Kuzey Afrika’yı Nasıl Okumalı?

Tunus'ta yaşananlar sömürgecilik sonrası döneme geçiş değil aksine sömürge zihniyetiyle bir hesaplaşmanın başlangıcıdır.

Genel olarak bakıldığında Tunus’ta yaşanan gelişmeleri anlama ve anlamlandırma açısından bütün dünyada çok ciddi bir süpriz ve kafa karışıklığı hali var. Her şeyden önce Tunus konusunda uzun soluklu bir analiz için bu olayın iki boyutunun olduğunu kabul etmek ve bu boyutları anlamak gerekir. Eğer bu boyutlar anlaşılmazsa ‘neden Tunus’ veya ‘neden şimdi’ türü sorulara cevap vermek imkânsız gibi görünüyor. Ayrıca bu boyutların anlaşılması Tunus benzeri olayların başka ülkelere yayılıp yayılmayacağının daha iyi anlaşılmasını da sağlayacaktır.

İki Temel Neden

Hemen hemen herkesin vurguladığı ilk sebep işsizlik, yoksulluk gibi ekonomik sorunların artık dayanılmaz bir hale gelmesidir. Yani bir nevi Tunus’daki sosyal sorunlarda bıçak kemiğe dayanmış durumda. Bu açıdan bakılınca yaşananlar en basit itibariyle planlı bir halk ayaklanması değil. Fakat işin bu boyutu tek başına durumu izah etmiyor. Mesela aynı sorunlar bölgedeki başka ülkelerde de var iken ‘neden Tunus’ta oldu’ sorusu son derece meşru ve cevap verilmesi gerek bir soru. Kanımca bunun ilk cevabını aşağıda detaylandırdığım Fransız sömürge zihniyetinde aramak gerekirken, ikinci cevap ise tahammül sınırlarının zorlaması sonucu sosyal patlamanın ortaya çıkması olarak görmek lazım.

Hemen hemen hiç kimsenin vurgulamadığı ve ‘neden Tunus’ sorusunu anlamlandırmanın en temel boyutunu Fransız sömürgeciliğinin bıraktığı zihniyette aramak gerekir.

Sömürgeciliğinin Tunus kültür ve zihini yapısında bıraktığı izleri anlamak ülkenin muhtemel yönelimlerini de anlamaya yardımcı olacaktır. Kısa bir sömürgeci zihniyet tanımı yapmak için en temel kriter Fransız ve İngiliz sömürgeciliği arasındaki farka atıf yapmaktır. İngiliz sömürgeciliği yumuşak bir kontrol ağı kurarken Fransız sömürgeciliği her gittiği yerde herkesi bir nevi Fransızlaştıran, son derece sıkı ve sert bir kültürel ve zihni yapı bırakmıştır.

İngiliz sömürgeciliği ise gittiği ülkenin yerel kültür öğeleriyle doğrudan çatışmaya girip onları İngilizleştirmek yerine hep onları kendi çıkarlarına göre kullanmayı tercih eder. Her yerde insanlar İngilizce konuşur ama farklı aksanların ortaya çıkması bunun en güzel örneği. Farklı aksanla konuşulan bir Fransızcadan bahsetmek son derece zor, hatta bugün en güzel Fransızcanın Kongo’da konuşulduğu yerleşmiş bir kanı.

Fransız Sömürgesinin Gücü

Genel olarak bakıldığında İngiliz sömürge zihniyetinde yüzde 100 bir kontrol yok, hem zihni hem de sosyal ve siyasi açıdan. Fransız sömürgeciliği ise diktatörlüğün zirvesidir bir nevi. Laiklik meselesini bunun küçük bir yansıması olarak görmek gerekir. Sorun sadece bir kişinin ya da devletin laik olmasi değil, fakat herkesi laik olmaya zorlamayı gerektirir. Serttir, radikaldir ve acımasızdır. Onun için bugun dünyadaki sorunlu alanlarının birçoğunun eski Fransız sömürgeleri olması hiç de sürpriz değil: Kongo, Fildişi Sahilleri ve şimdi Tunus.

Görünen o ki Fransız sömürgeciliği öyle bir miras bırakıyor ki dışarıdan ilk önce çok pasif ve etkisiz bir görüntü veriyor fakat belirli bir limite gelince patlaması çok derin ve kalıcı oluyor. Cezayir bağımsızlık savaşını bu açıdan okumak lazım mesela. Genel anlamda herkes bu Kuzey Afrika ülkelerinden birşey çıkmaz diye düşünür. Çünkü genelde pasiftirler, etkileri bölgesel ve küresel siyasette hemen hemen cok azdır. Tunus’ta yaşanan patlamayı Fransız sömürgeciliğiyle şekillenmiş özünde sert ve radikal olan ama Kuzey Afrika’nın doğal şartları gereği pasif gör&uum

Etiketler: