Krizi Aşmanın Yolları

Gelinen noktada karşılıklı milliyetçi tepkilerle gerilimi artırmanın kimseye faydası yok. Washington, öncelikle Türkiye'deki ABD eleştirisini gündem yaparak anlamaya çalışmalı.

Washington ile Ankara arasındaki gergin ilişkilere vize krizi de eklendi. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Türkiye’den yapılan vize başvurularını askıya aldı. Bu kararın alınmasında “son zamanlarda yaşanan olaylara” işaret edilerek “ABD misyonunun tesis ve personel güvenliği” gerekçe gösterildi.

Türkiye’nin Washington büyükelçiliği de “mütekabiliyet prensibi” gereği aynı gerekçelerle Amerikalılar için vizeleri askıya aldı. Bu krizin arkasında kuşkusuz ABD’nin İstanbul başkonsolosluğunda çalışan görevlinin FETÖ operasyonunda gözaltına alınması bulunuyor. ABD’lilerin gözünde Pastör A. Brunson’un FETÖ üyeliğinden tutuklanması da vize krizine giden bir önceki kilometre taşıydı.

Ve Ankara’nın tutukladığı ABD vatandaşları ile Gülen ya da diğer FETÖ’cüleri “takas yapma” niyetinde olduğu düşünülüyor. Dahası, Washington’da bazı kurumlarda “Erdoğan’a taviz veriyoruz, tavrımızı göstermeliyiz” görüşünde olanların sesi yükselmeye başladı.

***

Türk basınındaki “anti-Amerikan” söylemlere de dikkat çeken bu kesim Erdoğan eleştirisini yeni bir düzleme taşıyor. ABD medyasındaki Türkiye karşıtı kampanyaya yeni bir malzeme sağlıyor. “Türk liderin yaptıklarıyla ABD’yi aşağıladığı” argümanını dolaşıma sokuyor.

Bu seslerin Türkiye ve Erdoğan karşıtı ideolojik ortamda ABD “milliyetçi” duygularına hitap ettiği anlaşılıyor. Darbeci FETÖ liderinin iade edilmemesi ve YPG’ye verilen askeri destek sebebiyle Türkiye’deki “milliyetçi hissiyatın” ABD’ye yönelik derin rahatsızlığından bahsetmeye gerek bile yok.

Bu “milliyetçi, tepkisel” gidişat iki ülke arasındaki mevcut gerilimleri çözmeye katkı sağlamadığı gibi rasyonel işbirliği alanlarını da gereksiz yere sıkıntıya sokacaktır.

***

Türk-ABD ilişkilerindeki mevcut yapısal kriz, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başkan Trump’ın “birlikte çalışma” kararlılığı ile yönetilebiliyor. Sorunları paranteze alarak yürümeye çalışıyorlar. Ancak Trump’ın iktidarını bir türlü konsolide edemediği ve Obama’dan farklı bir Ortadoğu ve Türkiye politikası oluşturamadığı aşikâr. Bu yüzden iki lider arasındaki yakın ilişki “krizi” aşmaya değilse “yeni gerilimlerin çıkmasına” engel oluyordu.

Vizelerin askıya alınması ABD kurumlarının iki lider arasındaki ortak iradeyi aşındıracak yola girdiğini düşündürüyor. Bu tür gerilimlerle Trump, Türkiye konusunda “milliyetçi bir baskı altına” alınabilir. Trump’tan hoşlanmayan bürokratların Türkiye-ABD ilişkilerine böylesi bir irrasyonaliteyi dahil etmesini çok sorunlu buluyorum.

***

İki ülke arasındaki müttefiklik ilişkisi zaten Suriye iç savaşı ve FETÖ sebebiyle ciddi yaralar aldı. Düşünün, iki NATO müttefiki Rakka operasyonunu birlikte yapamazken Türkiye, Rusya ile Astana sürecini, çatışmasızlık bölgelerini ve İdlib operasyonunu koordine edebiliyor. Ankara Moskova’dan S-400 füzeleri alabiliyor.

Bu gidişatı Erdoğan’ın “ideolojik” tercihleri olarak açıklamak anlamsız ve faydasız. Ankara, Washington’ın “taktik” diye gördüğü politikalardan (YPG desteği ve FETÖ’yü sahiplenmesi) hayati ölçüde “tehdit” algılar hale geldi. Ve Obama’nın Suriye politikası Türkiye’ye o kadar zarar verdi ki Ankara hasımları ile çözüm arar hale geldi.

Gelinen noktada karşılıklı milliyetçi tepkilerle gerilimi artırmanın kimseye faydası yok. Washington, öncelikle Türkiye’deki ABD eleştirisini gündem yaparak anlamaya çalışmalı. Sonra da seçilmiş bir alanda nitelikli işbirliğine yönelmeli.

Sözgelimi Washington, FETÖ politikasını gözden geçirerek ilişkilerde yeni bir sayfa açabilir. Kemal Batmaz hakkında paylaşılan bilgiler bu yeni politikanın ilk göstergesi olmalı, devamı gelmeli. Vize gerilimi “yapısal krizi” derinleştirmek yerine somut bir iyileşmenin başlangıcı olmalı.

[Sabah, 10 Ekim 2017]

Etiketler: