Pan-Kürdistlerin Zinde Güçler Çağrısı

“Ne zaman AKP'ye yönelik eleştiriler çoğaltılsa hemen 'öyleyse süreç bitecek mi?' diye soruluyor. Hayır, kesinlikle barış sürecini bitirmekten söz etmiyorum. Ama açıkça belirtmek gerekiyor ki, AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır.” Bu sözlerin sahibi HDP milletvekili Aysel Tuğluk. Tuğluk bir İnternet sitesine yazdığı yazıda bir yandan “barış süreci”nin bitmediğini ima ediyor. Diğer yandan müzakere sürecinin ana aktörünün devre dışı kaldığını iddia ediyor. Tuğluk'a göre bunun başlıca gerekçesi, AK Parti'nin “IŞİD kartı ile sürece karşı en büyük komployu kurmuş olması”.

“Ne zaman AKP’ye yönelik eleştiriler çoğaltılsa hemen ‘öyleyse süreç bitecek mi?’ diye soruluyor. Hayır, kesinlikle barış sürecini bitirmekten söz etmiyorum. Ama açıkça belirtmek gerekiyor ki, AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır.” Bu sözlerin sahibi HDP milletvekili Aysel Tuğluk.

Tuğluk bir İnternet sitesine yazdığı yazıda bir yandan “barış süreci”nin bitmediğini ima ediyor.

Diğer yandan müzakere sürecinin ana aktörünün devre dışı kaldığını iddia ediyor.

Tuğluk’a göre bunun başlıca gerekçesi, AK Parti’nin “IŞİD kartı ile sürece karşı en büyük komployu kurmuş olması”.

AK Parti’nin IŞİD’i desteklediği tezi burada da başrolde.

Daha dün gibi, ABD, 2003’te Irak’a saldırırken, Saddam Hüseyin’in El-Kaide’yle bağlantısını gerekçe göstermişti.

Bir de Irak’ın, elinde kitle imha silahları bulundurduğu tezini bahane etmişti.

11 Eylül terörünün yarattığı şok dalgası nedeniyle bu iddialar sorgulanmaksızın kabul gördü.

ABD, Irak’a saldırdı ve bir süre sonra bu iddiaların asılsızlığı ortaya çıktı.

Çıktı, çıkmasına da Irak kan gölüne döndü.
Ortadoğu coğrafyasının bütün dengeleri alt-üst oldu.

Bugün yaşadığımız kaosun en büyük gerekçelerinden biri, 2003 Irak savaşıdır.

* * *

AK Parti’nin IŞİD’i desteklediği iddiası, hiçbir somut temeli olmasa da, hem ulusal hem uluslararası alanda karşımıza çıkan AK Parti karşıtı çevreler tarafından ısrarla dile getiriliyor.

Daha önce de AK Parti’nin El-Kaide’ye destek verdiği gibi absürd bir iddia gündeme gelmişti.

2009 sonrasında.

Davos olayının, “One-Minute çıkışı”nın hemen ardından.

İsrail lobisi nasıl 2003 yılında Saddam Hüseyin ve El-Kaide arasında bağ olduğu tezini işlediyse, 2009 sonrasında da Erdoğan ve El-Kaide arasında bir bağlantı olduğu tezini seslendirdi.

“Rojova kazanımı” sonrasında pan-Kürdist duygularla siyasete yaklaşmaya başlayan radikal milliyetçiler, AK Parti karşıtlığının Türkiye içinde ve dışında yükseltilmesi için çalışmaya başladılar.

Bir yandan Rojava etrafında ürettikleri siyasi tahayyülü bir imkan kabul ettiler.

Diğer yandan sahip olduklarını düşündükleri Amerikan desteğini kendilerine kalkan yaptılar.

Kobani bahanesiyle sadece çözüm sürecini değil, “siyasal İslamcı” etitekini yapıştırdıkları AK Parti hükümetini bitirmek istediler.

* * *

Elbette AK Parti hükümetini ve politikalarını eleştirmek meşrudur.

Bu eleştirinin bir siyasi pozisyondan beslenmesi de normaldir.

Fakat AK Parti’nin yahut başka bir partinin başında olduğu yasal bir hükümetin bütünüyle bir “şer odağı” haline dönüştürülmek istenmesi farklı bir durumdur.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Selahattin Demirtaş’ın söylemlerinde resmedilen HDP siyaseti, AK Parti politikalarını “günahı ve sevabıyla” birlikte değerlendirme iddiasındaydı.

AK Parti’nin “eksikler”inden bahsediyor, neler yapması gerektiğini dile getiriyordu.

Yeni geldiğimiz noktada mesele, AK Parti’nin devre dışı bırakılmasına indirgenmiş durumda.

Pan-Kürdist radikal milletçiler, AK Parti’yi sadece çözüm sürecinin değil, devletin dışına itmek arzusundalar.

Aysel Tuğluk’un şu ifadelerini başka türlü nasıl anlamlandırabiliriz:

“Süreç konusunda devletin geleceğini düşünenler ve seküler güçler hızla sorumluluk almalıdır.”

Bu, bir kez daha “zinde güçler”in göreve çağrılması değil de nedir?

[Akşam, 2 Kasım 2014]

 

Etiketler: