nin ardından Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) 6 Mayıs'ta verdiği, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesi ve CHP'nin adayı Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasının iptali" kararı üzerine, İstanbullular sandık başına gitti.

Seçime Giden Sürecin Tehlikeli Mitleri

Türkiye'nin 2023'te zorlu bir seçime gideceği konusunda herkes ittifak halinde.

Türkiye’nin 2023’te zorlu bir seçime gideceği konusunda herkes ittifak halinde. Seçimin gölgesindeki 2022’de ülkemizde siyasetin dilinin sertleştiğini söylemek artık bir tespit olma özelliğini bile kaybetti. Son 7-8 yılda söylenmedik sözün ve yapılmadık suçlamanın kalmadığı parti siyasetindeki rekabet, şimdilerde hayli kritik tanımlamalar üzerinden devam ediyor: “Sokağa dökülmek” ve “iç savaş narası.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefeti sokağa çağıranlara “15 Temmuz hatırlatması” yaparak demokratik siyasal istikrarın öneminin altını çizdi. Bu cümleler yakın geçmişte Gezi ve 6-8 Ekim olaylarının yanı sıra meşum darbe girişimi yaşanan bir ülkede hayli anlamlıdır. Demokratik hakların kullanımı çerçevesinde “meydanlara çıkmayı” değil, şiddeti ve kaosu hedefleyen “sokağa dökülmeyi” kastettiği açıktır. CHP ve diğer bazı partiler ise bu uyarıyı iktidarın sokağa çıkılmasını istediği şeklinde yorumladı. Hatta Kılıçdaroğlu “iç savaş narası” ve “özel bir çatışma alanı yaratma isteği” iddialarında bulundu ve ekledi: “Bizim kitabımızda sokağa çıkmak yok.” Meydana çıkmak ile sokağa dökülmek ayrımının muhalefet tarafından da fark edilmesi ve buna uygun bir siyaset yapılması demokrasimize katkı verir. Evet, siyasi polemiklerdeki sertleşmeden kaçılamayacağı artık ortada. Siyasetçilerin suçlayıcı söylemlerinin seçmen gruplarının psikolojisine etkisini sınırlandırabilmek için hayli uzun bir kampanya döneminin başladığını kabul etmeliyiz. Yani, seçim dönemi siyaseti yaşadığımızın farkında olmalıyız. Son sözü sandığın söylediğini unutmamalıyız. Gerçi bu yalın ve tartışılamaz gerçek de farklı iddialardan azade değil.

“Her Şey Kötü”

2019 yerel seçim sonuçları ve son aylarda ekonomide yaşanan sorunlar muhalefette dikkat edilmesi gereken bir özgüven oluşturdu. İlk seçimlerde iktidara gelmek her partinin ya da ittifakın iddiasıdır, bu da çok normaldir. Ancak iki olgunun muhalefet seçmeninin psikolojisini tahrip eden bir mahiyet kazandığı görüşündeyim. 1- Yıllardır iktidarın olumlu icraatlarını görmeden hırçın muhalefet yapan çevrelerin ülkenin gidişatı konusundaki negatif kampanyasının kendi taraftarlarını fanatik hale getiren söylemleri iyice çığırından çıktı. Sadece muhalefete yakın haber sitelerine göz attığınızda fark edeceksiniz. Bahsi geçen her şey çok kötü! Hayat pahalılığı eleştirilerini ve köşe yazarlığını sövmek ya da felaket tellallığı yapmak olanları bir yana bırakalım. Togg’dan Turkovac’a, SİHA’lardan dış politikadaki normalleşmeye kadar aslında tüm Türkiye’ye ait olan başarılar bile sorunlu olarak resmediliyor. Muhalefetin sürekli olumsuz gündem maddeleri üzerinden belirsizlik, kaygı ve kötü gidişat propagandası yapmasının en çok kendi seçmeninin ruh halini bozduğu açık.

“Hata Yapmazsak Kazanacağız”

2- Muhalefet cenahında Erdoğan’ın 2023 seçimlerini kaybedeceğine dair inancın aşırı abartılı şekilde işlenmesi kendi seçmen gruplarını negatif etkileyen bir propagandaya dönüşüyor. Neyse ki Erdoğan karşıtlığı arkasında birleşmenin siyasetsizliği ve programsızlığı örtmediği artık görülüyor. Ancak bu defa daha sofistike ancak yine negatif ve sorunlu bir argüman sökün ediyor. Cumhur İttifakı’nın kazanmak için yapabilecek hamlesinin olmadığı sadece siyasetin güvenlikleştirebileceği ya da olağanüstü tedbirlere yönelebileceği ve bunun da fayda etmeyeceği argümanı öne sürülüyor. Batı medyasında daha ileri giderek 2023 senaryoları adı altında “Türk demokrasisinin çökmesi, iç savaş ve darbe” hikâyeleri yazanlar arzı endam ediyor.

Elbette, muhalefetin “hata yapmazsak kazanabiliriz” söylemi ile kendisini ikna etmesine sözüm olmaz. Ancak bu şişirilmiş özgüvenin “iktidar seçimlerde yenilse bile bırakmayacak, seçim hileleri yapacak ya da sonuçları tanımayacak” hezeyanlarına varması hayli kaygı verici. Kendi seçmenini şimdiden kutuplaşmanın en kaçınılamaz uçurumuna sürüklüyor. Bu çaba 2023 seçimlerini de kazanamama korkusunun açık emaresi. Unutulmasın, AK Parti’nin on dokuz yıllık iktidarının en önemli sonucu ülkemizin geleceğini belirleyen kararları iç ve dış vesayet odaklarının değil sandıktan çıkan milli irade olduğudur. Seçim düzlüğü yeni başlıyor, Erdoğan sahnede ve 2022’de siyasi gündemi belirlemede üstünlüğünü gösterecek.

[Sabah, 7 Ocak 2022]

Etiketler: