İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) olarak bilinen oluşumun kuruluş tarihi 1969. Bu tarihten 42 yıl sonra ise, yani yaklaşık yarım asır sonra, grubun adı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) olarak değiştirildi.
İslam İşbirliği Teşkilatı, hali hazırda dört kıtadan 57 üyesi bulunan önemli bir organizasyon. Dile kolay, 4 kıtadan ülkenin yer aldığı bir platformdan söz ediyoruz. Bu özelliğiyle Birleşmiş Milletler Örgütü'nden sonra dünyadaki en kapsamlı ve geniş katılımlı hükümetler arası teşkilat olarak öne çıkıyor.
Üye ülkelerin ekonomik ve sosyal özelliklerine bakıldığında, ekonomik kalkınma, nüfus, sahip olunan kaynaklar bakımından hem birbirinden farklılar, hem de bu farklılıkların oluşturduğu güçlü bir potansiyelleri var.
Örneğin Türkiye, Suudi Arabistan ve Endonezya gibi G20 ülkeleri de bu platformda bulunuyor, dünyadaki enerji kaynaklarını elinde bulunduran Azerbaycan, Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Katar, Irak ve Türkmenistan da yer alıyor. Bir de tabi dünyanın yeni gözde ülkeleri haline gelen Afrika ülkeleri var.
Ancak, bu ülkeler tüm sosyal, ekonomik ve siyasi farklılıklarına ve birçok konuda birbirinden ayrışmasına rağmen, bu ülkelerin ortak ve çok güçlü bir ortak özelliği var: İslam ülkesi veya toplumları olmak.
Peki, sahip oldukları farklılıkların sağladığı geniş bir ağa sahip olan İİT, gerçekte dünya ekonomisinde ve siyasetinde ne kadar etkili?
Ä°Ä°T NEDEN BÄ°R EKONOMÄ°K ENTEGRESYON PROJESÄ° OLAMIYOR?
İslam İşbirliği Teşkilatı, isminden de anlaşılacağı gibi bir konferans teşkilatında öte, İslam ülkeleri arasındaki işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan bir platform.42 yıl sonra isim değişikliğine gidilmesinin, oluşumun siyasi ve ekonomik konularda etki gücünü artırma amacıyla ilgili olduğu söylenebilir. Üye ülkelerin birbiriyle etkileşiminin artırılarak, yeni bir vizyonla İslam ülkeleri ve toplumları için daha iyi bir yaşam amaçlanıyor. Nihai hedef ise, İİT üyesi olan ülkelerin ticari ve ekonomik aktivitelerini güçlendirerek, küresel ekonomide söz sahibi olmasını sağlamak.
Ancak, beklenen etkinin gösterildiği konusunda pek de iyimser bir tablodan bahsedemeyiz. Çünkü, işbirliği dendiği zaman birçok alandaki işbirliğinden söz edilebilir, ama işbirliğinin nihai amacı ülkeler arasında entegrasyonun kurulması. Şu aşamada İİT, bir entegrasyon yapısından ne yazık ki uzak.
İktisat teorisinde herhangi bir ekonomik entegrasyonun başarılı olması için geçmesi gereken aşamalar var. Bunlar sırasıyla, Serbest Ticaret Bölgesi, Gümrük Birliği, Ortak Pazar, İktisadi Birlik ve Siyasi Birlik.
İİT, kurulduğu 1969 yılından beri halen ekonomik entegrasyon sürecinin ilk aşaması olan Serbest Ticaret aşamasındaysa, 47 yıldır halen bir sonraki aşamaya geçememişse, yapacak çok şey var demektir. Hedef İslam ülkeleri ve Müslüman toplumları için bütünleştirici ve güçlü bir sistem kurmaksa, bu hedefin gerçekleşmesi için uygulama ve reformların daha gerçekçi ve etkili olması gerekir.
Aslında İİT bünyesinde komiteler, destekleyici kurumlar, enstitüler ve İslam Kalkınma Bankası gibi uzman kurumlar bulunmakta. Sorun bu kurumların işlevselliğini artıracak mekanizmanın kurulmayışında.
Ayrıca, kurumsal altyapısının ve mevcut nitelikli personelinin yanı sıra İİT'nin gücünü artırması için konjonktür de elverişli. Küresel ekonominin yavaşladığı, güç dengesinin gelişmekte olan ve Müslüman ülkelere doğru kaydığı bu dönemde, İİT etkili olduğu alanı rahatlıkla genişletebilir.
Neden İİT de, Avrupa Birliği gibi bir entegrasyon olmasın?
Bu durumda akla gelen soru şu: Hem kurumsal işleyişinin, hem de küresel ekonomik şartların İİT lehine olduğu bu süreç iyi değerlendirilemez mi?
13. Ä°SLAM ZÄ°RVESÄ°
Bu hafta İstanbul'da düzenlenecek olan 13. İslam Zirvesi, platformun entegrasyona dönüşmesi yolunda hangi sorunların olduğunun, çözüm önerilerinin ve reformların ele alınacağı bir fırsat.Ayrıca, özellikle Batı ülkelerinde İslam ve Müslüman karşıtlığının arttığı böyle bir dönemde, İslam coğrafyasındaki ülke ve toplumların kendilerini ifade edebilecekleri bir ortam da sunulmuş olacak. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerektiği gibi, mesajların uygulamaya geçirilmesi de elzem.
En önemlisi de, İİT kapsamındaki ülkelerin çoğunun gelişmekte ve azgelişmiş olduğu ve gelir adaletsizliğinin yaşandığı ve seslerinin fazla çıkmadığı bu düzende, İslam ülkelerinin sesi olması açısından İİT gibi kurumlara çok fazla sorumluluk düştüğü unutulmamalı.
[Yeni Åžafak, 11 Nisan 2016].