Koalisyon Dönemlerine Mahkûm Olmak

Koalisyon dönemlerinde, siyasal kırılganlığın artmasından dolayı siyasi partiler sadece diğer partilerle pazarlık yapmamışlardır. Aynı zamanda medya gücünü elinde bulunduran yerleşik sermaye yapıları ya da güçlü sermaye grupları ile de iyi geçinmek zorunda kalmışlardır.

7 Haziran seçiminin ardından, tek parti hükümetini mümkün kılmayan bir sonucun ortaya çıkmasıyla birlikte siyasi tartışmaların merkezine koalisyon hükümeti tartışmaları yerleşti. Hafta içinde arama motorlarında en çok merak edilen kelimelerden birisi koalisyon sözcüğüydü. Ayrıca, internet bilgileri yeterince açıklayıcı olmamış ki, bazı öğretim üyeleri, sosyal medyada kendi öğrencilerine esprili anlatımlarla koalisyon hükümetinin ne demek olduğunu açıklamaya çalıştılar.

Halbuki seçimlerden önce “koalisyoncu cepheyi” oluşturan siyasi analizciler, seçimlerden koalisyon çıkması halinde bir batı Avrupa ülkesi haline geleceğimizi ve uzlaşmacı demokratik siyasetin ülkemize teşrif edeceğini söylemişlerdi. Hatta, daha da ileri giderek Avrupa’nın demokratik ve istikrarlı yapısını, uygulanan uzlaşmacı koalisyon hükümetlerine bağlayıvermişlerdi. Biraz daha ileri gidip, Avrupa’nın siyaset sosyolojisinin Türkiye’ye uymayabileceğini söyleyenleri ise anti-demokratlıkla suçlamışlardı.

Oysa batı Avrupa’da uygulanan koalisyonun ne kadar çağdaş, demokratik ve gelişmiş olduğu Türkiye’de pazarlanırken, İtalya ve İngiltere’de koalisyonla yönetilmenin olumsuzlukları tartışılıyordu. 1948 yılından itibaren 69 farklı hükümetle yönetilen İtalya’da, son 4 yılda 3’ü halk tarafından seçilmemiş olmak üzere 4 hükümet göreve geldi. Çok partili fakat istikrarsız koalisyon yönetimlerinden kurtulmak için geçen ay İtalyan Meclisi bir karar alarak koalisyonları yasakladı. Söz konusu yasa kapsamında, seçimlerden yüzde 40 ve üzeri oy alan partinin, Temsilciler Meclisi’nde 340 sandalyeye sahip olması garanti altına alındı. Herhangi bir partinin bu orana ulaşamaması halinde ise, en çok oyu alan iki parti, ikinci turda yarışacak ve böylece tek parti iktidarı zorunlu olarak mümkün olacak. 

Aynı dönemde, İngiltere’de de yapılacak seçimlerde bir koalisyon hükümetinin çıkma ihtimali yoğun bir şekilde gündem oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ikinci defa koalisyon hükümeti kurulma ve iki partili sistemin sona erme ihtimali, ülkenin dar bölgeli seçim sistemini bu bağlamda tartışmaya açtı. Milliyetçi partilerin oyunun artmasının bu duruma yol açtığını düşünen Başbakan ve Muhafazakar Parti lideri David Cameron, seçimi kazanması halinde İngiltere’nin AB üyeliğini en geç 2017’ye kadar referanduma götüreceği vaadinde bulundu. Seçimin sonuçlanmasının ardından ortaya çıkan tablo ise ülkede bir koalisyon hükümetine ihtiyaç duyulmayacak mahiyetteydi.

Yine Belçika’da koalisyonla yönetilmenin krizleri uzun dönemdir tartışılmaktadır. Örneğin 2010 genel seçimlerinden tam 541 gün sonra, birçok krizli sürecin ardından 6 parti hükümet kurmuştur. 2013 seçimlerinde ise ancak 135 gün sonra partiler uzlaşmaya vararak hükümet kurabilmişlerdir. Dolayısıyla bu örneklerden de kolayca anlaşılabileceği gibi, Türkiye’de koalisyonların kutsanması sadece bugün değil tarihsel olarak da ideolojik ve pragmatik bir tartışmaya tekabül etmektedir.

TÜRKİYE TECRÜBESİ

7 Haziran seçimlerinin ardından tek parti hükümetinin kurulamayacağı ortaya çıkınca, “koalisyoncu cephe” hükümetin hangi partiler arasında kurulması gerektiğine de el attı. Yeni kurulacak koalisyon hükümetinde onlara göre yüzde 41’e yakın oy alan AK Parti yer almamalıydı. Bu bağlamda AK Parti’siz koalisyo

Etiketler: