Seçim Sistemi Tartışmasında Yapılan Yanlışlar

İttifak bloku içinde seçime giren her bir partinin milletvekili çıkarabilmesi için en az yüzde 5 oy oranına ulaşması gerektiği birkaç hafta gündemde tutuldu. Son günlerde ise, ittifak içinde seçime girenler için barajın yüzde 10 olarak korunması, tek başına seçime girecek partiler için ise barajın yüzde 5 ya da 7 olmasının teklif edildiği öne çıkarıldı.

Son birkaç haftadır “Ankara kulislerine” dayandırılan haber yorumlarla, seçim sisteminde yapılacak değişiklikler tartışılıyor.

AK Parti’nin, üzerinde çalıştığı bir modelden bahsediliyor. Ortaya çıkan temel bir çerçeveden hareketle, MHP ile müzakere yürüttüğünden söz ediliyor.

Medyaya yansıyan kulis haber ve yorumlar üzerinden, televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde sanki AK Parti ya da Cumhur İttifakı ortaya bir değişiklik taslağı koymuş gibi tartışmalar yürütülüyor.

Örneğin üçlü seçim barajından bahsediliyor. Tek tek partilerin milletvekili kazanabilmeleri için; ittifak barajı, genel ülke barajı ve bölge barajında ne kadar oy oranına ulaşması gerektiği ile ilgili çeşitli rakamlar ortaya atılıyor.

İttifak bloku içinde seçime giren her bir partinin milletvekili çıkarabilmesi için en az yüzde 5 oy oranına ulaşması gerektiği birkaç hafta gündemde tutuldu. Son günlerde ise, ittifak içinde seçime girenler için barajın yüzde 10 olarak korunması, tek başına seçime girecek partiler için ise barajın yüzde 5 ya da 7 olmasının teklif edildiği öne çıkarıldı.

Bir de bölge barajının yüzde 20 olarak düşünüldüğü ve 5 çevreli daraltılmış bölge seçim sisteminin dizayn edilmeye çalışıldığı iddiaları yine gündemde duruyor.

Yeri gelmişken belirtelim. 5’li çevreye göre daraltılmış bir bölge düzenlemesi yaptığınızda zaten aşağı yukarı yüzde 20’lik doğal bölge seçim barajı kendiliğinden oluşur. Doğal seçim barajı, dar ya da daraltılmış bölgeli seçim sisteminin bir sonucudur. Farklı bir baraj ihdas ediliyormuş gibi bir algı oluşturmaya gerek yoktur.

Bu rakamları dile getirenler gazeteciler. Şu ana kadar AK Parti ya da MHP tarafından bu konularla ilgili resmî bir açıklama yapılmadı.

Dolayısıyla, kulis bilgileri üzerinden gündemde dolaşan değişikliklerle ilgili içeriğe de sanki bir seçim sistemi modeli ortaya çıkmış muamelesi yapmamak gerekiyor.

Bunları ifade ettikten sonra öncelikle şunu vurgulamalıyım: Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin bir gereği olarak, siyasal partiler ve seçim kanunu değiştirilmelidir. Yeni hükûmet sisteminin geleceği için bu bir tercihten öte zorunluluktur.

Bilindiği gibi, seçimler erkene alındığı için Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş süreci sıkıştırılmış bir takvime göre şekillendi. Dolayısıyla, gerekli olan bazı yasal değişiklikler zamana bırakıldı.

Seçim sistemi bunlardan biriydi. Son seçimde uygulanan ittifak sisteminin de aslında geçici bir düzenleme olduğunu görmek gerekir.

Bu bağlamda, seçim sisteminin baştan ele alınması ile birlikte, partiler arasında kurulan ittifak düzenlemesinin bugünkü hâli de revize edilmelidir.

Mevcut ittifak düzenlemesi ile devam edilmesi hâlinde; siyasal partilerin parçalanması giderek artar. Küçük partiler, pazarlıklarla sistemde kilit konumlara gelir. Merkez partiler, yüzde bir bile oy alan küçük partilerin etkisine girer. Dolayısıyla da pazarlıklarla şekillenen siyasal alan gittikçe yozlaşır. Değer üretmekten uzak hâle gelir.

En nihayetinde, Latin Amerika ülkelerine benzer başkanlık modelleri ortaya çıkar. Onlarca parti farklı ittifaklarla Meclis’e girer. Siyasal istikrarı sürdürmek gittikçe zorlaşır.

Bir siyasal sistemde onlarca partinin meclise girmesi, yaygın kanaatin aksine, ne temsilde adaleti yeterince sağlar. Ne de demokrasinin kalitesini artırır.

Küçük partilerin pazarlık gücü ile kilit hâle geldiği siyasal sistemlerde organize çıkar grupları belirleyicidir. Organize çıkar grupları, demokratik sivil toplum kuruluşları ile aynı şey değildir. Türkiye’nin siyasal kültüründeki vesayetçi çıkar gruplarının devlet ve sistem üzerindeki geçmişteki işlevini hatırlayanlar vurgulamak istediğim hususu kolayca anlar.

Sonuç olarak, yeni bir seçim sistemi düzenlemesi yapılırken siyasal alanın istikrarının önem arz ettiği unutulmamalıdır. Merkez partileri giderek parçalayacak ya da siyasal alanda, Latin Amerika başkanlık modellerine benzer şekilde onlarca partinin etkin olmasına imkân verecek yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Küçük pazarlık partilerinin, gücünün ötesinde kilit konumlara gelerek sistemi maniple etmesi de önlenmelidir.

Bu genel çerçeve üzerinden “nasıl bir seçim sistemi” sorusuna sonraki yazılarda cevap arayacağım.

[Türkiye, 18 Haziran 2020]

Etiketler: