Nevruz’un Dili ve Erdoğan’ın Müdahalesinin Anlamı

Öcalan'ın 2013 Nevruz mesajında kurduğu bu yeni söylemle AK Parti'nin ülkeyi yeniden "inşa ve ihya" etmek isteyen medeniyet dili arasındaki ortaklık gözlerden kaçmamıştı.

Nevruz, baharın, dirilişin ve her daim yenilenmenin adı. Bu yıl da Nevruz ümitlerle ve yeni çağrılarla geldi. 90’lı yılların çatışmacı ortamına tanıklık edenler için üç yıldır Nevruz’un barış içinde ve umutla kutlanması yeni Türkiye hedefine en fazla yaklaşılan anlardır.

AK Parti, MHP ve HDP farklı pozisyonlardan da olsa Nevruz’u kutlamakta birleştiler. Bu itibarla Nevruz’un dili sadece Çözüm sürecinin değil aynı zamanda birlikteliğin sembolik göstergesi oldu.

Çözüm sürecinin ülkemizi hem istikrar içinde tuttuğu hem de sürekli bir demokratikleşme perspektifine demirlediği kuşku götürmez bir gerçek. 2013’ten bu yana çözüm sürecinin nasıl gittiğini Öcalan’ın Nevruz mesajları üzerinden analiz edebiliyoruz.

Diyarbakır meydanındaki kalabalıklarla paylaşılan ilk mesajda Öcalan, “artık silahlar sussun” çağrısıyla “yeni bir Türkiye” ve “yeni bir Ortadoğu’nun” kurulmakta olduğunun selamını iletmişti. Türkler ve Kürtlerin Çanakkale’deki birlikteliğine ve TBMM’nin kurucu ruhuna atıf yapan

Öcalan’ın “Kardeş toplulukların oluşturduğu büyük medeniyet” ve “bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşam” vurguları yeni bir dilin seslendirilmesiydi. Öcalan’ın 2013 Nevruz mesajında kurduğu bu yeni söylemle AK Parti’nin ülkeyi yeniden “inşa ve ihya” etmek isteyen medeniyet dili arasındaki ortaklık gözlerden kaçmamıştı. Nevruz açıklamaları çözüm sürecinin seyrini takip ettiğinden 2014 sönük geçti. Gezi Olayları ve 17 Aralık darbe girişimi ertesinde Öcalan’ın mesajı “kararlı bir barış önderliği” ihtiyacına ve “çok kayıplı dönüşüm” tehlikesine işaret ediyordu. Bu yıl ise Öcalan’ın mesajı 2013’teki “medeniyet ve demokrasi” vurgusunu sürdürdü.

PKK’yı silah bırakmak için Kongresini toplamaya çağıran Öcalan’ın mektubu yine üç konuya odaklanmıştı. İlki, “emperyalist kapitalizmin” “neoliberal politikalarının” yol açtığı krizden ve ulus-devlet milliyetçiliğinin yıkıcılığından arınma ihtiyacı… İkincisi, ulus-devleti aşarak “Ortadoğu’nun demokratik ortak evini” kurma hedefi. “Avrupa’nın demokratik evi” fikrinden mülhem görünen bu kavramlaştırma… Üçüncüsü ise, “tarihi acıları” daha uzun bir tarihi birliktelik içinde onarmaya çalışan ortak bir medeniyet bilinci.

Süleyman Şah türbesinin taşınmasına atıfla söylediği “Eşme Ruhu” da ortak kaderin altını çizen bir kavramlaştırma. Öcalan’ın mesajındaki demokratik ve medeniyet dili Çözüm sürecinde gelinen ortak noktayı temsil etmektedir. Mesajdaki olumsuz yanlar bu ortak dilin altına gizlenmiş durumda…

Kadınları ve gençleri ekonomik, sosyal, siyasal alanların yanı sıra güvenlik alanında da mücadeleye çağırması PKK’nın bölgedeki paralel yapılanmasının devam edeceğini düşündürmektedir. PKK’nın kongreyi toplamasını Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu’na bağlaması da bir sorun teşkil etmektedir. Öcalan, Çözüm sürecinin ortak dili üzerinden sembolik meşruiyetini yükseltirken yeni koşulları dayatmaktadır. Bu durum, süreçte daha fazla kazanmaya yönelik bir manevra olarak görülebilir. Bunun HDP’nin ve Kürt milliyetçiliğinin elini 7 Haziran seçimleri öncesinde güçlendirdiği de açıktır.

İşte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kürt sorunu artık bitmiştir” yönündeki beyanlarını, izleme heyeti oluşturulmasına ve Dolmabahçe deklarasyonuna eleştirilerini bu düzlemde anlamak gerekir. Erdoğan, banisi olduğu ve uğruna hayatını feda edebileceğini söylediği Çözüm sürecine yeni bir sembolik

Etiketler: