PISA Sonuçları Ne Anlatıyor?

PISA eğitim sisteminin performansını ölçmemektedir. Bu tür değerlendirmeler, eğitim sisteminin başarılı ya da başarısız yönlerini göstermekten uzaktır. Bu eksikliklerine rağmen PISA sonuçları bize oldukça anlamlı veriler sunmaktadır.

PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) okulda öğretilen müfredatı ölçmeyi hedeflemekten ziyade, 15 yaş çocuklarının hayata katılımı için gerekli bilgi ve becerileri ölçmeyi hedefleyen, karşılaştırmalı bir çalışmadır. 2000 yılından itibaren üç yılda bir düzenlenen bu çalışma kapsamında matematik, fen bilimleri ve okuma becerileri alanında test usulü ve açık uçlu sorular sorulmaktadır. İlk uygulandığı andan itibaren bir hayli ilgi çeken PISA çalışmaları, eğitim sisteminin birçok alanına ilişkin önemli veriler sağlamaktadır. 65 ülkenin katıldığı PISA 2012 sonuçlarının açıklandığı 3 Aralık 2013 tarihinden itibaren, küresel düzeyde ve Türkiye’de geçmiş yıllara göre oldukça yoğun tartışmalar yaşanmıştır.

PISA 2012’nin sonuçlarının dünyada bu kadar yoğun tartışılmasının temel nedenlerinden biri ideal bir eğitim sistemi olarak tanımlanan Finlandiya’nın puanlarındaki ve sıralamalarındaki düşüşüdür. Geçmiş PISA çalışmalarının en başarılı ülkelerinden olan Finlandiya, geçen on yılda ideal eğitim sistemine sahip olarak tanımlanmış ve her yıl dünyanın birçok yerinden eğitim sitemini incelemek üzere gelen binlerce üst düzey bürokratı ve akademisyeni ağırlamıştır. Finlandiya’nın başarısındaki düşüş küresel düzeyde ideal eğitim sistemi anlayışında bir sarsıntıya neden olmuştur. Tartışmanın bu kadar yoğun olmasının bir diğer nedeni ise Çin (Şangay, Hong Kong, Makao, Tayvan) Kore, Singapur, Japonya gibi Uzak Doğu ülkelerinin PISA 2012’de Batı ülkelerine belirgin bir üstünlük kurmasıdır. Üstelik, zaman içinde Uzak Doğu ülkelerinin PISA’daki başarısı artarken, Batı ülkelerinin hemen hepsinin performansı düşmüştür. Eğitim sisteminin kalitesi doğrudan nitelikli işgücü ve daha rekabetçi bir ekonomik sistem ile ilişkilendirildiğinden, başarının düşmesi bu ülkelerde gelecek adına ciddi tedirginlik oluşturmaktadır. Dahası, Çin ekonomisinin çok hızlı büyümesi ve Kore’nin bilişim ve otomotivde oldukça önemli hamleler yapması, PISA’daki başarıyla birlikte düşünüldüğünde Batı ülkelerindeki tedirginliği daha da artırmaktadır.

PISA SONUÇLARININ YANSIMALARI

PISA sonuçları, daha ilk günden bu yana, medya, akademisyenler, politika yapıcılar tarafından sıklıkla skandallaştırılarak sunulmaktadır. PISA sonuçlarının bazı ülkelerin kamuoyunda önemli hiçbir yansıması olmazken, bazı ülkelerde eğitim sistemine yönelik oldukça sert eleştirilerin kaynağı haline gelmektedir. Örneğin, Romanya’da PISA sonuçları kamuoyunda herhangi bir önemli tartışmaya neden olmazken PISA 2000 sonuçları açıklandığında Almanya bir şok yaşamıştır. Almanya’nın ortalama puanları gelişmiş ülkelerin arkasında kalmış ve bu sonuçlar kamuoyunda yoğun bir şekilde skandallaştırılmıştır. Hatta Der Spiegel PISA sonuçlarını “Alman öğrenciler aptal mı?” diye manşetten haber yapmıştır. Sonraki PISA çalışmaları ise Almanya’da önemli bir tartışma konusu olmamıştır.

İlginç bir şekilde, PISA 2012 sonuçları açıklandığında Alman kamuoyu sonuçlardan genel olarak memnun kalmış; hatta bu sefer Der Spiegel, İsveç eğitim sisteminin çöküşünü vurgulayan bir haber yapmıştır. PISA sonuçlarının önemsenmesindeki bu istikrarsızlık birçok ülkede tecrübe edilen bir durumdur. Örneğin, Fransa’da PISA 2000 ve 2003 sonuçları bir tartışma yaratmazken, 2006 sonuçları dönemin politikacıları tarafından eğitim reformlarını geliştirmek ve meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Benzer tutumlar Türkiye dâhil dünyanın birçok ülkesinde görülmektedir.

Türkiye’de PISA sonuçlarına nasıl bir anlam verildiğine bakıldığında, medya ve MEB’in tutumunun diğer ülkelerde olduğu gibi yıllara göre farklılaştığı görülmektedir. Aralık 2004’de PISA 2003 sonuçları açıklandığında medya ve Bakanlık, Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında sondan ikinci ve ortalama puanlarının OECD ortalamasının hayli altında olmasının, eğitim sisteminin açık bir şekilde başarısızlığını gösterdiğini vurgulamıştır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, olumsuz sonuçların tartışılmasını memnuniyetle karşılamış ve bu sonucun beklendiğini belirtmiştir.

PISA 2006’daTürkiye PISA 2003’e benzer bir performans sergilemiş; medya sonuçları yine başarısızlık olarak tanımlamıştır. Bu sefer, Bakan Çelik’in tutumu değişmiş, medyanın tutumunun haksız ve acımasız olduğunu belirtmiştir. Çelik, başarısızlığın nedenini sınava giren öğrenci örneklemi ile ilişkilendirmiştir. PISA 2009’da Türkiye, tüm testlerde en az 20 puanlık bir ilerleme kaydetmiştir. Buna rağmen sonuçlara ilişkin ana akım medyada hemen hiç haber yapılmamıştır. Bazı düşünce kuruluşları yayımladıkları analizlerde sonuçlardaki iyileşmelere vurguda bulunmuştur. Bakanlık ise bu sonuçlara ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamış, hatta ulusal nihai raporu dahi hazırlamamıştır.

PISA 2012 ise kamuoyunda dünya ile paralel bir şekilde oldukça geniş bir yer bulmuştur. Vatan ve Zaman gazeteleri PISA 2012 sonuçlarında başarısızlığa vurguda bulunarak manşetten vermişlerdir. Sonraki günlerde, birçok köşe yazısı ve haberde, PISA sonuçlarında elde edilen ilerlemelere yer verilmeden puan tablosundaki sıralamalar ekseninde değerlendirme yapılmıştır. Bakanlığın yaptığı açıklama ise medyada pek yer almamıştır.

TÜRKİYE’NİN PISA PERFORMANSI

Medya ve Bakanlığın PISA sonuçlarına olan bu farklı tutumları diğer ülke tecrübelerine benzerdir. 2004 yılında müfredat reformları yapılırken, PISA 2003 sonuçları kapsamlı reform çalışmasını meşrulaştırmak için önemli bir politik araç olarak kullanılmıştır. Ancak sonraki yıllarda kapsamlı reform çalışmaları yapılmadığından, Bakanlık sonuçların skandallaştırılmasından memnun kalmamıştır. PISA 2012 sonuçları ise Türkiye gündeminde oldukça sert tartışmaların yaşandığı bir dönemde açıklanmıştır. Sonuçlar, bu bağlamda doğrudan siyasal bir muhalefet aracı olarak, hükümetin eğitim alanındaki reformlarının başarısızlığının delili olarak sunulmuştur. Eğitim sistemindeki iyileşmeler, hatta OECD’nin raporunda bahsettiği, birçok alanda Türkiye’nin sergilediği başarılar ihmal edilmiştir. Açıkçası bu tür değerlendirmeler, eğitim sisteminin başarılı ya da başarısız yönlerini göstermekten uzaktır ve anlamlı veriler sunmamaktadır. Zira PISA, müfredatı ve eğitim sisteminin performansını ölçmemektedir. Bu eksikliklerine rağmen PISA sonuçları bize oldukça anlamlı veriler sunmaktadır.

PISA’nın her üç yılda bir yapılması, soruların yeterlilik düzeylerine göre belirlenmesi, Türkiye’nin dördüncü kez katılıyor olması, PISA 2012 sonuçlarının Türkiye eğitim sisteminin zaman içinde sergilediği gelişmeyi ve sorun alanlarını tanımlamasına imkan vermektedir. Çünkü, PISA matematik, fen bilimleri ve okuma becerileri testlerine ilaveten, öğrencilerin sosyo-ekonomik yapısı, öğrenmeye ve okula karşı tutumu, okul kaynakları ve öğretmenlerin niteliğikonusunda da önemli veriler derlemektedir. Elde edilen veriler ekseninde yapılan analizler, eğitim sisteminin aksayan yönlerini gösterme ve sistemin iyileştirmesine önemli katkılar sunma kapasitesine sahiptir.

PISA 2012 sonuçları 9 yıl içinde ortalama puanlarda oldukça önemli ilerlemeler kaydedildiğini göstermektedir. Türkiye 2003 yılından itibaren matematikte 25; fen bilimlerinde 29; okuma becerilerinde 34 puan artış göstermiştir. Bu artışlar, OECD’nin hesaplamalarına göre 0,5-0,75 arası okul yılı ilerlemeyi ifade etmektedir. Türkiye’nin PISA performansını daha ayrıcalıklı kılan husus ise erişim oranlarındaki önemli ölçüde büyümesi ile puan artışının gerçekleşmesidir. PISA verileri dikkatle incelendiğinde Türkiye ile birlikte sürekli ilerleme kaydeden ülke sayısı oldukça sınırlıdır.

Daha önemlisi, PISA verilerine göre son on yılda en alt sosyo-ekonomik grupta yer alan öğrencilerin başarılarında önemli bir ilerleme görülmüştür. En alt ve en üst sosyo-ekonomik çeyrekte yer alan öğrenci başarıları arasındaki fark matematik testinde 30 puan azalmıştır. Bu sonuç, eğitimde eşitsizliğim azalması konusunda oldukça önemli bir ilerlemenin gerçekleştiğini göstermektedir. Diğer olumlu gelişme ise temel yeterlilik düzeyinin altındaki öğrenci oranlarında yaşanmıştır. Örneğin, PISA 2003’de okuma becerileri testinde öğrencilerin yüzde 36,8’i temel yeterlilik düzeyinin altında iken bu oran PISA 2012’de yüzde 21,6’ya; fen bilimleri testinde bu oran yüzde 38,6’dan yüzde 26,4’e; matematik testinde ise, yüzde 52,3’den, yüzde 42,2’ye inmiştir. Bu sonuçlar, tüm alanlarda temel yeterlilik düzeyinin altındaki öğrenci oranlarının azıldığını göstermektedir.

2023 yılında dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olmayı hedefleyen Türkiye için bu gelişmeler tabii ki yetersizdir. Çünkü hala, Türkiye’nin ortalama başarısı OECD ortalamasının gerisinde kalmış; temel yeterlilik düzeyinin altındaki öğrenci oranları bir hayli yüksek ve sosyo-ekonomik yapı eğitim başarısını açıklamada oldukça önemlidir. Türkiye 2023 hedeflerini tutturabilmesi için PISA sonuçlarının eğitim sistemi için gösterdiği eksiklikleri gidermeli ve iyileşmeyi sürdürecek reform adımları atmaya devam etmelidir. Açıkçası, bu yıl eğitime ayrılan bütçenin geçmiş yıllara göre oldukça yüksek olması pozitif adımların atılacağının göstergesidir.

[Star Açık Görüş, 15 Aralık 2013]

Etiketler: