Her Şeye Rağmen, Türkiye’deki Büyüme Trendi Devam Ediyor

Küresel enerjide yapılan son hamlelerle önemi ve gücü artan Türkiye'nin, yapısal reformları uygulaması için uygun ortam mevcuttur.

Ekonomik büyüme, ilgili ülkenin ne kadar üretim yaptığının, üretimle birlikte gerçekleştirdiği milli hâsılanın ve bir anlamda ekonomik istikrarın göstergesidir.

Bu nedenle ekonomik büyüme, dolayısıyla Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) ülkelerin siyasi ve ekonomik gücünü belirleyen en önemli faktör olarak kabul edilmektedir. Tam da bu noktada, 2009 yılı son çeyreğinden itibaren, 20 çeyrek süresince aralıksız büyüyen bir ekonomi inşa etmenin ciddi bir başarı olduğunu ifade etmeliyiz.

2014 yılı, küresel ekonomide birçok belirsizliğin yaşandığı, beklenen iyileşmelerin tam olarak gerçekleşmediği ve yeni jeopolitik risklerin ortaya çıktığı bir dönem olmuştur. Gelişmiş ülke ekonomilerini önemli ölçüde etkileyen bu konjonktüre rağmen, Türkiye ekonomisi 3. çeyrekte de büyümeye devam etmiştir.

TÜİK tarafından açıklanan 2014 yılı 3. çeyrek büyüme rakamlarına göre, Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 1.7 oranında büyüdü. 2014 yılı Ocak-Eylül dönemi için büyüme oranı ise bir önceki yıla göre yüzde 2.8 olarak gerçekleşti.

Ancak, sahip olduğumuz ekonomik ve siyasi istikrarla beraber, hedeflenen 2023 ekonomik vizyon kapsamında 3. çeyrek için açıklanan yüzde 1.7’lik oran, Türkiye ekonomisinin potansiyelini gösteren bir rakam değil.

Yine de şu gerçeği belirtmek gerekiyor: Kapsadığı dönem açısından jeopolitik risklerin arttığı, ABD Merkez Bankası’nın tahvil alımını azalttığı, AB ülkelerindeki ekonomik iyileşmenin geciktiği bir sürecin yaşanmasına rağmen, Türkiye’nin ekonomik büyümesinde pozitif seyir devam etmiştir.

Aynı dönemde Almanya’nın yüzde 1,2; Hollanda’nın yüzde 1.1 büyüdüğü, yüksek büyüme hızıyla öne çıkan Çin’in bile yüzde 7.3’lük büyüme oranına sahip olduğu dikkate alındığında, yavaşlayan küresel ekonomik büyümenin etkisi açıkça görülmektedir.

PEKİ BÜYÜMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELER OLMUŞTUR?

Büyümeye kaynaklık eden faktörler incelendiğinde, ihracatın yine büyümeyi destekleyen birincil alan olduğu görülmektedir. Mal ve hizmet ihracatının yüzde 8 arttığı bu dönemde, Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı Avrupa ülkelerinde ekonomik canlılığın istenilen seviyede olmadığı, Irak ve Suriye’de yaşanan kaosun devam ettiği göz ardı edilmemelidir. Buna rağmen ihracatın artış göstermesi, ihracatı büyümenin lokomotifi yapmaktadır.

Diğer yandan, 3. çeyrek büyüme oranının yüzde 1.7 olmasının sebeplerinden biri de, iç talebin yalnızca yüzde 0.2 artış göstermesidir. Türkiye ekonomisinin yapısal en önemli sorunu olan cari açığı azaltmak adına iç talebi kısma yönündeki uygulamanın karşılık bulduğu görülmektedir.

Ancak bu durumun ekonomik büyümeyi negatif yönde etkilediği dikkate alındığında, ekonomik büyümenin ve ekonomik aktivitenin olumsuz etkilenmemesi için alınacak tedbirler üretim artışını teşvik etmeli, gereksiz tüketimi engellemeli ve tasarrufu öncelemelidir.

Diğer yandan ekonomik büyüme sorumluluğunu yalnızca hükümet ile sınırlamak, büyümeyi etkileyen diğer aktörlerin kararlarını sorgulamanın önüne geçmektedir.

SÜREKLİ VE POZİTİF BÜYÜMENİN ANAHTARI: YAPISAL REFORMLAR

2014 yılı 3. çeyrekteki yüzde 1.7’lik oran, büyüme trendinin devam ettiğini gösterirken, Türkiye’nin büyüme potansiyelini ortaya çıkarmada engel teşkil eden sorunların çözümünün gerekliliğini de ortaya koymaktadır.

Bu bağlamda, 2014 yılı son çeyrek ve 2015 yılı için istenilen büyüme rakamlarına ulaşılmasında etkin rol oynayacak olan 25 maddelik ekonomide dönüşüm paketinin ne kadar elzem olduğu açıktır.

Bu paketin ilk 9 maddelik kısmı kamuoyuyla paylaşıldığında, bu dönüşümün gerekliliğini tartışanların, Türkiye’nin ekonomik büyüme rakamına eleştirel yaklaşmaları tam anlamıyla bir çelişkidir. Zira büyümeyi destekleyen en önemli sektör olan ihracat miktarını artırma ve ihraç edilen ürünlerin katma değerini yükseltme, tarımsal verimliliği artırma ve cari açığı azaltma adına enerji alanında yapılacakların oluşturduğu birinci paket, bir anlamda sürekli ve pozitif büyümenin ilk basamağını oluşturmaktadır.

Ayrıca, küresel enerjide yapılan son hamlelerle önemi ve gücü artan Türkiye’nin, yapısal reformları uygulaması için uygun ortam mevcuttur. Enerji alanında elde edilen her avantaj, ülkenin büyüme potansiyelini desteklerken üretim, sermaye ve yatırım alanlarında da pozitif bir etki oluşturacaktır. Bu etkinin uzun dönemde büyüme oranlarını yukarıya çekeceği beklenmektedir.

[Yenişafak, 11 Aralık 2014]

Etiketler: