Kürt Siyaseti ve Diyarbakır Anneleri

Kürt siyasetinde fay hatları harekete geçmiş, yarıklar oluşmuş ve örtülen gerçeklik ortaya çıkmaya başlamıştır…

HDP Diyarbakır binası önünde Hacire ananın oğlunu istemesiyle başlayan süreç, Türkiye’deki Kürt hareketine dair ciddi bir kırılmaya işaret etmektedir. HDP’nin il teşkilat binasının kepenklerini kapatmak zorunda kalması bunun en somut göstergesidir. HDP çözüm sürecinde terör ve şiddeti temsil eden Kandil ve PKK ile arasına mesafe koyamadığı için ve hala hem Türkiye’de hem de bölgede PKK’nın uzantısı bir parti olarak algılandığı için analar dağa kaçırılan çocuklarını HDP’den istemektedir.

Hatırlanacağı üzere Diyarbakır’da anne Hacire Akar, HDP’lilerce dağa kaçırıldığını iddia ettiği oğlu Mehmet Akar için 22 Ağustos’ta HDP İl Başkanlığı önünde oturma eylemi başlatmış ve 24 Ağustos’ta da oğlunu geri almıştı.

Diyarbakır Anneleri | Hacire Akar
Diyarbakır Anneleri | Hacire Akar

Hacire Akar’ın talebi ve çocuğunu geri alması bölge gerçeklerinin dönüşümü açısından bir devrimsel bir sürecin başlangıcıdır.

Bu olay aynı zamanda HDP, PKK ve YPG arasındaki geçişken ilişkilere dair güçlü bir işarettir.

Anne ve babalar, “HDP’nin kirli emelleri doğrultusunda çocuklarımız dağa kaçırılıyor” diyerek “çocuklarımızın ABD’nin mayın eşekliğini yapmasını istemiyoruz” talebini yüksek sesle dile getirerek yeni bir dönemin tohumlarını ekiyorlar.

Aileler, “Kendi çocuklarına iş verip çalıştırıyorlar ama halkın çocuklarını dağa gönderiyorlar” çıkışıyla, HDP’nin elitleriyle bu elit tabaka dışında kalan Kürt annelerinin yaşadığı gerçeklik arasındaki büyük uçurumu çarpıcı bir şekilde resmediyorlar.

Yine oturma eylemine katılan Aysel Bozkurt’un, HDP’li yöneticilere yönelttiği şu sözler aynı gerçekliğin altını çizmektedir:

“Senin oğlun dağa gitsin, bakalım sen oturuyor musun, oturuyor musun? Bizim canımız gitmiş, senin umurunda mı? Gönderdiniz, yalan mı? Kaç tane genç toprağın altında. Diyarbakır’da genç bırakmadınız, ya cezaevinde ya toprağın altındalar…”

“Başlarım sizin Kürdistan davanıza. Fakir fukaranın çocuğu dağa, sen koltuklarda. Alıştınız insanları dağa göndermeye. Size verecek çocuğumuz yok, getirin. Bunların çocukları lüks okullarda okuyor. Yeter artık toprağın altı genç doldu, nereye kadar?”

“Çocuk dağa gönderilmiş, hepsi de biliyor. Kayyum olaylarında çocuğu oturma eylemine sokuyorlardı. Her şeyi çocuğa yaptırıyorlardı. Sonunda da çocuğu dağa gönderdiler. Bütün parti onu tanıyor. Bir de diyorlar ki; ‘Tanımıyoruz’ Siz onu maşa olarak kullandınız, yeter artık. Artık HDP’ye verecek çocuklarımız yok. 30 yıldır bu oyun sürüyor. Yeter artık insanlar biraz gözünü açsın. Bize verilen tepki de kendi ayıplarıdır. Bunların ekmeğine yağ sürmedik, eğer sürseydik tepki almazdık.”

Hacire anadan sonra oğulları dağda olan diğer Kürt analar da HDP binası önünde oturma eylemi yapmaya ve oğullarının geri getirilmesini istemeye başladılar.

PKK’nın bölgedeki etki ve kontrolünün azaltılıp güvenliğin sağlanması, Hacire anaların cesaretini arttırıyor. Annelerin çocuklarını korumak için ortaya koyduğu mücadelenin en büyük dayanağı, güvenlik güçlerinin terör örgütüne vurduğu darbedir.

Bir annenin çocuğunu terörden koruma isteğinin, hangi ideoloji olursa olsun, tüm kimliklerden bağımsız olarak desteklenmesi gerekirken, bir kesim annelerin bu haklı isteğine karşı sessiz kalmayı sürdürüyor. AK Parti’ye yönelik muhalefette ittifak eden sivil toplum örgütlerinin ve medyada görünür olan eğlence sektörü çalışanlarının bir annenin oğluna yönelik en doğal talebi karşısında duyarsız, sessiz, tepkisiz ve suskun kalması çok manidardır.

Bu durum, muhafazakârlar adına dile getirilen “mahalle baskısının” karşı mahallede ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Halbuki “bu ülkenin” geleceği için teröre ve şiddete karşı sivil kararlılığın en üst düzeyde sergilenmesi çok önemlidir. Muhalefetin, sivil toplum örgütlerinin ve sanatçıların Hacire analara destek vermesi terörün bitirilmesine, barışın ve huzurun gelmesine yönelik en güçlü ve anlamlı destek olacaktır. Küresel hesapların yeniden düzenlendiği bir zaman diliminde “Kürt çocuklarının dış güçlerin mayın eşeğine döndürülmesine” sivil alanların hep birlikte karşı çıkması bu ülkenin geleceğine yatırım olacaktır. Bu konu, körü körüne AK Parti muhalefeti olgusuna bırakılmayacak kadar önemlidir ve bu ülkenin geleceğine yönelik inançla ilgili bir meseledir.

Kürt siyasal hareketi ise Kürt ailelerin en doğal taleplerine yönelmek durumundadır. Bunlar; bölgeye barış, huzur, kalkınma, özgürlük ve eşitliğin gelmesi talebidir. Her çocuğun yaşam hakkı dokunulmaz ve kutsaldır. Fakat görülen tablo, yalnızca HDP’li elitlerin çocuklarına değer verildiği şeklindedir. HDP’nin eşitlik ve adalet söyleminin çürütüldüğü en etkili olay, Kürt annelerinin isyanında kendini göstermiştir. Kürt halkının haklarını savunurken kullandıkları eşitlik iddiasını kendi elit dünyalarında dahi gerçekleştiremeyen bu kesimin, siyasetini üzerine kurduğu temel sarsılmıştır. Çünkü mesele, çocukları Paris’te okuyanlar ve tatil yapanlar ile çocukları Kandil’e ve Suriye’ye gönderilenlerin eşitliği meselesidir. Ama görünen o ki, eşitlik ve özgürlük ifadeleri yalnızca terör örgütüne destek vermek için kullanılan bir araç olmaktan öteye gidememektedir.

Kürt siyasetinde fay hatları harekete geçmiş, yarıklar oluşmuş ve örtülen gerçeklik ortaya çıkmaya başlamıştır…

[Fikriyat, 7 Eylül 2019]

Etiketler: