Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilen ve Resmi Gazete'de yayımlanan olağanüstü hal kararıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. ( Mehmet Ali Özcan - Anadolu Ajansı )

OHAL İlanı ve Batı’nın Sefaleti

Demokratik hukuk devletinin bir koruma refleksi olarak yürüyen olağanüstü hal ilanını Batı medyası "İslamcı otoriterleşme", "Erdoğan'ın radikal yetkilerle güçlenmesi" ve hatta "Erdoğan'ın intikamı" olarak mahkûm etmekte gecikmedi.

Darbe girişiminin arkasındaki FETÖ ile mücadele için olağanüstü hal ilan edildi.

Olağanüstü hal ilanı Batı demokrasilerinin de kritik dönemlerde başvurduğu bir yöntem.

En son Fransa’da Nice saldırısı ve ABD’de siyahi gösteriler sebebiyle bu yönteme başvuruldu. 15 Temmuz gecesi sivil halkı katleden ve devlet kurumları içinde yüksek koordinasyona sahip bir cuntayı temizlemek için söz konusu yöntem kaçınılmazdı.

Devletin arama, gözaltına alma, tutuklama, güvenlik tedbirleri alma, personelin izinlerini erteleme ve gösterileri yasaklama gibi konularda yetkilerinin genişletilmesinin tek bir amacı var. O da 2012’den itibaren farkına varılan yapı ile ilgili tasfiye çalışmalarının ivedilikle tamamlanması.

Zaten deşifre edilmiş kadrolar hakkında hızlı yargılama süreçlerini işletebilmektir. Demokratik hukuk devletinin bir koruma refleksi olarak yürüyen olağanüstü hal ilanını Batı medyası “İslamcı otoriterleşme”, “Erdoğan’ın radikal yetkilerle güçlenmesi” ve hatta “Erdoğan’ın intikamı” olarak mahkûm etmekte gecikmedi. Bu tavrın The Guardian ya da The Economist ile sınırlı olduğu da söylenemez.

Alman, İngiliz ve ABD basını çeşitli varyasyonlarla aynı çizgiden yürüyor. Darbe teşebbüsünün bastırılmasını “popülist”, “cihatçı” hatta “faşist” olarak etiketleyen ve hemen ilk saatlerden itibaren “Erdoğan’ın güçlenmesini” dert eden Batı medyasının olağanüstü hal ilanı karşısında suçlayıcı tonunu yükseltmesi şaşırtıcı değil.

Demokratik- sivil tepkiyi marjinalleştiren yaklaşım “insan hakları demokrasiden daha önemli” diyerek darbeyi meşrulaştıran, Oryantalist ve İslamofobik forma bürünebilmişti. Ne de olsa Ortadoğu halkları için güvenlik ve istikrar bile fazla; değil demokrasi. Halk inisiyatifi varsa bu da ancak “kitlelerin yıkıcı gücü” olabilir.

Bu sefer de Erdoğan’ı “halkın hayatlarıyla koruduğu demokrasiyi” yıkmakla itham ediyor. Batı medyasındaki çarpık 15 Temmuz değerlendirmesinin cehaletle ilgisi yoktu. Son kasıtlı tavır da öyle; yani tamamen operasyonel.

Fark edilen husus şu: FETÖ darbe teşebbüsüne verilen demokratik- sivil tepki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik “otoriterleşme” kampanyasını tümden etkisizleştirecek bir imkân tanıyor.

Darbe karşısında tüm Türkiye halkının uzlaşması iç siyasette Gezi’den bu yana yaşanan türbülansı toparlama fırsatı veriyor. İşte bu sebeple “Erdoğan intikam peşinde” argümanı üzerinden mevcut uzlaşma yıkılmak isteniyor. Türkiye’yi yöneten seçilmişler tartışmalı ve kırılgan bir konumda tutulmak isteniyor.

Dahası, AK Parti muhalefetinin Erdoğan “öfkesini” kaybetmesi arzu edilmiyor. FETÖ’nün tasfiye edilmesi sadece bir terör örgütünden kurtulmak anlamına gelmiyor. Üç yıldır yaşanan diğer “girişimlerde” ciddi karşılığı olan, “kullanışlı bir manivelanın” da tasfiyesi demek. Zira bu cuntacı yapı Türkiye siyasetinin fay hatlarını tetikleyebilecek, bunlara yön vermeye çalışabilecek kadar stratejik akla ve uluslararası bağlantılara sahip olduğunu gösterdi. Her siyasi kesimden insanları (Kemalistleri de solcuları da muhafazakârları da) mağdur eden paralel yapının tasfiyesi Türkiye demokrasisinin geleceğini garanti altına alacak. Ve ancak siyaset kurumunun mevcut uzlaşması korunarak bu gerçekleşebilir. İçteki rahatlamanın Türkiye’nin dış politikasına yeni alanlar açacağını söylemeye bile gerek yok. Gün, “demokratik teyakkuzun” gereği olarak Batı medyasının “radikalleşen ve marjinalleşen” algı yaratma kampanyasını boşa çıkarma günü.

Kendi çıkarlarına uymayan şeyleri “anti-demokratik” olarak niteleme sefaletlerini yüzlerine vurma zamanı.

[Sabah, 22 Temmuz 2016]

Etiketler: