Mağdura Bak Mağdura!

1990'lı yıllarda Refah Partili siyasetçilere reva görülen muamele ile bugün HDP'li siyasetçilere sağlanan konforun kıyası kabil değil. Gelin görün ki bu zırvaya da birilerinin "bu zırvadır" demesi gerekiyor.

Sureti haktan görünen bir taife var. Kendilerini siyasetin üstünde konumlayan, güya herkese mesafeli görünen bir grup. İdeolojiler üstü, pek bir bilimsel kesim. Kendisini “hakikat bayisi” diye pazarlayan eşhas.
Tevazuyu bir kalkan olarak kullanmakta üstlerine yok. Bazısının mütevazı görünmek gibi bir derdi de yok. Öyle de olsa böyle de olsa, müstağnilikleri mütemmim cüzleri. Siyasi analiz niyetine tek yaptıkları felaket tellallığı.
Barış konuşulurken de, savaş konuşulurken de, tek parti iktidarı ihtimali gündeme geldiğinde de, koalisyon ihtimali tartışılırken de, Suriye’de Esed’in gittiği senaryoda da, kaldığı senaryoda da hep “işler kötüye gidiyor” modu. Yaptıkları analizler “Türkiye bir yangın yerine döndü” kıvamında.
***

Birkaç ay önce bu taifeden biri ile tartışmıştık. İddiası şuydu: “AKePe geçmişte kendisine yapılanların aynısını şimdi HDP’ye yapıyor. Geçmişte, Refah Partili siyasetçilerin yaptığı konuşmalar bir ‘öcü yaratmak’ için servis edilirdi, şimdi HDP’lilerin yaptığı konuşmalar servis ediliyor.” Dün Sırrı Süreyya Önder’in birkaç yıl önce yaptığı bir konuşmanın videosu sosyal medyaya düşünce bu tartışmayı hatırladım.
***

Önder’in konuşması 2011 tarihli. Yer Gazi Cemevi. Devletin kolluk kuvvetleri ile girdiği bir çatışmada öldürülen bir PKK’lının, Coşkun Doğan’ın 40’ında konuşuyor Önder. “Bütün dünya devrimci halklarının mücadelesi”nden bahsediyor. Devletin kolluk kuvvetine silah sıkan, ölmezse bir polisin yahut bir askerin ölümüne neden olacak olan bir PKK’lı için “şehit” ibaresini kullanıyor. Onun “anısını yaşatmak”tan bahsediyor. Ve son olarak “böyle bir ölüm hepimize nasip olsun” temennisinde bulunuyor.
Bu sözler 2011’de söylenip de bugün nedamet getirilen ifadeler değil. HDP içindeki marjinal bir görüşün yansıması hiç değil.
***

1990’lı yıllarda Refah Partili siyasetçilere reva görülen muamele ile bugün HDP’li siyasetçilere sağlanan konforun kıyası kabil değil. Gelin görün ki bu zırvaya da birilerinin “bu zırvadır” demesi gerekiyor.
Refah Partili siyasetçilerin hiçbir zaman silahlı bir örgütle ilişkileri olmadı. Türkiye devletine karşı silahlı mücadele yürüten bir terör örgütüne “özgürlük hareketi” muamelesi de yapmadılar. Toplumsal varlıkları hiçe sayılan, siyasi görüşleri baskılanan ve dini değerleri aşağılanan kesimleri temsil ettikleri iddiasıyla siyaset sahnesinde varoldular. Elhak doğrudur, kimlik merkezli bir siyaset yürüttüler.
Ve evet, Refah Partili siyasetçiler Türkiye için ezber bozan, radikal, sıradışı, çarpıcı, sistemin kodlarına yabancı yığınla laf ettiler. Fakat ellerinde “ifade”den, “söylem”den ve yasal “siyasi teşkilat”lardan başka hiçbir şey yoktu.
Ayrıca Refah Partisinin önde gelen siyasi figürlerinin milletvekili olmadan önce yaptıkları konuşmalar, “gizli kamera kayıtları” gibi yansıtılarak ana akım medyada servis ediliyordu. Medyada başlayan linç siyaset alanına taşındı; sonrasında ise bir askeri darbe geldi.
HDP bugün PKK’nın “yancısı” konumunda. Onun sırtından geçiniyor. PKK neye ihtiyaç duyuyorsa HDP o forma bürünüyor. Söylemlerini de eylemlerini de ona göre ayarlıyor. Dolayısıyla, HDP’li siyasetçilerin sosyal medyaya düşen beyanları da buna uygun beyanlar olarak karşımıza çıkıyor. Buna rağmen de kimse çıkıp HDP kapatılmalı, kapısına kilit vurulmalı demiyor.
***

Şu sureti haktan görünen taifenin yaptığı da HDP’ye yancı olmak. Daha önce Gezi’ye, daha sonra Paralel yapıya oldukları gibi. Ne diyelim, hayaller Edward Said’in “entelektüel”i, hayatlar Ahmet Kaya’nın “entel maganda”sı!

[Sabah, 31 Ağustos 2015]

Etiketler: