2 Eylül 2020 | Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dün Lübnan'ın başkenti Beyrut'a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Hizbullah'ın meclisteki grubunun lideri Muhammed Raad ile yaptığı görüşmeye ilişkin haber yazan Le Figaro gazetesi muhabirini azarladı. Le Figaro gazetesi muhabiri Georges Malbrunot, Macron'un pazartesi ve salı günkü Beyrut ziyareti sırasında Raad ile yaptığı görüşmeye ilişkin haber yaptı ve bir kaynağa dayanarak görüşmenin içeriğine ilişkin bilgiler paylaştı. Haberde, Macron'un Raad'a, "Sizinle çalışmak istiyorum ama Lübnanlı olduğunuzu ispatlayabilir misiniz? Herkes sizin İran'a dayalı bir gündeminiz olduğunu biliyor. Lübnanlıları seviyor musunuz, evet mi, hayır mı? Eve dönün, Suriye ve Yemeni terk edin ve burada devlet kurmak için işinizi yapın, çünkü bu devletin ailenize faydası olacak." dediği belirtildi. Haberde aynı zamanda, Macron'un, Lübnanlı siyasetçilere hükümetin kurulması için baskı kurması eleştirildi. LCI televizyon kanalının bugün yayınladığı ve dün gerçekleşen olayın görüntülerine göre Macron, kalabalığın içerisinde Malbrunot'a sesini yükselterek, "Konunun hassasiyeti açısından, yaptığınız sorumsuzca. Fransa ve buradaki ilgililer açısından da sorumsuzluk ve gazetecilik etiğine aykırı. Gazetecileri savunduğumu biliyorsunuz, her zaman savunacağım. Size açık konuşuyorum. Yaptığınız hatalı ve profesyonel değil ve miskinlik." ifadelerini kullandı. Görüntüde Macron'un, Malbrunot'a söz hakkı vermeden salondan ayrıldığı görülüyor. Malbrunot ise Macron'un bu tepkisinin ardından basına yaptığı açıklamada, "Kabul edilemez bu saldırının şiddetine çok şaşırdım." ifadesini kullandı. Elysee Sarayı yetkilileri ile görüşme yaptığını ifade eden Malbrunot, kendisi için olayın kapandığını aktardı. Saraydan konuya ilişkin basına yapılan açıklamada da Macron'un, Malbrunot'u, ilgili haber konusunda bazı bilgileri düzeltme konusunda fırsat vermemekle suçladığı belirtildi. (AA)

Macron Avrupa Birliği’ni Nereye Sürüklüyor?

Türkiye'nin Suriye'deki askeri operasyonlarını 'NATO'nun beyin ölümü' söylemiyle karşılayan Macron bu defa Türkiye'ye Doğu Akdeniz'de 'kırmızı çizgi çizme' çabasında... Macron'un Türkiye'yi ötekileştirme politikası Avrupa'nın stratejik çıkarlarıyla bağdaşmıyor. Avrupalı siyasetçilerin Türkiye'yi Batı ittifakından, AB'den uzaklaştırmaktan fayda gelmediğini görememesi tam bir akıl tutulması.

Doğu Akdeniz’deki güç rekabeti giderek kızışıyor. Başkanlık seçim döneminde olan Washington bile bir yandan bölgede tansiyonun düşürülmesini öneriyor, diğer yandan eylemleriyle krizi büyütüyor.

Güney Kıbrıs’a silah ambargosunu kısmi olarak kaldırması buna son örnek.
Derdi, Güney Kıbrıs’taki Rus nüfuzunu geriletmek ise de bu karar Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki maksimalist emellerini teşvik ediyor.

Ocak 2021’e kadar seçim ve yeni başkanın başlama süreci sebebiyle ABD’nin bölgedeki gerilimi düşürme konusunda aktif bir pozisyonu alması zor.

***

Almanya’nın dönem başkanlığının son dört ayında yeni girişimlerde bulunması muhtemel ise de Fransa’nın agresif siyaseti nedeniyle Berlin’in çabaları sonuç üretmiyor.

Bu sebeple bu yıl sonuna kadar Doğu Akdeniz’in “dünyanın en tehlikeli suları” konumunda kalması şaşırtıcı olmaz.

Türkiye ve Yunanistan arasında olası bir çatışma NATO’yu ciddi bir türbülansa sokacağından ABD’nin kendi içine döndüğü bu dört ayın yönetilmesi kritik önemde.
24 Eylül AB liderler zirvesinde Almanya’nın “Türkiye’ye güç göstermek için yaptırım” önerisine teslim olması durumunda Doğu Akdeniz’deki gerginliğin yönetilmesi daha da zorlaşacak.

***

Kuşkusuz Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Doğu Akdeniz geriliminin tırmanmasında başat bir role sahip.

Macron, Yunanistan’ı askeri anlamda himaye etme iddiası göstererek sadece Alman Şansölyesi Merkel’in Ankara ve Atina arasında ikili görüşmeleri başlatma gayretini boşa çıkarmıyor.

Aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki Fransız askeri varlığını artırarak kendi iddialı dış politikasının yeni adımlarını atıyor.

ABD’nin kısmi çekilmesinin getirdiği güç boşluğunu doldurma niyetinde.

Macron’un son seyahatlerinde Lübnan’da yeni yönetimi belirlemesi ve Irak’ın Deaş ile mücadelesine destek vermesi bu niyetini gösteren diğer örnekler.

Mesele şu ki, Macron bölgedeki iddialı politikasını Türkiye ile restleşme ve mücadele perspektifine oturtuyor.

Tehlikeli bir malzemeyi işliyor.

Brexit referandumunda ortaya çıkan “Avrupa’nın ötekisi olarak Türkiye” söylemini besliyor.

Avrupa’daki “Türkiye’yi sınırlandırma” ve “Erdoğan’a haddini bildirme” duygularını kullanıyor.

Niyeti, son birkaç yılda Suriye ve Libya’da Türkiye’ye kaptırdığı rolleri Yunanistan’ın hırslarını araçsallaştırarak telafi etmek.

Böylece, AB’nin en etkili askeri gücü olarak Almanya’yı kenarda bırakacak tarzda bir Avrupa liderliği ortaya koyuyor.

Berlin’in bu politikaya teslim olması Avrupa’nın çıkarlarına zarar verecek.

***

Türkiye’nin Suriye’deki askeri operasyonlarını “NATO’nun beyin ölümü” söylemiyle karşılayan Macron bu defa Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de “kırmızı çizgi çizme” çabasında.

ABD ve NATO’nun geri çekilmesi yüzünden Türkiye’nin “bölgesel emperyal güç” olarak “tarihindeki fantezilere geri dönüş yaptığı” iddiasını seslendiriyor.

Fransa’nın bölge devleti olmadığını ve sömürgeci fantezilerini bilmediğimizi sanıyor.
Macron’un Türkiye’yi ötekileştirme politikası Avrupa’nın stratejik çıkarlarıyla bağdaşmıyor.

NATO’nun güneydoğu kanadını çöküşe götürme riski taşıyor.
Atlantik ittifakı içindeki gerilimden istifade etmek için her daim hazır olan Rusya fırsat kolluyor.

Bir anlamda Macron, Libya’dan sonra Doğu Akdeniz’de de Rusya’nın elini güçlendiriyor.

Avrupalı siyasetçilerin Türkiye’yi Batı ittifakından, AB’den uzaklaştırmaktan fayda gelmediğini görememesi tam bir akıl tutulması.

Dar, bencil çıkarlara teslim olmak.

Lübnan’da Hizbullah yetkilisi ile görüşmesini “sorumsuzca” diye niteleyip gazeteciyi fırçalayan Macron, Avrupa’nın stratejik çıkarlarını tehlikeye sürüklüyor.

Avrupa başkentlerinde bunu Macron’un yüzüne söyleyecek siyasetçi kalmadı mı?
Bu da mı Başkan Erdoğan’a kalıyor?

[Sabah, 4 Eylül 2020]

Etiketler: