Kemalizm nereye? -3-

Kemalizm baştan beri buyurgan, yukarıdan bir tonda var olmaya alıştığı için iliklerine işlemiş olan kibri böyle bir kabullenmeyi ve muhasebeyi zorlaştırdı.

Kemalizm’in öfkeli ruh halini tasvir ettikten ve Kemalizm’in zayıf da olsa var olan toplumsallığının daha marjinal ideolojiler tarafından nasıl işgal edildiğini tahlil ettikten sonra; kaldığımız yerden Kemalizm için daha sağlıklı bir hayatta kalma şekli var olup olmadığını tartışmaya devam ediyoruz.

Evet, her zaman ikinci bir yol vardır ve Kemalizm için de ikinci bir yol vardı. O da var olanla, gerçekleşenle, başa gelenle kavga etmeyip; görünen gerçeği kabullenerek, ona göre vaziyet almaktı.

Kemalizm artık hormonlu büyüklüğünü ve gücünü kaybettiğini, 2000’li yılların başında beklentileri, tercihleri ve alışkanlıkları farklılaşan Türk toplumunu artık eskisi gibi kontrol altında tutamayacağını, kendi tuttuğu yolun Türkler’in kahir ekseriyeti tarafından paylaşılmadığını anlayarak bir muhasebe yapmalı ve yeni duruma göre vaziyet almalıydı.

Daha açık ifade edersek Kemalizm yenilgiyi kabul etmeli, yeni hal ve durumda nasıl var olacağının muhasebesini yapmaya başlamalıydı.

Yenilgiyi kabul edip yeni halin muhasebesini yapmak, bir siyasi toplumsal hareket için çok kolay olmasa da imkânsız değildir.

Üstelik Kemalizm bu aşamaya geldiğinde önünde daha önce bu muhasebeyi yapmış bir örnek de bulunuyordu.

Muhafazakâr-dindar Türklerin Milli Görüş tecrübesinden sonra Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yaptıkları tam olarak buydu ve Kemalizm’e güzel bir örnek teşkil ediyordu.

90’ların sonundaki sıkıntılı, eziyet ve meşakkat dolu kısa iktidar tecrübesinden sonra muhafazakardindar Türkler Milli Görüş ideolojisinin geleneksel kodları içerisinde kalarak toplumsallaşamayacaklarını, karşılarına çıkan siyasi engelleri aşamayacaklarını tahlil ettiler

Siyasi ideolojilerini Türk toplumunun farklılaşan tercihlerine göre yeniden üreterek AK Parti neticesini ortaya koydular.

Kemalizm ise aynı tercihi yapma noktasına geldiğinde anne babasının ısrarına rağmen yaramazlık yapmaya devam edip ağaçtan düştükten sonra mağlubiyetini ‘acımadı ki, acımadı ki’ diye bastırmaya çalışan bir çocuk gibi davrandı.

2002’de AK Parti’nin iktidarına verdikleri ilk tepki ret ve inkâr oldu. AK Parti’nin sandıktan tek başına iktidar olarak çıktığını ancak ülkeyi yönetemeyeceğini sayıklamaya başladılar.

AK Parti ülkeyi yönettikçe ret ve inkâr, tehdide dönüştü.

Nihayetinde ordudaki etkinliklerini kullanarak mızıkçılık yapmaya da yeltendiler ama başarılı olamadılar.

Tam bu noktada eldeki bütün enstrümanları kullanmalarına rağmen netice elde edemediklerini anlayıp, hareket ve düşünce tarzlarını değiştirmeye, var olanla yüzleşmeye, kendilerini yeni hale ve duruma göre güncellemeye çalışmaları gerekiyordu.

Ancak bu yüzleşme aynı zamanda yenilgiyi kabul etmek anlamına geliyordu.

Kemalizm ise baştan beri buyurgan, yukarıdan bir tonda var olmaya alıştığı için iliklerine işlemiş olan kibri böyle bir kabullenmeyi ve muhasebeyi zorlaştırdı.

Neticede Kemalizm bir kısır döngüye girdi. İşe yaramamış, netice vermemiş ve üstelik gayrimeşru olan enstrümanları her seferinde ‘bu sefer olacak’ ümidiyle tekrar tekrar devreye sokmaya çalıştı.

‘Bu sefer’ de olmayınca bir dahaki sefere hırçınlığı arttı.

Örneğin her seçim öncesinde kamuoyu araştırmalarının söylediğinin aksine AK Parti’nin ‘bu sefer’ kaybedeceğine kendilerini inandırdılar.

AK Parti yine kaybetmeyince gerçekle yüzleşmek yerine ‘seçime hile karıştı’ yalanının arkasına saklandılar.

Yeni Türkiye’de Kemalizm’e de yer olmalı ve var. Ancak Kemalizm’in Yeni Türkiye’de var olabilmesi için önce Türkiye’nin değiştiğini, eski Türkiye’nin mazide kaldığını kabul etmesi gerekiyor.

[Takvim, 3 Eylül 2017]

Etiketler: