Milli Savunmamızı Millileştirmek

91. yılımızın arifesi, milli savunma adına oldukça anlamlı bir güne sahne oldu. Savunma sanayiinin, geleceğin Türkiyesi'nin inşası sürecinde ekonomik, teknolojik ve stratejik manada apayrı bir yeri var.

29 Ekim arifesinde TÜBİTAK’ın Gebze Yerleşkesi’nde bayram erken yaşandı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Fikri Işık ile Milli Savunma Bakanımız İsmet Yılmaz’ın katılımıyla, Ulusal Enerjetik Malzemeler Sentez ve Karakterizasyon Laboratuvarı’nın temeli atıldı. Heyecan ve coşku o kadar güzeldi ki; izlerken soğuk hava dahi etki etmedi desem yeridir. Sizlere de aktarmadan geçemeyeceğim.

Savunma sanayiinin, geleceğin Türkiyesi’nin inşası sürecinde apayrı bir yeri var. Zira hem ekonomik ve teknolojik anlamda kritik bir sektör, hem de stratejik manada… Savunma sanayimiz geliştikçe bir yandan dışa bağımlılıktan kurtuluyor, diğer yandan da milli güvenliğimizi daha sağlam bir zemine oturtuyoruz.

Tam bu noktada, Bakan Işık’ın, tören konuşmasında geçirdiği meşhur tarihi alıntıya parantez açalım:

‘Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh-ü salâh’

Bugün bu söze, bence artık şunu da eklemek gerekiyor: Harbe hazır ol, ancak bunu mümkün olduğunca da ‘milli tedarikle yap’.

SİLAHIMA BEN ÜRETİRSEM GÜVENİRİM

Bu bağlamda, Avrupa Parlamentosu’nun savunma konulu 2013 raporundaki şu tespit, örnek niteliğinde: ‘AB üyesi silah üreticisi devletlerin çoğu, ulusal bağımsızlıklarının ve silah arzı güvenliklerinin tek koşulunun milli üretimden geçtiğini belirtiyor.’ Aklın yolu bir… Bir silah sistemine güvenebilmenin tek yolu, tasarımını, üretimini, kontrolünü ulusal yapmaktan geçiyor.

Silah, bu konuya sadece bir misal… Özellikle elektronik aksama sahip savunma ürünlerinde millileştirme konusu kritik. Bunun yegâne yolu da, algılayıcılardan mühimmata, taşıyıcı platformlardan haberleşme sistemlerine kadar uzanan sistemlere ve proseslere ait teknolojilerdeki milli yeteneklerimizi geliştirmekten geçiyor.

DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZ AZALIYOR

Aslında kuşaklardır bilinen bu gerçek, özellikle Marshall Planı’yla tetiklenen süreçle, on yıllar boyunca yeteneklerini geliştirmeyi unutmuş bir ulusal sektör için hiç kolay olmadı. Neyse ki çabalar sonucunda 90’larda kendini hatırlamaya başlayan ve 2000’lerde uçuşa geçen sektörümüz, bugün dev mesafeler kat etmiş durumda…

2013 yılı itibariyle, savunma ve havacılık sanayii sektörümüzün ihracatı, 1,5 milyar, cirosu ise 5 milyar dolara erişti. Bu gelişmelere paralel olarak, savunma sanayii ürünlerinde bundan 10 yıl önce %80 olan dışa bağımlılık oranımız, bugün %40’lara indirgenmiş durumda.

Öte yandan, 2023 sektör ihracat hedefimiz 25 milyar dolar. Sadece 9 yılımız ve gidecek upuzun bir yolumuz var. Tabii ihracat meselesinde farklı dinamikler devreye girdiğinden, şu anda sadece milli tedarik meselesine odaklanalım. Evet, sektörün Ar-Ge’sine ayırılan kaynak giderek artıyor ancak devasa bir yapıdan bahsediyoruz. Helikopterden denizaltına, zırhlı araçtan füzeye sayısız sistem ve alt bileşen söz konusu!

Ve işin geleneksel öğelerinin yanı sıra, artık daha çok odaklanılması gereken biyoteknoloji gibi boyutları da var. Zira caydırıcı güce ulaşmanın yanı sıra, muhtemel bir saldırıya karşı koyabilme ve korunma ihtiyacı da öncelikli! Vizyoner olmak, bu tür detayları ihmal etmemeyi gerektiriyor.

PLANLAMA BÜTÜNLÜK ARZ ETMELİ

Ve tüm bunlar, çok ciddi nakit ve vakit isteyen süreçler. Dolayısıyla, maddi ve manevi tahammül gücümüzün en etkin ve verimli bir şekilde kullanılması şart… Bu nedenle ben, savunma sanayimizin geleceği için ilk elden geçirmemiz gereken hususun, sıkı bir planlama ve işbirliği olduğu kanaatindeyim. Gerek kurumlar gerekse projeler bağlamında tam bir bütünlük içinde hareket etmenin zamanı çoktan geldi.

Dedik ya, savunma apayrı bir sektör. Ayrı ayrı kurumsal hedeflerden ziyade, ortak milli hedeflerin öne geçmesi gerekiyor. SSM’den ilgili bakanlıklara, araştırma kurumlarından şirketlere herkesin, birikimini en etkin şekilde birleştireceği ortak bir mekanizmaya ihtiyaç var. Zira ne tekerrüre, ne de kaynak ve motivasyon kaybına tahammülümüz var.

ALKIŞLAR TÜBİTAK’A

Dönelim TÜBİTAK törenine… Savunma sanayiinin alt kollarından biri de, enerjetik yani patlayıcılarda kullanılan malzemeler… Tahrip teknolojilerinin önemli bir alt kümesi olan enerjetik malzeme teknolojilerinin, milli yetenek kazanımı sürecinde yer alması oldukça anlamlı.

İşte Salı günü temeli atılan TÜBİTAK MAM bünyesindeki laboratuvarda da, patlayıcı malzemelere yönelik çalışmalar yapılacak. Türkiye bu alandaki ulusal çalışmalarına bu tesiste hız verecek.

Salı günü alkışlayarak şahit olduk ve gururlandık. TÜBİTAK, savunma sanayiine olan ilgisini giderek yoğunlaştırıyor. Nitekim tören bittiğinde Bakanlar bu kez de bir diğer kritik TÜBİTAK çalışması olan Denizaltı Taktik Simülatörü’nün açılış töreni için Gölcük’e doğru yola koyulurken, savunmanın yazılım kanadında da iddialı olduğumuzun heyecanı yaşanıyordu.

Anlayacağınız, 91. yılımızın arifesi, milli savunma adına oldukça anlamlı bir güne sahne oldu. 100. yılımıza da, tüm ilgili kuruluşlarımızın el ele imza atacağı nice çalışmalarla ulaşmayı temenni ediyoruz.

Açıkçası, dış çemberimizde kıyametlerin koptuğu şu günlerde, bize yönelik tehditleri tartışırken odaklanmamız gereken en mühim senaryonun bu olduğunu düşünüyorum. Güçlen, caydır ve korun!

[Yenişafak, 31 Ekim 2014]

Etiketler: