Kredi Derecelendirme Kuruluşları Türkiye’den Ne İstiyor?

Ülke derecelendirmesinde az sayıda firmanın oluşturduğu bu oligopol yapı Türkiye'ye not verirken, objektiflikten uzak davranmış, anlık ve spekülatif açıklamalara göre hareket etmiştir.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının (KDK) ülkelere karne dağıttığı döneme girmiş bulunmaktayız. İlk olarak 3 Ekim’de Fitch, sonrasında 21 Kasım’da Standard & Poor’s, 5 Aralık’ta ise Moody’s Türkiye için kredi değerlendirme notlarını açıklayacaklar.

Ülke derecelendirmesinde az sayıda firmanın oluşturduğu bu oligopol yapı Türkiye’ye not verirken, objektiflikten uzak davranmış, anlık ve spekülatif açıklamalara göre hareket etmiştir. Bu da haksız rekabete ve zaten gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki adaletsizliği derinleştiren bir duruma yol açmıştır.

Üstelik, bu kuruluşların ülke ve firma değerlendirmelerinde ciddi yanılmalar ve hatalar vardır. Bunun en çarpıcı örneği 2008 küresel ekonomik krizinde tecrübe edilmişti. Kriz sonrasında iflas eden şirketler, bu kurumlar tarafından kriz öncesinde en yüksek kredi notlarıyla değerlendirilmişlerdi. Ülke ve firma değerlendirmelerinde tutarsızlıkların yaşanması, kredi derecelendirme kuruluşlarının derecelendirmeyle değil de, istediklerini yükseltme, istediklerini de aşağı çekme faaliyetleriyle ilgilendikleri izlenimini oluşturmuştur.

TÜRKİYE’YE KARŞI NEDEN ÖNYARGILI DAVRANIYORLAR?

Türkiye 12 yıldır ekonomide yükselen bir grafik çiziyor, bunu görmezden gelmek, yapısal ekonomik reformlarıyla diğer ülkelerden ayrışmasını gözardı etmek, sürekli olarak Türkiye için negatif bir tablo çizmek, bu kurumların Türkiye’ye olan önyargısını ortaya koyuyor.

Hatta, kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch’in ülkelere verdiği kredi notlarını incelediğimizde, Türkiye’nin Bulgaristan, Namibya, Azerbaycan, Fas, Romanya, Uruguay ve Filipinler’le birlikte en düşük yatırım yapılabilir seviye notu olan ‘BBB-‘ notuna sahip olduğunu görüyoruz.

Ayrıca, bu kuruluşların Türkiye’yi değerlendirme gerekçelerine bakıldığında, asıl amacın derecelendirme değil de sanki muhalefet etme olduğu izlenimi doğuyor. Çünkü ülke ne zaman olumlu bir sürece girse, yapısal sorunlarına yönelik çözüm getirmeye çalışsa veya bölgesel düzeyde bir gelecek planlaması yapsa, KDK’ler siyasi bir parti refleksiyle muhalefet rolünü oynuyorlar ve adeta not düşürmek için pusuda bekliyorlar.

Çünkü, bir ülkenin kredi notu düşük olduğunda ülkenin borçlanma maliyetleri artarken, ülke yabancı fonlardan da mahrum kalıyor. Bu durum ekonomideki diğer değişkenleri de etkiliyor ve doğal olarak yapısal sorunlar çözümsüzlüğe mahkum oluyor.

Diğer yandan, 1990’lı yıllarda ekonomik ve siyasal olarak güçsüz olan Türkiye’nin kaynakları yüksek faiz aracılığıyla kullanılmıştı. Şöyle ki, Türkiye’ye verilen kötü notlar nedeniyle faiz giderlerinin bütçe içindeki payı 2002 yılında yüzde 43,2’ye ulaşmıştı. Bu oran 2013’de yüzde 12,2’ye düşmüştür. Aynı şekilde faiz giderlerinin GSYH’ye oranı 5 kat azalmıştır. Böylelikle faiz giderlerinden mahrum olanların, Türkiye’ye verilen notların aşağı çekilmesiyle elde edeceği kazanç ortadadır.

TÜRKİYE’NİN NOTU NE OLMALI?

Bugün geldiğimiz noktada, güçlü bir siyasi iktidar var. Kamu maliyesindeki güçlü duruşun etkisiyle kamu borcunun GSYH içindeki payının azalması, cari açığın düşme eğilimini devam ettirmesi ve ekonomik büyümenin makul ve sürdürülebilir düzeyde olması Türkiye ekonomisinin ne kadar sağlam olduğunu gösteriyor.

Böyle bir resme bakarken, sırf jeopolitik gerginliklerin artmasını veya FED’in faiz artırma olasılığını bahane ederek Türkiye’nin görünümünu veya notunu indirme

Etiketler: