Hendek ve Barikatların Gerisinden Halkı Sokağa Çağırmak

HDP ve PKK'ye karşı bölge halkında oluşan korku duvarları birer birer yıkılmakta. Devletin uzun dönemli kendi yanlarında olduğunu bilmeleri, özgüvenlerini pekiştirmekte.

HDP ve çizgisindeki siyasi partiler, geçmişte Kürtlerin mağduriyetleri üzerinden siyasal söylem oluşturabilirken; bugün kendileri Kürt toplumunu ağır mağduriyetlere uğratan bir konuma geldiler. HDP ve bileşenleri, PKK’nın bölgede kazdığı hendeklere yönelik devletin yaptığı operasyonlar sürecinde halkı birçok kez sokağa çağırdı. Ancak, halk sokağa çıkmadığı gibi, HDP’li siyasetçilerin iş yerlerini ziyaretlerine ve PKK tarafından öldürülen insanların taziye evlerine gelmelerine bile tepki göstererek tavır aldı. Yine HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve bazı HDP’li belediyelere kayyum atanması sürecinde de söz konusu çağrı yinelense de çağrıcıların beklentileri karşılanmadı. En son Diyarbakır Büyükşehir eş Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve DBP’li Meclis üyesi Fırat Anlı’nın terör soruşması kapsamında gözaltına alınmasının ardından da benzer bir süreç yaşandı.

HDP ve PKK’nın Kürt toplumundan tepki görmesinin ve kendi tabanlarından bile çağrılara destek bulmamalarının ilk nedeni, HDP ve bileşenlerinin yerel yönetim siyaseti başta olmak üzere, Türkiye içi ve bölgede yürüttükleri siyasetin gittikçe krize sürüklenmesidir. İkincisi ise devletin terörle mücadelesinin hem operasyonel hem de toplumsal boyutunun eski dönemlere oranla daha iyi ve etkin yürütülmesidir. Bunlara ek olarak, söz konusu yerel yöneticilerle ilgili olarak başlatılan terör soruşturmalarının somut karşılıklarının yerel halk tarafından da bilinmesi diğer bir etkendir.

HDP’nin Haziran 2014 öncesi pozitif söylem üzerinden oluşturduğu beklenti siyaseti, sonrasında izlediği negatif şiddet siyasetinin krizini derinleştirdi. 7 Haziran seçimlerinin ardından HDP, PKK üst yönetiminin verdiği kararları uygulamaya koydu. Kandil’in ilk isteği, HDP’nin Türkiye’de siyasi gerginliği artıracak siyasi söylemi yaygınlaştırmasıydı. HDP milletvekilleri ani bir dönüş yaparak seçim öncesi, bir taktik olarak kullandıkları Türkiyelileşme söylemini bir anda terk ettiler. Seçmenin kendilerine PKK’nın baskılarından kurtulmak için de oy verdiğini görmezden gelerek, halkı hayal kırıklığına uğrattılar. PKK’nın ateşkesi bitirmesine karşı çıkmak yerine, bunu meşrulaştırıcı bir apart görevi üstlendiler. PKK’nın “devrimci halk savaşı”nı başlatmasının sorumluluğunu doğrudan hükümete ve devlete yükleyerek kendi sorumluluklarından kurtulacaklarını zannettiler.

PKK ve YDH- H’nin hendek kazmasına ve bombalarla tuzaklama yapmasına birçok HDP milletvekili ve belediye başkanı yardımcı olarak, “kurtarılmış bölgeler”in bekçiliğine soyundu. HDP’ye oy veren seçmeni önce Kuzey Suriye’deki tecrübeyi Türkiye’ye taşıma ve “öz yönetim” söylemi ile susturdular. Ardından devletin PKK’ya yönelik operasyonları başarılı olunca, kazdıkları hendekleri “direnme siyaseti” olarak göstermeye çalıştılar. PKK’nın kazdığı hendekler sonucunda bölgenin yoksul mahallelerinde yaşayan insanların evlerini terk etmek zorunda kalmalarını, kendi güvenlikli mahallelerinden izlediler. İnsanların hayatları boyunca çok kıt imkânlarla edindikleri ev ve iş yerlerinin yıkılmasının sorumluluğunu hükümete ve devlete yıkarız düşüncesiyle hareket ettiler. Bu düşünceden hareketle, devletin 1990’larda bölgede yaptığı hataların benzerinin yaşanacağı ümidine kapıldılar. Hatta siyasi propaganda olarak sürekli 90’ları hatırlatma ihtiyacı duydular. Böyle bir sonucun ortaya çıkması halinde bölge insanının devlete karşı topyekûn bir kalkışma içinde olacağını varsaydılar.

PKK’NIN PROPAGANDASI TUTMADI

Ancak, bölge insanı olup biteni iyi gözlemledi. Evlerinin önünde hendek kazan aracın belediye ait olduğunu biliyordu. Yine bölgede bazı belediye başkanlarının karşı çıktıkları için hendeklerin kazılmadığını dolayısıyla söz konusu yerlerin harap olmaktan kurtulduğunu gördüler. Bu anlamda, hendek siyasetinde yerel belediyeciliğin olumlu ve olumsuz fonksiyonuna yakından açıkça şahit oldular. Ayrıca birçok belediye personelinin PKK’ya insan kazandırma ve örgütün şiddet eylemlerinin düzenlenmesindeki rolüne yakından tanık oldular. Yine, devletin belediyelere bölge halkının hizmet götürmesi için ayırdığı kaynakların örgütsel amaçlar için kullanıldığını ve belediyelerin yerel hizmetleri yerine getirmediğini yıllardır yaşayarak gözlemlediler.

Diğer taraftan devletin operasyonları yürütürken, çok dikkatli davranması ve sivil unsurlara zarar vermemek için operasyonlarda azami dikkat göstermesi bölge halkının büyük çoğunluğunun şehir çatışmalarını desteklemesini engelledi. Ayrıca halk hendeklerin kazılmasında belediye başkanlarının rolü olduğunu düşünüyordu. Hendekler yüzünden yerinden edilir ve göçe zorlanan bölge halkı belediye başkanlarının görevden alınmasına sessiz kaldılar. Bunun yanında evleri ve iş yerleri yıkılan insanlara yönelik devletin yürüttüğü sosyal politikalar, diğer taraftan yıkılan yerlerdeki hak sahiplerine yönelik devletin hızlı adım atması ve vaadini tutacağına dair somut adımlar halkın bu duruşunu pekiştirdi.

HDP’nin söylem gücünün etkisizleşmesinde en önemli unsurlardan biri de, Türkiye’nin batısındaki elitler tarafından HDP’ye yönelik aktif söylem desteğinin gittikçe azalmasıdır. Çünkü HDP’li siyasetçilerin seçimlerin hemen ardından, sırtlarını terör örgütüne dayadıklarını açıklamalarından itibaren kademeli olarak açıktan destek azalmaya başladı. Ayrıca, PKK -TAK’ın 17 Şubat’ta gerçekleştirdiği 28 kişinin şehit olduğu Ankara servis araçları saldırısı ve 7 Haziran’da 7 kişinin şehit olduğu Vezneciler saldırısı başta olmak üzere, buna benzer daha birçok bombalı saldırılarla ilgili HDP’li siyasetçiler bir tavır geliştiremediler. Hatta birçok HDP’li milletvekilinin bu saldırıları gerçekleştirenlerin taziyelerine katılarak, bu saldırıları destekleme görüntüsü vermesi batıdaki destekçilerinin suskunlaşmasını zorunlu kıldı.

Sonuç olarak, HDP, uzun dönem propaganda siyaseti ve korku ile yürüttüğü alan hâkimiyetini artık sağlayamıyor. HDP ve PKK’ye karşı bölge halkında oluşan korku duvarları birer birer yıkılmakta. Devletin uzun dönemli kendi yanlarında olduğunu bilmeleri, özgüvenlerini pekiştirmekte. Bugüne kadar, kendi politik söylemleri dışına çıkan Kürt siyasal aktörleri hain ilan ederek marjinalleştirme yöntemlerinin etkisi gittikçe azalmakta. Halkla aralarına derin hendekler kazan HDP’li siyasetçiler, gelinen süreçte dört farklı ülkedeki Kürt yapılanmalarının her birisinin vekaletini farklı bir batılı güce pazarlamakla meşguller. Son bir senede Washington, Moskova, Brüksel ve Berlin’e Diyarbakır’dan daha çok uğradılar. Dolayısıyla da, HDP ve bileşenlerinin destek konusunda yegâne ümidi vekaleten savaşlarını yürüttükleri batılı güçler.

[Sabah Perspektif, 29 Ekim 2016]

Etiketler: