Nasıl ‘Ortadoğu Uzmanı’ Olunur?

Doğru ile yanlışı ayırt etmek, Ortadoğu’dan uzun yıllar boyunca ayrı tutulmuş Türk halkına düşmektedir. Unutulmamalıdır ki yarım doktor candan, yarım ‘Ortadoğu uzmanı’ ise izandan eder.

Bu sorunun uzun ve meşakkatli bir yola işaret eden bir cevabı vardır. Sadece güçlü bir kişisel motivasyon ile tamamlanabilecek akademik çalışma, dil eğitimi ve arazi deneyimi üçlemesinden müteşekkil uzun bir yolu içermektedir. Akademik çalışma, tarihle birlikte dünyanın merkezinde yer almaya başlamış bir coğrafya olan Ortadoğu’nun (Kuzey Afrika dahil), geçmişten günümüze kadar geçirdiği evrelere, bu evrelerde oluşmuş siyasi, ekonomik ve sosyal kalıplara ve bu kalıpların bölgenin sınırını nereye çizdiğinize bağlı olarak değişebilecek olan 20 ülkede ne ölçüde benzer ve ne ölçüde farklı karşılık bulduğuna dair geniş açılı bir resim verecektir.

Antropolojiden teolojiye, sosyolojiden siyaset bilimine, coğrafyadan dilbilime kadar uzanan geniş bir disiplinler arası çalışma, Ortadoğu’nun farklı zaviyelerden okunabilmesine, bir boyutla sınırlandırılmamasına ve dolayısıyla güncel analizlerin isabetinin güçlendirilmesine sebep olacaktır. Örneğin, İbn Batuta’nın “Rıhle”si veya Tudelalı Binyamin’in “Sefer Ha-Masaot”u ile seyahat etmeden, İbn Haldun’un “Mukaddime”si hatmedilmeden, İbn İshak’ın Siret’i okunmadan, Kuran iklimine girilmeden ve hadisler deryasına dalınmadan, Yahudi ve Hıristiyan dini kaynaklara başvurulmadan yapılacak Ortadoğu analizlerinin bir tarafı her zaman eksik kalacaktır. İslam tarihini, Osmanlı’yı, sömürge ve manda dönemini, bağımsızlık mücadelelerini, milli ideolojileri vs. anlamadan modern Ortadoğu’nun anlaşılması da mümkün olmayacaktır. Sadece teoloji eğitimi analizleri havada bırakacaktır, sadece uluslararası ilişkiler, sosyoloji, coğrafya vs. eğitiminin olduğu gibi.

ÖNCE SELAMUN ALEYKÜM ADABI…

Bu çalışma tabii ki Ortadoğu’yu farklı perspektiflerden okuma ve değerlendirme çabasını da içermektedir. Ortadoğu ve İslam tarihinin klasik yerli eserleriyle birlikte Ernest Renan ve Ignaz Goldziher’den,

H. A. R. Gibb’e, Marshall Hodgson ve Montgomery Watt’dan Bernard Lewis ve ötesine uzanan oryantalist literatüre de hakim olmayı gerektirir. Yerli arka planı olmayan bir Ortadoğu okuması nasıl mümkün değilse, amacı ne olursa olsun farklı perspektif yoksunu bir okuma da tatmin edici olmayacaktır.

Ortadoğu’yu tanıma çabasının ikinci sacayağı, bölgenin dilleriyle temasa geçilmesidir. Arapça, Farsça, Kürtçe ve İbranice gibi bölge dilleri sizlere bölge insanının zihinlerine yolculuk imkanı sunacaktır. İnsanların zihin yapılarından günlük alışkanlıklarına, çevre okumalarından kutsal ile olan ilişkilerine kadar birçok düşünsel düzlemin yansıtıldığı dil, uzman adayına eşsiz bir erişim imkanı sağlayacaktır.

Misal, en basitinden Şahname’den onlarca beyit okuyan İranlı anaokulu çocuğu garipsenmeyecek,

“Selamun aleykum” hitabına irticai yafta vurulmayacak, hiç olmazsa İhvan-ı Müslimin’e ehven-i şer denmeyecek veya İbranice konuşan bir Iraklı Yahudi,

Arap zannedilmeyecek. Güncele ilişkin en büyük getirisi de yabancı ajanslara mahkumiyet olmayacak, İran Farsça basından, Arap dünyası Arapça basından veya İsrail İbranice basından takip edilebilecektir. Aksini yapanların çabaları samimi de olsa tek kanatla uçmaya benzemektedir. Nasıl ki Türkiye’yi New York Times’tan anlamak mümkün değilse, Ortadoğu’yu da sadece New York Times veya diğer yabancı kaynaklardan okuyarak anlamam mümkün değildir.        

Üçüncü ve hayati sacayağı ise, ayağın hakkında konuştuğun topraklara basmasıdır. Ortadoğu veya herhangi bir

Etiketler: