Referandum, AB ve Yeni Dengeler

AB yolun sonuna mı geldi? AB savunduğu değerleri ne kadar taşıyor, hatta taşıyor mu?

16 Nisan’daki referandum birçok ülkenin gerçek Türkiye algısını göstermesi bakımından bir fırsat oldu. AB ülkeleri ile son dönemde yaşanılanlara baktığımızda, bu ülkelerin yıllarca bilinen ve süren Türkiye karşıtlığını, referandumun tetiklediğini görüyoruz. Bu yüzden, 16 Nisan’daki referandum hem Türkiye-AB ilişkilerini etkileyecek hem de Türkiye’nin yönünü belirleyecek.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya’nın Hollanda’da gördüğü muamele AB ülkelerinin başta da Hollanda’nın geldiği içler acısı halini göz önüne seriyor.

Bakan Dr. Fatma Betül Sayan Kaya’yı ise, kararlı ve dik duruşu için de tebrik etmek istiyorum.

Konuyu Hollanda özelinde değerlendirmek, gerçek resmi eksik göstermiş olur. Birçok açıdan AB’nin geldiği bu acıklı durumun iyi analiz edilmesinde fayda var. AB’nin 2008 yılı küresel ekonomik kriz ile içine girdiği ekonomik ve siyasi girdabın, AB’yi “AB olmayan” çok farklı bir yere sürüklediği açık.

Gelinen noktada cevap bulmamız gereken sorular şunlar:

AB savunduğu değerleri ne kadar taşıyor, hatta taşıyor mu?

Entegrasyon gerçek bir ekonomik başarı hikâyesi mi?

AB yolun sonuna mı geldi?

Şu bir gerçek ki, AB ülkeleri ya da bu ülkelerin de içinde bulunduğu gelişmiş ülkeler, artık Türkiye ve Türkiye ile aynı gelir grubunda ve gelişme trendinde olan ülkeleri ekonomik ve sosyal refah açısından heyecanlandırmıyor. Nerden bakarsanız bakın, ekonomik büyüme, ticaret, yeni işbirlikleri, enerji, kısaca yatırımcıları heyecanlandıran tüm ekonomik aktiviteler AB gibi gelişmiş ülkelerde değil artık.

Diğer yandan, dünya ‘da ekonomik ve siyasi dinamikler hızlı değişiyor. Bu değişimin ve dönüşümün farkında olmayan ya da olamayan AB ülkelerinin, bu değişimi bastırmak ve engellemek istedikleri de açık.

Gelişmekte olan ülkeler içerisinde, AB ile sınırı bulunan, AB ülkelerinde vatandaşları yaşayan ve AB’ye aday ülke konumundan dolayı gündemde olan ülke Türkiye. Dolayısıyla, AB ülkeleri yaşadıkları bu değişimin tüm stresini ve endişesini, Türkiye üzerinden demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan tepkilerle dışa vuruyorlar.

Ancak alıştıkları bir Türkiye yok karşılarında. Yani, istedikleri gibi talimat verdikleri ve bunu da kabullenen ülkenin yerinde, kendinden emin ve güvenli bir Türkiye var.

Geçmişte ekonomik açıdan güçlü olmayan Türkiye, siyasi alanda da ekonominin zayıflığının ceremesini çekiyordu. Ancak, artık Türkiye 90’lı yılların Türkiye’si değil. Siyaset yapma ve alternatif geliştirme kabiliyetine sahip.

RUSYA İLE İŞBİRLİĞİ, YENİ DENGELERİN İŞARETİ Mİ?

Türkiye geçmişte ihracatının yarısından fazlasını AB ülkeleri ile yaparken, 2008 yılından beri AB’deki 2008 krizinin etkisiyle, ticari ilişkiler dalgalı bir seyir izledi. Türkiye’nin ticarette ve işbirliklerinde alternatif arayışlarını 2008 küresel ekonomik krizi artırdıysa da, bu çaba hep vardı.

Bu kapsamda başta Rusya ile olmak üzere yeni açılımlar da yapıyor. Bunu yapmalıdır da. Rusya ile özellikle Suriye konusunda devam eden işbirliğinin yanında, ticaret ve enerji alanında başlayan süreci, bölgede “gelişmekte olan ülkelerle” yeni bir başlangıcın somut adımları olarak değerlendirebiliriz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyareti ile Türk-Rus ortak yatırım fonunun kurulması, ortak yatırım alanlarının belirlenmesi, Türk Akım’ının tamamlanması, Akkuyu nükleer santral inşaatının hızlandırılması, tarım ürünleri konusundaki pürüzlerin ortadan kaldırılması ve turizm alanındaki kayıpların telafi edilmesi, bu işbirliğini güçlendirecek.

Açıkçası, uçak düşürülmesi sonrasında dondurulan Türkiye-Rusya ilişkileri hem hızlı bir şekilde düzeliyor hem de bir sonraki aşama olan işbirliği aşamasına doğru ilerliyor.

Tabi, AB ve diğer gelişmiş ülkeler, geçmişteki deneyimlerden ekonomik ve siyasi değişimin bu kadar hızlı olacağını beklemiyorlardı. Bu değişim karşısındaki şaşkınlıkları ise, yıllarca savundukları değerleri ayaklar altına almalarına sebep oluyor.

Ancak hep söylediğimiz gibi, Türkiye ve Rusya arasında özellikle enerjideki işbirliği hem gelişmekte olan ülkelerdeki değişimi hızlandıracak hem de AB ülkelerinin enerji arz güvenliklerini Türkiye üzerinden sağlayacak olmalarından dolayı, yeni oluşan dengeleri zorla da olsa anlamalarını sağlayacaktır.

[Yeni Şafak, 13Mart 2017]

Etiketler: