Perspektif: İsrail Seçimleri: Yeni Aktörler, Eski Sorunlar

Yeni Knesset'te daha zayıf bir Netanyahu, cesaretlenmiş bir Bennett, iyimser bir Lapid, savunmacı bir Şas, daha aktif bir Meretz ve İşçi Partisi, ayakta kalmaya çalışan bir Livni ve tükenen bir Mofaz izleyeceğiz.

Bir “erken seçimler ülkesi” olan İsrail, 22 Ocak 2013 tarihinde sandık başına gitti. 2009 yılındaki seçimlerden Kadima’nın ardından ikinci parti olarak çıkan Likud Partisi, Benyamin Netanyahu liderliğinde İsrail’in 32. Hükümetini kurmuş ve Arap Baharı sebebiyle siyasi istikrarsızlıkların yoğun olarak yaşandığı bir dönemde nispeten istikrarlı bir iktidara sahip olmuştu. Likud, Siyonist aşırı sağcı İsrael Beytenu, Ultra-Ortodoks Şas, Ultra-milliyetçi ve dindar Siyonist HaBayt HaYahudi ve Siyonist-sol (artarak merkez partiye dönüşen) İşçi Partisi ile birlikte hükümeti kurmuş, sonrasında Ultra-Ortodoks Birleşik Tevrat Yahudiliği Partisi de ittifaka katılmıştı.

Netanyahu hükümetini oluşturan bu ittifak; hem ABD’ye hem de Filistinlilere karşı tavizsiz pozisyonuyla “güçlü” lider imajı veren Netanyahu, ırkçı ve yayılmacı görüşleriyle tanınan Avigdor Lieberman ve Batı ile yakın ilişkileri ve askeri kariyeri sebebiyle Savunma Bakanlığı pozisyonu için ilk akla gelen isimler arasında yer alan Ehud Barak tarafından domine edilmişti.

İlerleyen süreçte, İsrail’in çeşitli şehirlerinde yapılan ve Tel Aviv’de yaklaşık 500,000 İsrailli’nin katıldığı “sosyal adalet” gösterileri, Gilat Şalit takası, Ultra-Ortodoksların askerlik hizmetlerini düzenleyen Tal Yasası tartışmaları, Ultra-Ortodoks-laik çekişmesi ve Arap vatandaşlar ve “devlete sadakat” tartışmaları İsrail’in iç siyasetinde ana gündem maddeleri oldu. Dış politikada ise İran ve Filistin meselesi güncelliğini hükümetin görev süresi boyunca korudu. İsrail, İran’a saldırı fikrini uluslararası toplumda sıcak tutmaya çalışırken, seçim sürecinde giriştiği Gazze saldırısıyla şimşekleri üzerine çekti; Filistin’in BM’ye tam üye olmasını engellemesine rağmen BM Genel Kurulu’nda Filistin’e üye olmayan gözlemci devlet statüsünün verilmesini ise engelleyemedi.

Bu süreçte, uluslararası kamuoyundan yönelen tüm tepkilere rağmen Gazze ablukasını devam ettiren İsrail hükümetinin, 31 Mayıs 2010’da gerçekleştirdiği Mavi Marmara saldırısı ve İsrael Beytenu kontrolündeki dışişleri bakanlığının imza attığı diplomatik gaflar sebebiyle Türkiye ile olan diplomatik ilişkiler kesildi. Hükümet aradan geçen yaklaşık 2,5 yıllık süre zarfında ise Türkiye’nin, ilişkilerin normalleşmesini sağlayacak taleplerini yerine getirmedi.

Sadece Türkiye ile değil, İsrail’in geleneksel destekçisi ABD ile de sorunlar yaşayan Netanyahu hükümeti, önce Joe Biden’ın ABD’nin Yahudi yerleşimlerinin inşasının dondurulmasını istediği bir ortamda gerçekleşen ziyareti esnasında yeni yerleşimlerin inşasını açıklamak yoluyla Obama yönetimini karşısına aldı. Ardından ise Netanyahu, Washington DC ziyareti sırasında ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmayla Obama karşısında bir nevi güç gösterisi yaptı. Son olarak da ABD başkanlık seçimleri öncesinde yaptığı açıklamalar ve Gazze saldırısı, Netanyahu’nun Obama’yı zor durumda bırakma çabası olarak yorumlandı.

Etiketler: