İslam Karşıtlığı ve Özgürlüğün İnanç Sınırları

Charlie Hebdo saldırısı sadece Avrupa'daki İslam düşmanlığını değil, bizdeki İslamofobiyi de gündeme getirdi.

Zerclaer’li Thomas, Alman milletini uyarıyordu: “Alman yurdu! Senin vakarını çok seven bu yabancıya, Misafirperver bir ev sahibesi gibi; Hoş geldin de!”

PEGİDA hareketinin ortaya çıktığı Almanya’nın Saksonya Eyaleti’nin başkenti Dresden’de Halit İdris Bahray isimli 20 yaşındaki genç, sığınmacı yurdu olan evinin önünde bıçaklanarak öldürüldü. Mülteci karşıtı söylemlerin paylaşıldığı PEGİDA gösterileri sonrasında mülteci bir gencin ölü bulunması ırkçı bir cinayet olarak görülürken, Dresden polisinin ilk açıklamasında göçmen gencin bıçaklanarak öldürülmesinin bilinmesine rağmen ‘intihar’ denilmesi kamuoyunda tepkilere neden oldu. PEGİDA hareketi ilk çıktığında bu hareket ve türevlerinin ayrımcı bir dille kalmayıp insanlara maddi manevi zarar vereceğini söylemek felaket tellallığı oluyordu; Almanya’nın bu olaylara ilişkin önlemler alması için uyarılarda bulunulmasına rağmen, İslamofobik suçluların Holocaust yahut Auschwitz örneklerindeki gibi kitleselleşmesi mi gerekiyordu? Şu anda, tarihe eklenecek olası yeni utançlar karşısında tarihinden gerçekten hiç ders almamış bir Almanya ile karşı karşıyayız. PEGİDA, manifestosunda gettolaşmaya, ve radikal dini yapılanmalara karşı olduğunu belirtse de yine aynı manifestoda yer alan Almanya’nın Yahudi ve Hıristiyan kültürünün korunmasına dair şerhi eurocentric ve etnosantrik İslam algısını ve düşmanlığını gözler önüne seriyor. ‘Patriotische Europäer gegen die İslamisierung des Abendlandes’ isminde geçen ‘Abendland’ kelimesi bu maddenin tarihsel ve zihni yapısını özetliyor. Bu kelimelerin kökeni itibariyle çok eskilere uzanan Doğu-Batı ayrışması için kullanılmaya başlandığı biliniyor. ‘Abenland’ kelimesini Avrupalılar Ortaçağ’da Antik Yunan’ın, Romalıların ve Hıristiyanlığın getirdiği yeniliklerden oluşan coğrafya ve kültür için kullanıyor. Güneşin battığı yer ya da akşam güneşi olarak Batı tasviri için kullanılsa da, ‘Abenland’ PEGİDA özelinde Hıristiyan Yahudi Avrupa’nın “ilerici, dışa açık” yönünü temsil ediyor. ‘Morgenland’ ise sabah ve güneşin doğduğu yer bağlamında, Doğu’yu, Doğuluları ve İslam’ı “eğitilmemiş ve içe kapanık” olarak temsil ediyor. ‘Morgenland’ sabah ülkesi, ‘Abendland’ ise akşam ülkesi, bu da Doğu ve ile Batı arasındaki farklılığı ifade ediyor. Yani Batı’nın ötekisi Doğu, Hıristiyan-Yahudi ittifakının ötekisi ise Müslüman. Batı’nın üstünlüğüne işaret etmek üzere farklı şehirlerde ‘Abendspaziergang’ yani ‘akşam yürüyüşleri’ düzenleyen bir grubun ortaya çıkması Batı’da yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı endişelerini beraberinde getiriyor. Bu durum Hıristiyan Batı değerlerini (Abendland) savunduğunu ileri süren ırkçı faşistlerle Müslümanları karşı karşıya getiriyor.

PEGİDA hareketi, hangi dinden olursa olsun dini ya da siyasi radikalizme karşı olduklarını ve “Hıristiyan-Yahudi hâkimiyetindeki Batı kültürünü koruma hakkı” çerçevesinde, kendi kültürel normlarını koruyarak yerel topluma entegre olmayan göçmen topluluklarının oluşturduğu paralel toplum yapılanmasına karşı yürüdüklerini iddia ediyor. PEGİDA’nın isminde de yer aldığı üzere, Batı’nın İslamlaşmasına ilişkin bir paranoya hali katılımcıların zihin dünyalarını belirlemekte. PEGİDA, “İslam’a değil, Batının İslamlaşmasına”, “savaş ülkelerinden gelen sığınmacılara değil, ekonomik göçmenlere” karşı olduğunu iddia ederek, Müslüman göçmenleri kültürlerini ve işlerini ellerinden almakla suçluyor. “Aşırı İslam” örgütlerine karşılar ve iltica ile sığınma yasalarının sertleşmesini talep ediyorlar. Müslümanlara değil radikal İslamcılara karşı olduklarını söylemelerine rağmen destekçileri mülteci ve sığınmacılara verilen haklardan şikâyetçiler. Almanya ve Avrupa’ya göçün durdurulmasını talep eden PEDİGA’nın, Almanya’nın aşırı sağa en yakın kentlerinden ve aynı zamanda neo- Nazi hareketinin en güçlü olduğu Dresden şehrinde her pazartesi yabancı düşmanı ve İslamofobik söylemlerle düzenlenen gösterilerine katılım gün geçtikçe artıyor ve bununla birlikte karşıt gösteriler de artıyor.

PEGİDA, Almanya’da aşırı sağ söylemin ırkçılığına bir kılıf bulmuş ve bunun üzerinden kitlelere ulaşıyor. Almanya’da faşist eğilimler yıllardır, kültürel bağlarla birbirine bağlı milliyetçi ve organik bir toplum inşa etme isteği olarak okundu. Naziler tarafından da kullanılan, ırki bir birlik ve kolektif bir misyon içeren halk (Volk) ve anavatan kavramları PEGİDA gösterilerinde de ön plana çıkıyor. Bu duruma, yeni bir faşizm demekten ziyade mevcut faşizmin tekrar canlanması diyebiliriz çünkü durgunluk yaşayan ırkçı hareketler zamanla hız kazanıp doğal olarak faşizme dönüşebiliyor.

‘HIRİSTİYAN TERÖRÜ’ DENİYOR MU?

PEGİDA, kendisini Neo-Naziler gibi görmüyor, aynı simgeleri ve söylemleri kullanmıyor. PEGİDA’ya göre, Neo-Nazi olarak nitelendirilen aşırı sağcı Ulusal Demokratik Parti (NDP) ve sağcı milliyetçi Almanya için Alternatif (AFD) Partisi, tehdit edilmiş hissettikleri için protestolarda birleşiyor. PEGİDA’nın alt oluşumlarındaki organizatörler arasında Pro NRW veya Pax Europa gibi ırkçı, İslam ve yabancı düşmanı yerel hareket veya partilerin liderleri de var. Dresden’in başkenti olduğu Saksonya eyaletinde 2014 yılında düzenlenen eyalet parlamentosu seçimlerinde yüzde 9,7 oranında oy alan AFD, PEGİDA’yla birçok ortak nokta bulunduğunu belirtse de, birleşmelerine yönelik bir açıklamada bulunmadı. Tüm bu oluşumların yanı sıra, yeri geldiğinde, özellikle “Hıristiyan” demokrat, birçok politikacı İslam düşmanlığı konusunda aşırı sağcıları aratmıyor.

Almanya’daki neo-Nazilerin camilere yönelik sistematik saldırıları da sürüyor. Son dönemde camilere ve göçmen kökenlilere yönelik fiili saldırıların artmasında PEGİDA eylemlerinin de etkili olduğu öne sürülüyor. Son olarak, Dormagen kentinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne bağlı Süleymaniye Camisi ırkçı saldırıya maruz kaldı. Caminin duvarlarına “Yaşasın Hitler, yaşasın NSU”, “Almanya’da İslam batsın” ve “Toplama kampına gönderileceksiniz” gibi ırkçı ifadeler yazıldı, Nazilerin sembolü çok sayıda gamalı haç çizildi.

Almanya’daki Müslümanlar, 82 milyonluk ülke nüfusunda 4,026,000 gibi bir rakamla nüfusun yüzde 5’ini oluşturuyor ve en büyük azınlık grubu, sadece PEDİGA ya da Neo-Naziler tarafından değil, toplumun dikkate değer bir kesimi tarafından siyasi ve ekonomik anlamda tehlike olarak görülüyor. Pew’in yaptığı bir ankete göre, Almanların yaklaşık üçte biri ülkelerindeki Müslümanlara olumsuz bakıyor, ki bu Fransa ve İngiltere’ye kıyasla yüksek bir oran. Alman halkının yüzde 29’u, göçmenlerin iş fırsatlarını kaparak ve sosyal yardımlardan faydalanarak ülkenin sırtına bir yük olduğunu düşünüyor. Avrupa’da İslam karşıtlığının hızla arttığı bugünlerde kamuoyunun gündemini Almanya özelinde PEGİDA meşgul ederken Fransa’da Charlie Hebdo dergisine 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırı meydana geldi. Bu saldırı Avrupa’da mevcut İslamofobi’nin artmasına sebep olmuş ve Almanya’da ortaya çıkan PEGİDA’nın Fransa versiyonun da bu saldırılardan sonra faaliyete girme ihtimali gündeme gelmiştir. Saldırının hemen ertesinde 2 camiye saldırı olması, Almanya ve Fransa’daki milliyetçilerin bütün camileri yakacaklarını açıklamaları, hemen o gün Twitter’da “#killallmuslims” hashtaginin 15 dakikada 2. sıraya yükselmesi ve nefret içerikli faşist paylaşımların yapılması Müslümanları rencide etmiştir.

Charlie Hebdo saldırısı sadece Avrupa’daki İslam düşmanlığını değil, bizdeki İslamofobi’yi de tekrar gündeme getirmiştir. Charlie Hebdo’nun kurucularından Henri Roussel, saldırıda hayatını kaybeden Genel Yayın Yönetmeni Patrick Charbonnier’i provokatif karikatürlerle kendisi dahil 12 kişinin ölümüne neden olduğunu iddia etmesine rağmen Türkiye özelinde de “Je Suis Charlie” eylemlerinin yapılması ve Cumhuriyet Gazetesinde mezkur karikatürlerin yayınlanması ve sahiplenilmesi Türkiye’de Müslümanları incitmiştir.

Bu olayın yaşandığı gün ve önceki günde Irak’ta tam 83 kişi, Yemen’de 38 kişi, Suriye’de 23 kişi, Afganistan’da 18 kişi, Nijerya’da Boko Haram örgütünün de bir kasabayı basarak 2000 kişiyi katledildi. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de daha ilk günden saldırıyı yapanları kesin bir dille telin etmesine karşın, İslam coğrafyasında öldürülen 12 milyon Müslüman’a ses çıkarmayanları 12 kişi için düzenledikleri gösterileri ibretle izlediğini belirtmesi linç girişimine neden olmuştur. “Hangi İslam”, “Gerçek İslam” tartışmaları yapılırken sadece gösteri yapan ve şiddete başvurmayan 4000 kişiyi bir günde katleden Mısır’ın darbecisi Sisi darbe yaparken El-Ezher ekibiyle “İslam’da Reform Yapılsın” demeçleri vermeye başlamıştır. Türkiye’deki İslamofobikler,  Görmez’den belki de böyle bir hareket beklerken Papa karikatür olaylarının düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini ve ifade özgürlüğünün de bir sınırı olduğunu belirtmiştir. Nasıl ki Breveik’in gerçekleştirdiği katliamdan Hıristiyanlar mesul değil ve Breveik Hıristiyan bir terörist değil ise bu katliamdan da Müslümanlar sorumlu değildir. Özellikle Türkiye kökenli göçmenler için değil İslam düşmanlığı üzerinden geliştirilen ırkçılığa karşı verilen mücadelenin saflarında yer almak, gerek PEGİDA gerekse mevcut İslamofobi ile ortak mücadeleyi büyütüp her türlü ırkçılığı püskürtmek, birlikte yaşam konusunda atılan adımları geliştirmek 2015’in en önemli hedefleri arasında yer almalıdır. Buna fırsat vermeme adına, Avrupa’da PEGİDA gibi ırkçı hareketlerin ve Charlie Hebdo katliamının yükselteceği İslamofobi’ye rağmen, her ne kadar insanlık onuruna yakışmayan şartlarda hayatlarını devam ettirmeye çalışsalar da, Avrupalı Müslümanların bu tür oyunlara alet olmadan aleyhlerine olabilecek tuzaklara düşmemeleri gerekir.

[Star Açık Görüş, 18 Ocak 2015]

Etiketler: