İhvan’ın Mücadele Felsefesinde Değişim Sinyalleri

Müslüman Kardeşler'in mücadele yönteminde, zafer kazanmak ve gerekirse zulmetme riskini göze alarak ülke yönetimini ele geçirmek değil, 'şehit olarak ölmek' ön plandadır.

Müslüman Kardeşler’in mücadele yönteminde, zafer kazanmak ve gerekirse zulmetme riskini göze alarak ülke yönetimini ele geçirmek değil, ‘şehit olarak ölmek’ ön plandadır.

80 küsür yıllık mücadelenin en önemli sloganlarından birisi “Kudüs sloganı” olarak bilinir. Söz konusu slogan “??? ????? ?????? ????? ?????????” “Ala el Kuds rayıhın şuheda bil melayin” (Milyonlarca şehit Kudüs’e gidiyoruz) şeklindedir. Kudüs’ü kurtarmak için üretilen sloganda, bile zaferden çok milyonlarca şehit vermenin ön planda olduğu görülmektedir.

Rabia ve Nahda Meydanlarındaki insanların önemli bir bölümü şehit olmayı göze almış, bazıları ise şehit olmak için oradaydı. Çünkü kimileri birkaç gün önceden görüntülerini videoya kaydedip şehit olacaklarını söylemişlerdi.

Meydandaki gençlerden bazıları şehit olmaya o kadar hazırdı ki, eylemler esnasında kendilerini hedef göstermekten bile çekinmediler. Eylemci gençlerin bazıları alınlarına “????? ????” (Şehit projesi) şeklinde bandaj bile bağlamıştı.

Konuya buradan bakıldığında Cemaatin iktidar olmayı ikinci planda tutan ve davete ağırlık veren bir hareket olduğu algısı oluşmaktadır. Ancak Nasır, Sedat ve Mübarek dönemlerindeki tutuma bakıldığında ise, İhvan hareketinin siyasi hedefinin varlığı da gözden kaçmamaktadır.

2005’te Mübarek ile anlaşarak parlamentoya 80’den fazla vekil soktular. Sendikalardaki faaliyetleri ve buralarda yönetimleri ellerine almaları da, yine hareketin siyasi hedeflerinin olduğununun açık kanıtıdır.

Siyasi hedeflerinden dolayı, Ihvan kurulu rejimlerin baskısına uğramış, işbaşına gelen yöneticilerin İhvan üzerinden halka gözdağı verdiği de gözlenmiştir. Nasır, İhvan ile önce anlaşmış sonra bir suikast girişimi gerekçesiyle tavrını değiştirmiş ve bastırmıştır. Sedat 1973 Harbi öncesinde cemaatle anlaşmış Sina’nın geri alınması ve İsrail ile imzalanan Camp David antlaşması nedeniyle cemaat ile karşı karşıya gelmiştir. Bu karşı duruşun sonu da yine acı ve hapislerde bitmiştir.

Mübarek’in ilk yıllarında hapisteki liderlerin birazı serbest bırakılmış sonra zaman zaman yine Ihvan’a zindanlar gösterilmiştir.

25 Ocak Devrimi’nden sonra Askeri Konsey ile anlaşan İhvan, Mursi’nin devrilmesinin ardından yine rejimle karşı karşıya geldi ve çok büyük acılar yaşandı.

Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu uzun tarihin genelinde mücadele barışçıl olmuş, bazı süreçlerde cemaatin içinden şiddet yanlısı gruplar türemişse de, kopmuşlardır. İhvan Hareketi’nin bu uzun soluklu mücadelesinde, bir türlü istenen hedefe ulaşılamadı. Haliyle durum insanların; “İhvan’ın siyasi İslam söylemi acaba pratiği olmayan bir teori mi?” sorusunu haklı olarak sormasına neden olmuştur, olmaktadır.

İHVAN’IN ANİDEN DEĞİŞEN SÖYLEMİ

25 Ocak Tahrir Devrimi’nin dördüncü yıldönümü öncesinde Ihvan’ın söyleminde ani bir değişiklik gözlendi. Yöneticileri hapis veya sürgünde olduğu için Mısır’daki tabanı ile tek ve en etkili iletişim kaynağı olan medya aracılığı ile cemaatin kanaat önderleri, sert mesajlar vermeye başladı.

Mısır – Katar uzlaşmasının ardından El Cezira Mısır Mübaşir kanalının kapatılmasıyla birlikte şoke olan El Cezira seyircisi, başka kanallara yöneldi. Alternatifleri ise stüdyoları Türkiye’de bulunan ancak Nile Sat’tan Mısır halkına doğrudan hitap eden kimisi İhvan yanlısı muhalif kanallardı.

Son bir buçuk yıldır yaşananlara rağmen söylemini değiştirmeyen İhvan yönetimi, bu kanallar aracılığı ile “nasıl cezalandırıldıysanız öyle cezalandırınız” prensibini devamlı bir şekilde tekrarlayarak “harekete geçin mesajı” verdi. Bu nedenle karakollara, polis araçlarına ve polislere saldırılar arttı. Tren, tramvay ve otobüsler ateşe verildi. Toplu taşıt araçları yakınlmadan önce yolcuların indirilmesi ise dikkat çeken bir ayrıntı olarak kayıtlara geçti.

Bu kanallardan birinde program sunucusu Muhammed Nasır, eski milletvekillerinden Eşref Bedriddin’e; “otobüslerin yakılması ve toplu taşıt araçlarına zarar verilmesini nasıl yorumluyorsunuz?” şeklinde bir soru sordu. Bedriddin, Kehf Suresi’nde anlatılan Musa ve Hızır (a.s)’ın kıssasına işaret ederek, Hızır’ın fakirleri taşıyan bir gemiyi delmesini delil gösterdi. Asıl hedefin gemiyi batırmak değil zalim hükümdardan fakirleri taşıyan gemiyi kurtarmak olduğunu söyledi.

Kısacası Mursi’nin devrilmesinin ardından yönetim tarafından “terör örgütü” olarak kabul edilen Müslüman Kardeşler, 25 Ocak 2015 itibariyle kontrollü şiddet içeren aktif ve fiili bir mücadeleye doğru kaydı.

Sina’da ve diğer bazı şehirlerde farklı gruplar daha önce şiddet başvurmuştu. Ancak İhvan, açıktan böyle bir mücadele şeklini benimsememişti. Şimdi Mısır’da İhvan adına yeni bir dönem başlamış gibi bir algı oluşmuştur. .

KRALIN ÖLÜMÜ

Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın ölümünün de cemaatin söylemini değiştirmesinde etkili olduğu konuşuluyor. Mısır’daki liberal, sosyalist ve solcu grupların da eylemlerini artırması, Kral Abdullah’ın ölümü ve diğer bazı dengelerin İhvan’ın söylemini değiştirmesine neden olduğu konuşuluyor.

Bazı gözlemcilere göre İhvan’ın bütün bu yaşananlara rağmen cemaat olarak gerçek manada şiddete pirim vermemesi, Mısır’ın istikrarı için büyük bir kazanım olmuştur. Çünkü toplu taşıt araçlarının yakılması bile ülkede ciddi sıkıntılara neden olmuş ve dahası yönetimi de endişelendirmiştir.

Sonuç olarak İhvan, mücadele metodu ve felsefesini değiştirmeye başlamış ve bunun işaretlerini sahada fiilen vermiştir.

Mısır Dışişleri Bakanlığı söz konusu kanalların yayının durdurulması için harekete geçti. Yönetimi rahatsız eden en çok seyredilen dört kanalın stüdyoları Türkiye’de bulunmaktadır. Ancak yayınların Fransa uygusu aracılığı ile Nile Sat’tan yapıldığı ifade ediliyor. Bu nedenle Mısır Dışişleri Fransa ile temasa geçti.

Mısır’ın, hükümete baskı yapması ve kanallar aleyhinde kamuoyu oluşturması için Türkiye muhalefeti ile de görüştüğü iddia ediliyor. Özellikle de en çok seyredilen isimlerden Muhammed Nasır’ın polisler hakkında söylediği bazı sözler eleştirilmişti. Kanallardan birinin ise Mısır’da yaşayan yabancılarla ilgili bir internet sitesinden naklettiği açıklama da son derece dikkat çekiciydi.

Bu kanallardaki ağzı laf yapan ve yönetim çevrelerini iğdiş eden sözler söyleyen Muhammed Nasır ve Mutez Matar gibi program sunucuları, liberal şahsiyetler. Çünkü bu isimler, Mısır devlet ve özel kanallarında programlar sunmuş, halka iyi hitap eden isimler.

Son birkaç günden beri kanallar şiddet söylemini iyice azaltarak durdurma seviyesine kadar çekti. Bunda Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın temaslarının etkili olduğu tahmin ediliyor.

[Dünya Bülteni, 03 Şubat 2015]

Etiketler: