Merkez Sağ Gösterip Sol mu Vurdu?

Çıkarımlar bir hamle beklentisi yönünde olsa da, yönlenmeleri bir tarafa koyduğumuzda ille de bir hamle gerekiyor muydu?

FED hamlesinden sonra gözler, bu hafta yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına çevrilmişti. Ve karar çıktı: Faizler değişmediği gibi, uygulamada herhangi bir değişikliğe de gidilmedi. Oysa piyasa ve ilgili aktörler, ağırlıklı olarak bir faiz artırımı ya da bant değişikliği beklentisi içindeydi. Sebebi ise, Merkez’in Ağustos ayında açıkladığı yol haritasıydı. Buna göre; küresel para politikalarının normalleşmesi sürecinde, TCMB bir dizi hamle yapacaktı. Normalleşmedeki kasıt ise, tam olarak dillendirilmese de, FED imasıydı.

Dolayısıyla da “oluşan farz”, normalleşme ile devreye geçecek aksiyonların, FED’in faiz artırımı sonrası ilk PPK toplantısında gelecek olmasıydı. Lakin olmadı. PPK Aralık ayını pas geçti. Hal böyle olunca da, ortalıkta şaşkınlıkla karışık bir tepki oluştu. Merkez bir nevi sağ gösterip sol vurmuştu ancak bence buradaki temel meselelerden biri şuydu: Merkez’in tam olarak hangi yönü gösterdiği belli değildi. Zira;

1. TCMB haritasında sadeleştirmeye dair sinyal veren “faiz koridorunun simetrik bir hal alıp daralması” maddesinin faiz artırımı mı yoksa koridor ayarlaması mı anlamına geleceği net değildi. Aslında tam da bu nedenle, piyasada farklı beklentiler oluştu. Kimi öngörüler 1 haftalık repo faizinde artış derken, kimi ise koridorda bir ayara işaret ediyordu. Ya da her ikisi… Çıkacak sonucun, bir “sıkılaştırma” olup olmayacağı da net değildi.

2. Bunun yanı sıra, yol haritasında kullanılan “küresel para politikalarının normalleşmeye başlaması ile birlikte” ifadesinin ilk PPK toplantısı olacağı algısı oluşmuştu ancak bu, pekâlâ süreçteki sonraki toplantılar da olabilir(di/miş).

Buradan hareketle, piyasanın daha ziyade haritadan “çıkardığı” beklentiler dâhilinde sürpriz yaşadığını söylemek mümkün. Bu noktada ise, iki temel mesele var: Birincisi, TCMB sadeleştirmeye baş koyduğu yolda iletişim anlamındaki sadelikten uzaklaştı mı? Bir başka deyişle, yine kafa karışıklıklarına mı sebep oldu? Ki öyle gözüküyor.

Diğer önemli mevzu ise şu: Çıkarımlar bir hamle beklentisi yönünde olsa da, yönlenmeleri bir tarafa koyduğumuzda ille de bir hamle gerekiyor muydu? Nitekim PPK kararının beklentilerle uyuşmaması, onu irrasyonel kılmaz. Özellikle bunu ayrıştırmak gerek.

NEDEN PAS GEÇTİ?

Çıkarımları bir tarafa koyarsak, Merkez bir aksiyon almalı mıydı sorusuna çeşitli açılardan bakabiliriz. Bunlardan biri, enflasyonun hedeflerden uzak bir görünüm çizdiği ortamda ek hamleler gerekiyor mu sorusu. Bir diğeri, FED’in faiz artırımına geçtiği dönemde potansiyel kur etkisini yumuşatmak adına bir hamle gerekiyor mu? Bir tane daha gelsin: Piyasadaki faizle Merkez faizi arasındaki kopukluğun giderilmesi gerekmez mi?

Bu ve benzeri sorular çerçevesinde anlamlandırmaya çalıştığımda, PPK’dan çıkan kararı, şahsen, bir miktar daha bekleyip FED sonrası durumun sindirilmesiyle birlikte “daha sağlıklı ve etkili bir karar alma niyeti” olarak okuyorum. Bundan önceki toplantılarda da TCMB’nin, FED’in kartlarını açmasını bekleyip itidalli bir yaklaşım içinde olduğunu hatırlayalım. ABD’den gelen faiz artışı sonrası piyasaların sakin bir modda kalması da, kur kanadında Merkez’in elini şimdilik rahatlatıyor.

PPK duyurusundaki “önümüzdeki toplantıdan itibaren sadeleşme adımlarına başlanabileceği” ifadesi ise, tepkilerin yumuşamasını sağlarken, “oynaklıklarda gözlenen düşüşün kalıcı olması halinde” koşulu, şu 1 ay süresince odağın yabancı piyasalar olacağına işaret ediyor. Tabii TCMB bir yandan da, temel derdi olan enflasyonu izlemeye devam ederek kararlarına yön verecek.

NASIL BİR SADELEŞTİRME?

Öte yandan sadeleştirmeye başlamak ne ifade edecek? En çok dillendirilen beklenti, tek gösterge ile fonlama yapıp basit bir formata bürünmek yönünde. Bu ise, ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin %8,9’luk mevcut düzeyine bakıldığında, gösterge faizin mevcut haftalık faiz seviyesinden yüksek olması anlamına gelir. Bir bakıma, fiiliyatı resmiyete dökmek gibi bir şey… Bununla birlikte, üst bantta izlenecek tutum ve likidite kompozisyonları da işin içinde olmak üzere, yapılacak sadeleştirmenin, sıkılaştırma anlamına gelmeme ihtimali var.

Dolayısıyla Merkez’in gözlemlediği amaçlar doğrultusunda, önümüzdeki ay(larda) sadeleştirmenin gerek şekli gerekse içeriği için daha doğru bir karar vermesi de söz konusu olabilir. Bir başka deyişle, “bekle ve gör” yaklaşımının net faydası, pozitif çıkabilir.

SİYASETİ BULAŞTIRMAMAK

Bu düşüncelerle birlikte, Aralık’ta pasif kalma kararının etkilerini zaten çok geçmeden görüp değerlendireceğiz ancak Merkez ekibinin bu karara elindeki veriler, yukarıdaki faktörler ve ötesi sonucunda vardığına kaniyim. Buradan hareketle, kritik bir genel hususun altını çizmek isterim:

İşinde liyakat sahibi PPK ekibinin kararlarını teknik açıdan farklı bakış açılarıyla eleştirmek de onaylamak da mümkün ancak olayı siyasi çerçeveden artık bir zahmet çıkarmak gerek. Bu konuda ise, herkese görev düşüyor. Gerek faiz artışına sıcak bakanlar, gerekse karşı olanlar, Merkez’e toplantı öncesi ve sonrası “siyasal içerikli” sözlü müdahalelerden vazgeçmeli. Evet, TCMB daha iyi bir iletişim politikası benimsemeli, buradaki sıkıntıyı kabul etmek gerek ancak siyasi kanadın temsilcileri “hem pozitif hem de negatif yorumlarını” şimdi kendine daha çok saklamalıyken, piyasa ise onaylamadığı bir karar gelince politik baskı ezberine başvurmamalı.

Her iki tarafın da her türlü kararda muhtemel teknik gerekçeleri yok sayıp işin içine siyaset bulaştırması, kurumu da, kurum üzerinden Türkiye algısını da ciddi biçimde yıpratıyor. Kastım, hem dünde hem bugünde hem de yarında…

[Yeni Şafak, 25 Aralık 2015]

Etiketler: