TBMM Genel Kurulu Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin görüşmelerin ikinci tur oylamasına geçildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da genel kurula gelerek oyunu kullandı. ( Raşit Aydoğan - Anadolu Ajansı )

Milletçe Alkışlıyoruz!

CHP PKK teröründen medet umar hale geldi. DAİŞ terörüne karşı bile devletin yanında duramadı.

Ne demiştik? “Dokunulmazlık oylamaları neyin ne olduğunu ortaya serecek!”
Tam da böyle oldu. Dün TBMM genel kurulunda teröre destek veren milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusu görüşüldü.
Önce “dokunulmazlık maddelerinin görüşülmesini öngören oylama” yapıldı. Bu oylamada348 milletvekili evet oyu kullandı.
Ardından birinci maddenin oylamasına geçildi. Onda da tablo değişmedi. 350 milletvekili evet oyu verdi. İkinci maddeye ise 357 milletvekili evet dedi.
Peki kim “hayır” dedi? HDP’liler ve CHP’liler el ele verip “hayır” dediler.

***

Türkiye’nin en önemli mücadelesinde kimin nerede durduğu ayan beyan ortaya çıkmış oldu.
Kimin terörle mücadeleye destek verip, kimin vermediği netleşti.
Kılıçdaroğlu bu görüntüyü gizleyebilmek için çok uğraştı. Pek tabii ki başarılı olamadı.
Bir kere daha milleti aptal yerine koyup siyasi strateji üretti. Hayır oylarını “AK Parti’nin firesi” diye pazarlayabileceğini düşündü. Fakat herkes oyunu gördü.
2010 sonrasında dizayn edilen yeni CHPnin meyveleri bunlar. Bu CHP, HDP’nin ve PKK’nın yancısı haline gelmiş bir CHP. Paralel yapının tutsağı olmuş bir parti!
Yeni CHP, 2013 Gezi kalkışması ile sokağa indi. Sokak kalkışmalarına, paralel yapının darbe girişimlerine ortak oldu.
PKK teröründen medet umar hale geldi. DAİŞ terörüne karşı bile devletin yanında duramadı.
Bu siyaset fotoğrafını çok iyi okumak gerekir. Gayrı milli muhalefet bloğu sadece taktiksel bir birliktelik olarak, geçici bir koalisyon olarak okunamaz. Bu blok günden güne “ideolojik ortaklaşma” yaşıyor. “Erdoğan düşmanlığı” adı altında bu toplumun değerlerine karşı duran, “küçük olsun, benim olsun” yaklaşımıyla her büyüme hamlesinin karşısında duran bu blok, giderek “devrimci şiddeti kutsayan” marjinal bir siyasi harekete dönüşüyor.
Bu durum ne ülkemiz, ne siyasal kültürümüz açısından sevinilecek bir durum değil.
Ülkenin “ana muhalefet partisi”nin düştüğü duruma bakın. Meşru siyasetin sınırlarını bilen, toplumun iradesini esas alan, ülkenin ekonomik olarak büyümesi, uluslararası alanda güç ve itibar kazanması için çalışan aktörlere sadece iktidarda değil, muhalefette de ihtiyacımız var.

***

Muhalefet partileri birkaç yıldır seçilmiş iktidara yönelik gayrı meşru saldırılarını “kutuplaşma” söylemiyle meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
R. Tayyip Erdoğan’ın toplumu kamplara böldüğünü söylüyorlar. Oysa Erdoğan, toplumdaki doğal ayrışmaları, farklılaşmaları tanıyan bir siyaset izlediği için başarılı oldu.
Gayrı milli muhalefet bloğu ise, toplumda suni çatlaklar oluşturmaya, o çatlaklarda birbirleriyle çatışan cepheler inşa etmeye çalışıyor.
Seçilmiş iktidara da, onu destekleyen toplum kesimlerine de düşman olarak bakıyorlar.
Türkiye siyasetinin normalleşmesi için muhalefetin de normalleşmesi gerekiyor. Oysa birkaç yıldır militanca bir tavırla saldırdıkları Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün engellemelere rağmen siyasal, toplumsal ve ekonomik katma değer üretmeye odaklı ajandasını hayata geçirmeye çabalıyor.
Bunu yaparken de daima milletle konuşuyor. Ve pek tabii ki terörle mücadele sürecini de kararlılıkla yürütüyor.
Bu süreçte milletten yana tavır takınmayanları, teröre arka çıkanları görüyoruz. Ve milletçe alkışlıyoruz!

[Sabah,19 Mayıs 2016]

Etiketler: