Mursi’nin Vefatı Batı’nın Yüz Karasıdır

Uzmanlar, Mısır'ın demokratik yöntemlerle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin dün mahkeme salonunda hayatını kaybetmesinin Orta Doğu halkları üzerindeki etkilerini ve Müslüman Kardeşler'in bu süreçten sonra nasıl bir politika izleyeceklerini AA muhabirine değerlendirdi.

Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayyar Arı, “Muhammed Mursi’nin mahkeme salonunda vefatı sadece Mısır’ın değil, Batı dünyasının da yüz karasıdır.” dedi.

Uzmanlar, Mısır‘ın demokratik yöntemlerle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin dün mahkeme salonunda hayatını kaybetmesinin Orta Doğu halkları üzerindeki etkilerini ve Müslüman Kardeşler’in bu süreçten sonra nasıl bir politika izleyeceklerini AA muhabirine değerlendirdi.

Prof. Dr. Tayyar Arı, Mısır’ın demokratik yollarla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin mahkeme salonunda vefatının sadece Mısır’ın değil, bu süreçte darbenin yanında yer alarak yüzlerce İhvan mensubunu gösteriler esnasında kurşuna dizen, idama mahkum eden ve darbeci yönetimi destekleyen Batı dünyasının da yüz karası olduğunu söyledi.

“Mursi’nin ölümünün meşruiyetlerini dış patronlardan alan Suudi Arabistan ve onun Körfez’deki avaneleri için de bir yüz karası olduğunu” anlatan Arı, “Mursi’nin ölümü ile sadece Mısır halkının gelecek ümidi ölmedi aslında ölen insanlıktı, insanlık dersi veren Batı’nın insanlığıydı. Mursi’nin ölümü, maalesef tarihe bir utanç olarak geçecek fakat onurlu Mısır halkının direnişini ve şehidini tarih altın harflerle kaydedecek. Bu aslında bir onur savaşıydı.” diye konuştu.

Prof. Dr. Arı, Mursi’nin, Müslümanlığın onurunu son anına kadar tereddüt etmeden savunduğunu ve bu uğurda şehit olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

“Muhammed Mursi inşallah hem Mısır halkının hem de mazlum Müslüman dünyanın direniş sembolü ve meşalesi olacak. Bu utancı Mısır halkı ve ona tam destek veren mazlum Müslüman dünya şanlı bir gelecekle tarihin utanç sayfalarına gömecektir. Buna Türkiye ve Orta Doğu’nun tarihi şahittir. İhvan (Müslüman Kardeşler) tarihin hiçbir döneminde şiddeti bir mücadele yöntemi olarak görmemiş, tek bir masumu bile öldürmemiş bir İslami gruptur. Maalesef Batı dünyası, İsrail aleyhindeki tüm Müslüman gruplara terörist yaftası yapıştırıyor.

Bu tavrı Seyyid Kutub idam edildikten sonra da değiştirmedi. Kaldı ki Seyyid Kutub, İhvan’ın esas tarzına uymayan daha mücadeleci ve aksiyoner bir anlayışa sahipti. O nedenle ben İhvan’ın mücadele yönteminde bir değişiklik olmayacağını ve meşru zeminde mücadelelerini devam ettireceklerini düşünüyorum. Bu vesileyle şunu belirteyim. Bölgedeki terör örgütlerinin tamamı yani El Kaide, DEAŞ ve bileşenlerinin tamamı, Suudilerin finanse ettiği, CIA ve MOSSAD’ın emrinde olan örgütlerdir. Suudiler finanse ediyor, CIA ve MOSSAD yönetiyor amaçları da İslam karşıtlığı üzerinden hem Batı karşısında düşman cephe açmak hem de İslam ülkelerine operasyon ve işgalin meşru zeminini hazırlamaktır.”

“Demokrasi çabaları gecikir”

Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Cengiz Tomar, Müslüman Kardeşler’in sadece Mısır’da değil, dünyanın birçok ülkesinde demokratik bir örgütlenme içinde olduğu için Mursi’nin vefatının Orta Doğu siyasetinde etkili olacağını söyledi.

Mursi’nin vefatının Orta Doğu’da sembolik açıdan önemli olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Tomar, şu değerlendirmede bulundu:

“Genel olarak Mısır’a ve Orta Doğu’ya baktığımızda demokrasi süreçlerinin biraz daha ertelendiği bir döneme girdiğimizi görüyoruz. Arap Baharı süreçlerinde hemen hemen bütün Orta Doğu’da daha demokratik, daha şeffaf, sosyal adalete dayalı değişimler bekleniyordu. Soğuk savaştan ve 1970’lerden kalma antidemokratik darbeci, zalim yönetimlerin ortadan kalkması ile ilgili bir kıvılcımdı Arap Baharı. Mısır ise bunun en önemli merkezlerinden biriydi. Maalesef Batı’nın ve İsrail’in desteklediği karşı devrimlerle bu süreç engellendi. Mursi’nin vefatı da bu anlamda oldukça sembolik. Mursi’nin ölümü, Batı’nın ve Suudi Arabistan’ın yüz karası bir olay.”

Mursi’nin vefatının Suriye, Yemen ve Irak gibi ülkelerde etkili olacağını savunan Tomar, “Mursi’nin vefatının, sadece Mısır açısından değil, bütün Orta Doğu açısından önemli bir kayıp olduğunu düşünüyorum. Mursi’nin vefatının özellikle Suriye, Irak, Yemen, Sudan, Cezayir gibi ülkelerde kamuoyu nezdinde psikolojik etkileri mutlaka olacaktır. Uzun vadede bir etki beklemek doğru değil. Hatta Arap Baharı’nın getirdiği demokrasi çabaları, belki 10 yıl, 15 yıl, belki de 20 yıl daha gecikir.” diye konuştu.

“Darbecilerin insafı yok”

Ortadoğu Stratejik Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal, Mursi’nin mahkeme salonunda hayatını kaybetmesinin darbecilerin gerçek yüzünü ortaya çıkarması açısından oldukça anlamlı olduğunu söyledi.

Mursi’nin vefatının Mısır ve bölge siyasetinde ciddi değişimler yaratmayacağını aktaran Uysal, “Açıkçası ben ciddi bir etki ve değişiklik beklemiyorum. Çünkü Mısır’da binlerce kişiyi öldürmüş ve yine binlerce kişiyi öldürecek darbeci bir sistem var. Mısır siyasi ortamı daha fazla bedel ödemeye hazır değil. Çünkü o bedeli insanlar daha önce ödedi. Fakat şu bir gerçek ki Mursi’nin vefatı darbecilerin ve Batı’nın gerçek yüzünü ortaya çıkarması açısından oldukça önemli.” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Uysal, Mursi’nin vefatından sonra Müslüman Kardeşler’in nasıl bir pozisyon alacağına ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

“İhvan bundan sonra kendini toparlamak isteyebilir. Çünkü bu yapı içinde halihazırda ciddi bir dağınıklık ve kararsızlık var. Darbeden sonra reform veya devrim yönünde net bir siyaset geliştiremediler. Bu durum biraz da Mısır rejiminin tavrıyla da bağlantılı. Çünkü devrim tarzı sürdürülürse darbeciler binlerce kişiyi öldürmeye hazırlar ve bunu daha önce de yaptılar.

Bu yüzden İhvan’ın önce kendisini toparlayıp, özellikle daha geniş halk kitleleriyle kucaklaşacak bir formül geliştirmesi lazım. Mısır halkı arasında hem korku hem de güvensizlik var. Mağduriyet tabii ki var. Sadece mağduriyet üzerinden giderek bir politika üretmek zor. Yeni fikirler, yeni politikalar ve yeni yöntemler üretmeleri lazım.”

Mursi’nin vefatının Sudan, Cezayir ve Libya gibi ülkelerde psikolojik etkisi olacağını kaydeden Uysal, şunları anlattı:

“Buralarda darbecilere karşı daha fazla duyarlılık ortaya çıkabilir. Demokratik hareketlerde birlik ve beraberlik anlamında bir toparlanmaya neden olabileceği gibi demokratik güçlerle iş birliği yapma yolunu da açabilir. Tıpkı Türkiye’de 15 Temmuz sürecinde olduğu gibi. Demokratik taleplerle yola çıkan insanlar darbecilerin insafının olmadığını görüyor. Mursi’nin vefatının halklara ve kamuoyuna etkisi olacağı kesin ama kısa vadede yönetimlere etkisi sınırlı kalacaktır. Uzun vadede bu demokratik talepler, demokratik süreç bitmez. Hüsnü Mübarek’i deviren Arap Baharı şartları halen tüm Orta Doğu’da devam etmekte. Sopa, silah ve idamla bastırılmış da olsa ana talepler karşılanmadığı sürece, bu tepkiler devam edecektir.”

“Batı medyası tartışmalı lider vurgusu yapıyor”

SETA Avrupa Araştırmaları Direktörlüğünden Zeliha Eliaçık da Mursi’nin vefatının Batı medyasında veriliş şekline dikkati çekerek, Mursi’nin tarihe Mısır’ın ilk ve son seçilmiş devlet başkanı olarak değil, istenmeyen, “tartışmalı” bir lider olarak geçirilmek istendiğini söyledi.

Haberlerde, Mursi’nin tartışmalı bir lider olduğu vurgusu yapıldığına değinen Eliaçık, “Mursi, hem yargı ve ordu gibi kurumlar hem de Mübarek’e karşı devrim yapan gençlerle çatışma içinde olan İslamcı olarak lanse ediliyor. Açıkçası Batı kamuoyunun, tedavileri engellenerek tek kişilik bir hücrede ölüme sürüklenen Mursi’nin ölümüne empati yapmasını ve bunu yapan askeri rejimi ve kendi hükümetlerini darbeci Sisi’ye desteklerini sorgulamasını önleyecek bir söylem kullandığını görüyoruz.” diye konuştu.

Eliaçık, Mursi’nin Müslüman Kardeşler’in lideri olmasının Batı medyasının tavrında belirleyici olduğunu anlatarak, şunları kaydetti:

“Şu an Batı’da bir terör örgütü gibi görülen Müslüman Kardeşler’in, Müslümanlara yönelik asimilasyon ve ayrımcı siyasetlere karşı çıkan her türlü Müslüman muhalefeti ve direnci kırmak için ve onları marjinalize edici ve suçlayıcı bir etiket olarak kullanıldığını da unutmamak gerekir. Ayrıca Mursi’nin askeri rejim marifetiyle ölüme sürüklenmesine tek karşı çıkan Müslüman lider olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mursi’ye ‘şehit’ dediği ve sıkı bağlar içinde oldukları vurgusu yapılıyor. Batı kamuoyunda öteden beri, biri hala mücadelesine devam eden diğeri maalesef ölüme sürüklenen İslam dünyasının bu en önemli iki liderinin itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı bilinmektedir.”

Sürekli olarak bağımsızlık ve özgürlük vurgusu yapan Batı medyasında hakim söylemin devlet siyasetiyle birebir uyuştuğu tespitinde bulunan Eliaçık, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dışarıya karşı değer odaklı bir dış politikayı insan hakları üzerinden dayatmaya gayret eden Batı siyaseti ve medyasının Mursi’nin insan onuruna aykırı bir şekilde cam kafes içinde tutulmasından tutun da gördüğü insanlık dışı muamelelere tepki göstermemesi ve kendi hükümetlerinin askeri darbeyle iş birliği yapmasını sorgulamaya dahi gerek duymaması oldukça düşündürücü.

Şunu da unutmamalı; çok tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Medya elbette göstermesi gereken tepkiyi göstermedi ancak gösterdiği takdirde ne olacağını da bilemiyoruz. Zira daha geçen yıl, İngiliz milletvekilleri Mursi’nin cezaevinde gayriinsani şartlarda tutulduğu ve tedavisinin engellendiği ve böyle giderse bu sürecin ölümle sonuçlanacağına dair bir rapor yayımladı. Peki ne oldu? Mursi dün insanlık dışı şartlar ve tedavisinin engellenmesi neticesinde ölüme sürüklendi.”

[AA, 18 Haziran 2019]

Etiketler: