Irkçılık Yaparak Anti-Semitizmle Mücadele Edilmez!

"Yeni Yahudi Aleyhtarlığına karşı çağrı" adı altında yayınlanan ve Avrupa'daki anti-semitizmden sadece Müslümanları sorumlu tutan bu çağrı basmakalıp bir çok önyargılarla dolu olmasının yanı sıra sakat bir mantıktan hareket ediyor. Zira bu manifesto bir ırkçılık türü olan anti semitizm ile mücadele etmek adına başka bir ırkçılık türü olan islamofobiyi kullanmakta.

Fransa’nın meşhur gazetelerinden sağcı Le Parisiende 22 Nisan 2018 tarihinde 1992-2009 yılları arasında islamofobik karikatürleriyle bilinen Charlie Hebdo‘nun haber editörlüğü ve yöneticiliğini yapmış olan Philippe Val tarafından bir manifesto yayınlandı. “Yeni Yahudi Aleyhtarlığına karşı çağrı” (Appel des 300 contre le nouvel antisémitisme) adı altında yayınlanan ve Avrupa’daki anti-semitizmden sadece Müslümanları sorumlu tutan bu çağrı basmakalıp bir çok önyargılarla dolu olmasının yanı sıra sakat bir mantıktan hareket ediyor. Zira bu manifesto bir ırkçılık türü olan anti semitizm ile mücadele etmek adına başka bir ırkçılık türü olan islamofobiyi kullanmakta.

Müslümanlara karşı düşmanlığı ile bilinen Philip Val 2006 yılında Charlie Hebdo’nun editörlüğünü yaptığı sırada Hz. Muhammed’i bomba şeklinde sarık giyen biri olarak gösteren karikatürleri basın ve ifade özgürlüğü maskesi altında yayınlayarak büyük bir provokasyona imza atmıştı. Türkiye’de militan laikliği savunan bazı din düşmanları gibi aşırı bir laiklik uygulamasını savunan Vals başörtüsü yasaklarını desteklemekle kalmamış Fransadaki islamofobiyi eleştiren Fransız entellektüellerini Nazilerle işbirliği yapan Fransız “işbirlikçilere” benzetmiştir.

Manifesto temelde bugün İslam dünyasından gelen Müslüman göçmenlerle Avrupaya ithal edilen yeni bir anti semitizmle karşı karşıya olunduğunu ve bununla mücadele etmek için Kur’an’ın bazı ayetlerinin değiştirilmesi çağrısı yapmakta. Bu iddia anti semitizmin tarihini ve bugün Avrupadaki anti semitik saldırıların çoğunluğunun müslümanları da hedef alan aşırı sağcılar tarafından gerçekleştirildiğini açıkça görmezden gelmekte. Böylece bir önceki yazımda belirttiğim gibi Avrupa’nın da günahlarını Müslümanların üzerine yükleyerek Müslümanları Avrupa’nın yeni günah keçisi haline getirmekte.

Manifestoyu imzalayan 300 ünlü aydın, artist ve siyasetçi arasında Avrupa’nın eski günah keçisi olan bazı Yahudilerin olması ise açıkça utanç verici. Hatta bunların arasında anti-semitizm çalışmaları konusunda meşhur bir akademisyen bile bulanmakta. Halbuki anti-semitizm çalışmalarının da gösterdiği üzere tarihsel olarak Avrupa’da anti semitiklerin temel argümanı Talmud’un Yahudi olmayanlara ve Hristiyanlara karşı şidddet içerdiği, ahlaksızlık öğrettiği ve bundan dolayı içeriğinin değişmesi gerektiği ile ilgili iddiadır. Bu örnek bize anti-semitizmle mücadele ettiğini iddia edenlerin Yahudi düşmanları ile aynı mantıktan hareket ettiğini açıkça gösteriyor.

Diğer taraftan manifesto açıkça Siyonizm karşıtlığını anti-semitizm ile bir tutmaktadır. Halbuki kolonyal bir proje olan Siyonizme karşı Filistin halkının hakları için mücadele etmek hiç bir zaman temelden tüm Yahudilerden nefret etmek olan anti semitizmle bir tutulamaz. Zira İslam dünyasının tarihi pratiği Yahudiler ve Hristiyanlara yönelik böyle bir nefretin İslam dünyasında yaygın olmadığını bize açıkça gösteriyor. Buradan hareketle İslam dünyasındaki anti-semitizm ile Avrupa’daki anti-semitizmin aynı tarihe sahip olduğunu iddia eden bu manifesto açıkça tarihi ve güncel gerçekleri çarpıtmaktadır.

Bugün İslam dünyasında ve Müslümanlar arasında zaman zaman görülen anti-semitizmin temel kaynağı İslam dini olmaktan ziyade İslam dünyasının içinde bulunduğu siyasi ve toplumsal şartlardır. Geleneksel yapıları çöken ve bir kaos içinde bulunan İslam dünyasında DEAŞ, El Kaide vb gruplar maalesef herhengi bir metodolojiye tabi olmadan ve gelenekten kopuk bir biçimde Kur’an ayetlerini istedikleri gibi yorumlayarak İslamın cevaz vermediği kör bir şidddete ve teröre yönelmişlerdir. Bu şiddetin hedefinde sadece Yahudiler ve Hristiyanlar değil aynı zamanda Müslümanlar da bulunmaktadır.

Dolayısıyla anti-semitizmle mücadele etmek için Kur’an’ın içeriğini değiştirmek çağrısı mevcut sorunların çözümüne bir katkı yapan bir çağrı olmaktan ziyade absürt, ırkçı ve islamofobik bir çağrıdır ve ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Fakat konunun bu şekilde tartışılıyor olması, bu ırkçı taleplerin normalleşmesi Avrupa’da İslam düşmanlığının geldiği boyutu göstermesi açısından endişe vericidir.

[Fikriyat, 12 Mayıs 2018]

Etiketler: