Kitap | Kuruluşundan Bugüne AK Parti: Toplum

Bu cilt AK Parti'nin iktidarı boyunca toplumsal alanda uygulamaya koyduğu politikaların genel bir değerlendirmesini yapmaktadır. Medya ve siyaset, din ve devlet ilişkileri, eğitim ve göç politikaları, toplumsal güç merkezlerinin yeniden inşası gibi başlıklar ele alınan konulardan bazılarıdır. Kitap, kapsamındaki konularda bütünlüklü bir çerçeve sunarak AK Parti dönemindeki “eşitlenme ve çeşitlenme”yi analiz etmek noktasında iddialıdır.

Dağıtılmış bir imparatorluğun mirasının üzerine ulus devlet kuran Cumhuriyet elitinin önünde çetin bir hedef daha vardı: imparatorluk bakiyesi bir toplumdan bir ulus yaratmak. Bu gaye Batıcı ve pozitivist eğilimleri aşikar olan Kemalist kadrolar için hem bir zaruret hem de ideolojik bir tercihti. Kemalist modernleşme “Batılı, laik, zümresiz, sınıfsız” bir Türk ulusu tahayyülünü toplumun tercihlerini dışlayan bir metotla hayata geçirmeyi seçti. 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesine kadar süren dönemde yukarıdan aşağı modernleşme vasıtasıyla sosyoekonomik bir dönüşüm hedeflendi. Böylesi bir dönüşüm arayışının başarıları- nın yanı sıra kimlik ve din-devlet ilişkileri bağlamında ciddi sorunlar biriktirdiği de ortadadır. Çok partili hayatın getirdiği demokratik siyaset dinamiği bütün vesayet çabalarına rağmen bu sorunların yeni bir olguyla birleşmesini sağladı. 1950’lerde toplumsal taleplerin siyasetçiler eliyle sisteme taşınması bu defa aşağıdan yukarı işleyen bir modernleşme sürecini başlattı. Böylece Türkiye siyaseti hem yukarıdan aşağı modernleşme uygulamalarının tashih edilmesi hem de aşağıdan yukarı modernleşme hamlelerinin kurumsallaşması sancılarını bir arada yaşadı. Uluslararası konjonktürün zorunlulukları ile etkileşen bu çift boyutlu dönüşüm süreci birçok kritik sorunun 1960’lardan 1990’ların sonuna ertelenmesiyle sonuçlandı.

AK Parti’nin iktidara geldiği 2000’li yıllar Kemalist elitin zihnindeki toplum tahayyülünü gerçekleştirmek amacıyla uyguladığı politikaların yarattığı fay hatlarının hepsinin kırıldığı bir dönemdi. Askeri müdahalelere ağır siyasi krizlerin, kötü yönetime de ekonomik krizler ve terörün eşlik ettiği yıllardı. Böylece kuruluşunun üzerinden bir yıl dahi geçmeden 3 Kasım 2002’de tek başına iktidar olan AK Parti hem Kemalist vesayetçi elitin direnci hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarından tevarüs eden toplumsal sorunlarla yüzleşmek durumunda kaldı. On beş yıldır girdiği seçimlerin hepsini kazanması AK Parti’ye tek başına iktidar olma ve Türkiye toplumunu dönüştürme fırsatı verdi. Önce kendi Milli Görüş kökeni ile hesaplaşan AK Parti daha sonra icraatları, dönüşüm iradesi ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset tarzıyla hep odakta oldu. Dönüşüm serüveninde AK Parti Türkiye’yi hem 28 Şubat döneminin siyasi ve ekonomik krizinden çıkardı hem de AB ile tam üyelik müzakerelerine taşıdı. Hem Kemalist vesayetin direncini kırarak muktedir oldu hem de statükoda köklü değişim yapma iradesini gösterdi. 2010 yılına kadar yaşanılan iç krizleri demokratikleşme ve milletin iradesine başvurma yoluyla aşmasını bildi. 2011 yılından sonra ise Arap isyanlarının getirdiği bölgesel kaosun meydan okumaları ile yüzleşmek zorunda kaldı. Özellikle Suriye iç savaşının 2013’te tam bir çıkmaza girmesine paralel olarak Türkiye iç siyaseti de bir türbülansa savruldu. Gezi Parkı Şiddet Eylemleri ile başlayan 17-25 Aralık yargı darbe girişimi, Kobani olayları ve PKK’nın teröre dönmesi ile devam eden ve son olarak 15 Temmuz darbe girişiminde zirve yapan bu türbülans AK Parti’yi güvenlik meselelerine yoğunlaşmak zorunda bıraktı. DEAŞ, PKK ve FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele iç-dış siyasetin birinci önceliğine döndü. Ülkenin saldırı altında olduğu gerçeği toplumun siyasi bilinçlenmesini beraberinde getirdi. Nitekim 15 Temmuz gecesi kanlı darbe girişimine karşı gösterilen direniş bu bilinç ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği sayesinde mümkün oldu.

Türkiye’nin “ikinci kurtuluş savaşı” verdiği yönündeki algı ve 16 Nisan 2017 referandumu ile Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi AK Parti lideri Erdoğan’a kurucu bir rolün sorumluluğunu yükledi. Bu sorumluluk hem Cumhuriyet’in kazanımlarının korunması hem de kurumların demokratik bir dönüşüme uğratılmasını ifade etmektedir. Böylece Erdoğan değişim ile direnci sentezleyen lider olarak öne çıktı. AK Parti’nin sahiplendiği “değişim” cesareti dünya, bölge ve Türkiye siyasetinin mecburiyetlerine bir uyum çabasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karizmatik liderliği ile taşınan değişim hamlesi her şeyden önce AK Parti’nin kendi kadrolarını ve politikalarını yenileyebilmesiyle ilgilidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek gördüğünde kendi hükümetlerinin formüle ettiği politikaları da sil baştan değiştirdi. Yine partisinin güvenlik, eğitim, kültür ve kentleşme alanlarındaki politikalarını en sert kelimelerle kendisi eleştirdi. 2019 seçimlerine giden süreçte de, “Seçmen bizi cezalandırmadan kendimizi yenilemeliyiz” diyerek risk aldı. Erdoğan sorun alanlarını adlandırmak ve bu alanların üzerine gitmekten çekinmedi. AK Parti ve Erdoğan’ın liderliği muhalifleri ve seçmeni sıklıkla şaşırtabilen bir yenilenme kapasitesi sergilemektedir. Bu siyaset tarzının elit kesimlerde anlaşılamadığı görülmektedir. AK Parti değişim yönünde yürüdüğünde “kaotik, tutarsız” bulunmaktadır. Direnç boyutuna geçtiğinde ise “devletçi reflekse girmek”, bir süre daha iktidarda kalma uğruna “sistemle bütünleşmek” ile eleştirilmektedir. Halbuki AK Parti’nin ve Erdoğan’ın krizleri yönetme stratejisi söz konusu sentez ve dinamizminde yatmaktadır. Elinizdeki bu cilt AK Parti’nin iktidarı boyunca toplumsal alanda uygulamaya koyduğu politikaların genel bir değerlendirmesini yapmaktadır. Medya ve siyaset, din ve devlet ilişkileri, eğitim ve göç politikaları, toplumsal güç merkezlerinin yeniden inşası gibi başlıklar ele alınan konulardan bazılarıdır. Kitap, kapsamındaki konularda bütünlüklü bir çerçeve sunarak AK Parti dönemindeki “eşitlenme ve çeşitlenme”yi analiz etmek noktasında iddialıdır. Alanın ilgilileri tarafından dikkatle okunması ve yeni çalışmaların önünü açması dileğiyle…

Etiketler: