Pakistan’ın son günlerde yaşadığı karışıklıklar Başbakan İmran Han’ın 10 Nisan’da görevden alınmasıyla sonuçlandı. Böylece Han güvensizlik oyu neticesinde görevden ayrılan ilk Pakistan başbakanı oldu. Pakistan’daki siyasi durum geçen hafta Meclis başkan yardımcısının Başbakan İmran Han’ı hedef alan güvensizlik oylaması talebine engel olması ve Han’ın talebi üzerine Meclisin feshedilmesinden olumsuz etkilenmişti.
Pakistan’daki siyasi durum halen istikrara kavuşmamış olsa da yeni hükümetin yakında kurulması beklenmektedir. Ancak bu aşamada mevcut krizin sebepleri ve Han’ın görevden alınmasının bu ülke açısından mahiyetini anlamak önemlidir. Bu kapsamda Türkiye’den ve Pakistan’dan uzmanlar son gelişmeleri ve bunların hem Pakistan hem de bölge ve dünya açısından muhtemel etkilerini değerlendirdi.Hazırlayan Gloria Shkurti Özdemir
Uzmanlar Amina Han Waqas Sajjad Gürol Baba Hajira Maryam Riyaz ul Khaliq Nazmul Islam Waqar Badshah
Amina Han Afganistan, Ortadoğu ve Afrika Merkezi (CAMEA), Stratejik Araştırmalar Merkezi (ISSI) | |
Waqas Sajjad Yönetim ve Teknoloji Üniversitesi |
Son aylarda yaşanan siyasi karışıklıklar, Han’ın orduyla sorunlu ilişkilere sahip olması ve Mecliste desteğine ihtiyaç duyduğu muhalefet liderlerine yönelik ifadeleri gibi faktörler nedeniyle derinleşmişti. 8 Mart 2022’de muhalefetin güvensizlik oylaması talebinde bulunması üzerine bir kez daha suçlamalar ve komplolar gündeme geldi. Hükümet, bazı üyelerin partiden ayrılarak muhalefetle ittifak kurmasına rağmen iktidarda kalmaya kararlıydı. Aslında 3 Nisan’da gerçekleşmesi planlanan güvensizlik oylaması Başbakan Han’ın Meclisi fesh etmesiyle engellendi. Bu karar ülkede şaşkınlığa yol açarken yasa dışı ve Anayasa’ya aykırı bir hamle olarak görüldü. Bu eşi benzeri görülmemiş hareketten birkaç gün önce de Han ve partisinin liderleri, muhalefeti hükümeti devirmek için yabancıların kurduğu bir komplonun parçası olmakla itham etmişti. Han’ın söz konusu ülkenin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olduğunu ima etmesi de dış politika çevrelerinde bu sözlerin Pakistan-ABD ilişkilerine nasıl etki edeceği endişesini doğurdu.
Pakistan devlet başkanı –başbakanın tavsiyesi üzerine– 3 Nisan’da Meclisi fesh edip seçim kararı aldığında ülkenin tarihindeki en ciddi siyasi ve anayasal krizlerden biriyle karşı karşıya olduğu düşünüldü. Muhalefetin (ve hukukçuların) güvensizlik oylamasının engellenmesini yasa dışı bir eylem olarak değerlendirmesi dolayısıyla konu Yüksek Mahkemeye taşındı. Mahkeme ise 7 Nisan’da söz konusu kararın Anayasa’ya aykırı olduğuna hükmetti. Meclisin yeniden çalışmalarına başlamasıyla birlikte Yüksek Mahkemenin kararına destek veren muhalefet partileri, oylamanın 9 Nisan’da yapılması için hazırlıklara başladı. Bu sırada bazı yorumcular Mecliste güvenoyu almasını sağlayacak çoğunluktan mahrum olduğu düşünülen Han’ın oylamadan önce başbakanlıktan istifa edebileceğini savunuyordu.
9 Nisan’da haftalardır devam eden siyasi mücadeleler dramatik bir şekilde neticelendi. Böylece muhtemelen yeni siyasi kaygılar dönemi başladı. Oylamayı gün boyunca geciktiren Meclis başkanı ve başkan yardımcısı gece yarısından yalnızca birkaç dakika önce görevlerinden istifa etti. Oylama ise saatlerce süren komplo teorileri ve dedikoduların ardından nihayet yapıldı ve Han’ın görevden alınmasıyla sonuçlandı. Bu sonuç Han’ın iktidarını “Pakistan siyasi tarihinin en karanlık bölümü” olarak gören muhalifler arasında kutlamalar yapılmasına neden oldu.
Han’ın zayıf performansına rağmen PTI partisi (iddia ettiklerine göre) dış müdahalelere karşı çıkarak kitlelerin desteğini kazandı. Ancak partinin kendini yeniden inşa edip edemeyeceği hem büyük ve muhtemelen geri çevrilemez ölçüde kendinden uzaklaştırdığı muhalefet liderleri hem de ordu yönetimiyle ilişki kurup kuramayacağı (veya bunları nasıl yapacağı) zamanla görülecektir. Ayrıca yeni hükümet hızlı sonuç elde etme beklentisiyle karşı karşıya olduğundan yerine ısınmak için pek vakte sahip olmayacaktır.
Mevcut siyasi istikrarsızlık göz önünde bulundurulduğunda Pakistan’ı, bilhassa dolar kurunun hiç görülmemiş seviyelere çıkmasının ekonomiye etkileri gibi sebeplerle zor bir dönemin beklediği söylenebilir. Bu durumun kısa ve uzun vadeli sonuçları olabilecek; yeni hükümet söz konusu olumsuz trendleri tersine çevirecek politikaları uygulama noktasında yetersiz ve isteksiz kalabilecektir.
Pakistan’ın kritik ilişkilere sahip olduğu Çin, Hindistan ve ABD gibi devletler bu ülkede yaşananları yakından takip ediyor. Pakistan’da yaşanan siyasi kriz neticesinde bölgede ciddi bir değişim meydana gelmesi muhtemel değildir. Öte yandan ülkenin mevcut ve muhtemel yöneticilerinin 220 milyon Pakistanlıya olan borcu ise ülkenin çıkarlarını şahsi ve parti çıkarlarının üzerinde tutmaktır. Ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrarsızlık ile siyasi bağlantılar nedeniyle yaşanan ayrılıkların doğası düşünüldüğünde Pakistan’ın uzun bir süre demokrasisini güçlendirmek durumunda olduğu görülmektedir. Hanedan” siyasetinin geri dönmesi bu süreçte belirli bir düzeyde rol oynamalı ve eleştirmenler nezdinde daha önce görülmemiş bir güvenin kazanılmasını sağlamalıdır. Pakistan’ın geleceği buna bağlıdır.
Asya Pasifik bölgesinin stratejik, siyasi ve ekonomik dokusunu son dönemde en ciddi düzeyde belirleyen unsur olan ABD-Çin rekabeti ve bu iki büyük güç ile ayrı ayrı yakın ilişkiler güden bölge devletleri arasındaki etkileşim Pakistan Meclisinin feshedilmesi sürecinde de gündeme gelmektedir.
Pakistan Başbakanı İmran Han’ın talebi üzerine Meclisin feshedilmesi sonrasında meydana gelen krizde ortaya atılan iddialardan bir tanesi ülkenin son dönemde Pekin ile geliştirmiş olduğu ilişkiler olarak belirtiliyor. Bilindiği gibi başta Şangay İşbirliği Örgütü olmak üzere Asya Pasifik bölgesinin pek çok kurumunda Çin’in en yakın ortaklarından biri Rusya Federasyonu. ABD’nin bölgedeki yakın ortaklarından biri ise Hindistan. İmran Han’ın Ukrayna işgali sırasında Rusya’ya uygulanacak yaptırımlara katılmayacağını belirtmesi, Hindistan Başbakanı Narendra Modi’yi Hintli Müslümanlara yönelik tutumundan dolayı eleştirmesi, Çin’den son dönemde denizaltı ve savaş gemileri de dahil olmak üzere üst düzeyde gelişmiş askeri ekipman alınması ve Mart’ın sonunda Pakistan Milli Günü törenlerinde Çin üretimi askeri teçhizatların gösterime çıkarılması İmran Han yönetiminin ABD-Çin rekabetindeki pozisyonunu göstermesi açısından önemli tavırlar olarak karşımıza çıkmakta.
Kısacası tüm bu gelişmeler İmran Han’ı Asya Pasifik’te ABD karşıtı grubun üyesi haline getirerek kendi ifadesiyle hükümetini Washington yönetiminin hedefi haline dönüştürmüş durumda. Hatta Han, Pakistan’ın ABD büyükelçisine ABD’li yetkililerce 7 Mart’ta kendisinin istifasına yönelik bir mektubun dahi iletildiğini belirtmekte. Batılı çevrelerce “komplo teorisi” olarak görülen bu değerlendirmeler, Meclisin feshinin arka planının İmran Han cephesince nasıl algılandığını ortaya koyuyor. Bu algının bir diğer ayağı ise “Batılı güçler” ile ittifak içerisinde olduğu iddia edilen ve hatta Han’ın partisinin üst düzey mensuplarının “vatan hainliği” ile dahi suçladığı muhalefettir. Bu algının halk tarafından da kabul edildiğini gösterebilmek için İmran Han Meclisi feshederek yeniden seçimlerin yapılması çağrısında bulunmuştur.
Bu krizde Pakistan iç siyaseti açısından ele alınması gereken belirleyici unsur ise ordudur. Han’ın gücünün arka planındaki temel olan ordu ile ilişkilerinin özellikle enflasyon, işsizlik, yolsuzluk soruşturmaları ve Pakistan istihbarat teşkilatı yönetimindeki atamalar dolayısıyla açılması başbakanın güç tabanının kaymasındaki neden olarak görülüyor. Hatta Meclisin feshinden bir gün önce Pakistan Genelkurmay Başkanı General Kamar Javed Bajwa’nın Pakistan ile ABD’nin uzun ve sorunsuz bir ilişki yaşadığını belirtmesi de ordunun –en azından başkomutanlığının– dış politika açısından yönelimini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Dolayısıyla seçim sürecinde ordunun tavrının, yeni yönetimin Han’ın liderliğinde kurulup kurulamayacağını da belirleyecek önemli unsurlardan biri olduğunu söylemek mümkündür. Belirleyici diğer bir unsur ise siyasi retoriktir. Han’ın anti-Amerikancı ve antiemperyalist yaklaşımı Pakistan’ın geniş kitlelerince desteklendiğinden hükümetin ABD tarafından özellikle de dış politikada atılan adımlar nedeniyle düşürüldüğü iddiasının toplumun belli kesimlerince kabul edilebileceği de göz önüne alınmalıdır.
Sonuç olarak Pakistan’daki mevcut tablo ülkenin sadece demokrasisinin değil dış politikasının da türbülanslı bir alana girdiğini ve bu alanın çıkışında ülkenin ya ABD-Batı veya Çin-Rusya yeni dünya gruplaşmalarından birine daha fazla yakınlaşacağını göstermektedir.
Yukarı git
Yukarı git
Nazmul Islam Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Pakistan’ın bağımsızlığından bu yana “Pakistan bir yol ayrımında” ifadesi ülkenin birçok zorluğunu anlatmak için kullanılmıştır. Mevcut siyasi çalkantı Pakistan’ın ne hatalarından ders aldığını ne de ilerlemeye hazır olduğunu göstermektedir. İmran Han’ın 2018’de yoksullara refah sağlamayı, yolsuzluğu ortadan kaldırmayı ve ülke ekonomisini onlarca yıldır rahatsız eden yükseliş ve düşüş döngülerine son vermeyi vadeden popüler bir reformcu olarak seçildiğinin altı çizilmelidir. Ancak Pakistan gıda ve petrol gibi hassas temel ihtiyaç maddelerinin enflasyon oranının yıllık yüzde 15,1 oranında artmasıyla Asya’nın en kötü enflasyon krizlerinden birini yaşıyor. Han’ın siyasi geleceği böyle bir hayal kırıklığının sonucu olarak artık tehlikeye girmişti.
Pek çok argümanın yanı sıra Han’ın Çin ve Rusya ile ilişkileri Batı’yı memnun etmedi ve bu durum da bazı eleştirmenlere göre sonun başlangıcı oldu. Eleştirmenler bu krizin büyümesinde Batı ve müttefiklerinin önemli bir rol oynadığını savundu. Ayrıca İmran Han, ABD Dışişleri Bakanının Güney ve Orta Asya İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Donald Lu’nun, hükümeti devirme girişiminin arkasında olduğunu söyledi. Şu anda olanlar Pakistan’ın geçmişine aşina olan herkes için genel olarak şaşırtıcı değil. İmran Han beklentilerin altında kaldı. Ancak bu durum sadece bir semptom, sorunun kaynağı değil! Yine de böyle bir durumda Pakistan’da şu üç senaryodan biri gerçekleşecek:
Birincisi İmran Han’ın partisi olan PTI destekçilerinin protestoları devam edecek ve gelecek seçime bu şartlar altında hazırlanılacaktır. Hatta PTI partisinin tüm milletvekilleri Meclisten ayrıldı. Ancak şunu bilmekte fayda var ki İmran Han’ın kaybedişi partinin milletvekilleri veya destekçilerinden dolayı değil koalisyon partileri nedeniyle gerçekleşti. Partiler, partilerinin çıkarları için pozisyonlarını değiştirirler. Siyaset bilimcilere göre ise böyle bir durumda bazı ülkelerde siyasi partiler daha güçlü olarak iktidara gelir. Pakistan’da da böyle olabilir; eğer eski muhalefet partileri ülkenin geleceği ve özellikle ekonomik kalkınma için başarılı bir politika sergileyemezlerse.
İkincisi muhalefet partilerinin oluşturduğu koalisyon uzun süre ayakta kalamayacaktır. Çağdaş dünya siyaseti, güç siyaseti anlamına geldiği için Pakistan’daki mevcut muhalefet partileri koalisyonu, çok kısa bir sürede İmran Han’ın şu anda karşı karşıya olduğu sorunla yeniden yüzleşecektir.
Üçüncüsü mevcut koalisyon partileri hükümeti ülkeyi 13 Ağustos 2023’e kadar başarılı bir şekilde yönetemezse seçim dönemine kadar erken seçim veya askeri kontrollü bir yönetim olacaktır.
Bütün bu sebeplerin ötesinde Pakistan’da ordu, yargı, sivil toplum kuruluşları ve basın sendikaları oldukça güçlüdür. Geçtiğimiz yetmiş beş yılda çoğu zaman bu organlar çok büyük aksiyonlar almış ve tarihte önemli bir role sahip olmuştur. Er ya da geç bazı eleştirmenlere göre –İmran Han’da olduğu gibi– bu organlar gelecek başbakan için de aynı rolü üstenecektir.
Türkiye’nin perspektifinden bakıldığında ise Ankara’nın İslamabad’daki tüm siyasi partilerle çok iyi ilişkileri bulunmaktadır. Ancak küreselleşme yolunda İmran Han Türkiye için iyi bir ortak olarak rol almıştır. Bununla birlikte gelecekte ikili ilişkilerde yer alacak Pakistan liderlerinin de Türkiye ile pozitif bir ajandaya sahip olacağını belirtebiliriz. Sorun şu ki şimdiye kadar Pakistan’daki insani krizlerle yahut Müslümanların sorunları ile ilgili herhangi bir konuda İmran Han’ın dışında çok az lider ön plana çıkmış ve konuşmayı tercih etmiştir.
Şunu da eklemek isterim ki Pakistan’daki sorun aslında Çin’i model alan ve Çin tarafından yatırım alan birçok ülkede geçtiğimiz yıllarda yaşandı. Örneğin benzer bir durum Güney Asya’da Sri Lanka ve Myanmar’da da görüldü. Sri Lanka’da o kadar güçlü protestolar oldu ki hükümet sosyal medya kullanımını yasakladı. Nepal’de de üç yıl önce benzeri bir senaryo gerçekleşti fakat Hindistan’ın siyasi partiler aracılığıyla sağladığı nüfuz ile olaylar normalleşti. Bazı eleştirmenler ise aynı durumun Bangladeş’te de yaşanabileceğini öngörüyor. Fakat Bangladeş’in ABD’nin ötesinde Hindistan’la ilişkilerinin iyi olması bu ülkede de Nepal gibi sürecin görece daha kolay atlatılmasını sağlayabilir.
Güney Asya’da şu an tanık olduğumuz bütün bu olaylar Washington yönetiminin Güney Asya ve Hint-Pasifik politikasının bir parçası yani Çin’in bölge üzerindeki etkisini sıfırlama amacının yansımalarıdır. Bundan sonra yaşanacak süreci de ABD’nin bölgeye yönelik stratejisini ve bölgede Çin’in varlığını göz önünde bulundurarak okumak yerinde olacaktır.
Waqar Badshah İbn Haldun Üniversitesi
Pakistan şu sıralarda tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşıyor. Hepimizin bildiği üzere Meclis başkan yardımcısı Anayasa’nın 5. maddesi kapsamında talep edilen güvensizlik oylamasına karşı çıktı. Daha sonra ise Başbakan İmran Han, cumhurbaşkanına Meclisi feshetme tavsiyesinde bulunarak ülkenin erken seçime gideceğini duyurdu. Öte yandan muhalefet ve hükümet birbirini vatana ihanetle itham ediyor. Hükümetin iddiasına göre muhalefet, hükümeti devirmek için dış güçlerle iş birliği yaparak vatana ihanet etti. Muhalefet ise İmran Han’ı Anayasa’yı ihlal ettiği gerekçesiyle hedef aldı.
Yüksek Mahkeme Başyargıcı Umar Ata Bandial mevcut krizle ilgili yasal bildirimi daha sonra aldı. Diğer yandan Yüksek Mahkeme yalnızca Meclis Başkan Yardımcısı Kasım Suri’nin güvensizlik oylamasına dair kararının hukuki olup olmadığı hakkında hüküm verebilirdi. Nitekim mahkeme 7 Nisan’da Meclis başkan yardımcısının eylemlerinin yasa dışı olduğuna hükmetti. Böylece İmran Han’a karşı bir güvensizlik oylaması yapılmasının yolu açıldı.
Pakistan, Afganistan savaşına dahil olan devletler arasında en büyük zararı gören ülke olmuştur. Ülkede 70 bin insan hayatını kaybetmiştir ki bu sayı NATO üyelerinden ve müttefik devletlerden daha yüksektir. Ekonomiye tahminen 220 milyar dolarlık zarar veren savaşın toplumsal etkisi de çok güçlü olurken terör belası, aşırılık, hoşgörüsüzlük, uyuşturucu kullanımı ve silah kültürü gibi konuları gündeme getirmiştir. Ancak Pakistan aynı zamanda en sert yaptırımlarla cezalandırılmış ve hedef alınmıştır. Bu kapsamda ABD, Pakistan’ı kimi zaman IMF ve FATF kimi zaman da müttefikler aracılığıyla olmak üzere tüm yönlerden baskı altına almıştır. Hatta Pakistan’a karşı doğrudan “ağır sonuçlarla karşılaşacağı” tehdidinde bulunmuştur.
ABD’nin Başbakan İmran Han’ı devirme çabası geçtiğimiz Ağustos’ta Afganistan’dan çekilmesinin ardından çok kutuplu dünya düzenine karşı en güçlü tepkisi olarak kayda geçmiştir. Bu operasyonun başarısı alt kıtanın istikrarını ortadan kaldırabilecektir. Bu, bilhassa en kötü senaryonun –yani ABD kontrolü altındaki Pakistan’ın (değişen düzenin merkezinde olması tesadüf olmayan) Çin ve Rusya gibi çok kutuplu düzenin önemli aktörleriyle ilişkilerini bilerek ve isteyerek kötüleştirmesinin– gerçekleşmesi halinde yaşanacaktır.
Kanaatimce Pakistan tüm ülkelerle eşitlik temelinde savaş değil barış ortağı olmak arzusundadır. Pakistan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yolundan ilerlemeli ve bağımsız bir dış politika oluşturmalıdır.