Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, 4 Eylül Cuma günü verdiği demeçte Türkiye’ye karşı 'havuç ve sopa' yaklaşımını benimseyeceklerini öne sürdü.

‘Havuç-Sopa’ Yaklaşımı Neden Çalışmaz?

'Havuç-sopa' anlayışı sadece müzakere sürecindeki bir üyeye takınılan Avrupa nobranlığını göstermiyor. Aynı zamanda AB'nin Başkan Erdoğan yönetimindeki yeni Türkiye'nin varoluşsal önceliklerini anlamadıklarını ya da anlamazdan geldiklerini ifade ediyor.

Doğu Akdeniz meselesi “bir gerilim tüneli” gibi her gün yeni gelişmelerle dünya gündemini belirliyor. Gerilimin odağındaki Türkiye-KKTC ve Yunanistan- Güney Kıbrıs-Fransa restleşmesi malum. Sahadaki kararlılığını göstermek için Ankara, Lefkoşa ile birlikte “Akdeniz Fırtınası” tatbikatı yapıyor. ABD ve Rusya’da da kıpırdanmalar var. En son Washington’ın Rus nüfuzunu kırmak için Güney Kıbrıs’a silah ambargosunu kaldırmasından sonra Rus Dış İşleri Bakanı Lavrov apar topar adayı ziyarete gidiyor. Bugünkü ziyareti öncesi Lavrov, Türkiye ve Güney Kıbrıs arasında arabuluculuk yapma sinyali veriyor. Moskova sahaya inerken NATO ikili teknik görüşmeleri önce kabul edip sonra yalanlayan Yunanistan ve Cumhurbaşkanı Macron’un giderek Türkiye karşıtı hale gelen agresif bölge siyaseti sebebiyle şimdilik etkisiz durumda. AB gerilimi ise nasıl yöneteceğini üyelerle müzakere ediyor. Ancak Fransa’nın etkisiyle yanlış bir söylem çerçevesinde tartışıyor. AB Konseyi Başkanı Michel, geçenlerde 24-25 Eylül’deki liderler toplantısında “Türkiye’ye yönelik havuç-sopa yaklaşımıyla ilgili karara varacaklarını” söyledi.

Bu yaklaşım AB’nin Türkiye ile kurması gereken yeni ilişki konusunda ne kadar sıkıntıda olduğunun yansıması. Uzun süredir aralarında tartıştıkları “Erdoğan’lı Türkiye ile ne yapalım?” sorusuna verilen sözde akıllı bir cevap. Öyle ya, Türkiye’nin iddiaları “ödül ve ceza ikilemi” ile sınırlandırılacak… Bazı tavizler sunulan Ankara geri adım atmazsa “yaptırımlarla” tedip edilecek… Çok açık ki bu çalışmaz… “Havuç-sopa” anlayışı sadece müzakere sürecindeki bir üyeye takınılan Avrupa nobranlığını göstermiyor. Aynı zamanda AB’nin Başkan Erdoğan yönetimindeki yeni Türkiye’nin varoluşsal önceliklerini anlamadıklarını ya da anlamazdan geldiklerini ifade ediyor.

Erdoğan’ın “Türkiye’nin kendisine dayatılan ahlaksız haritaları ve belgeleri yırtıp atacak siyasi, ekonomik ve askeri güce sahip olduğu” açıklaması bir blöf değil. Türkiye kamuoyunun üzerinde birleştiği, varoluşsal kaygılarla desteklenen milli bir oydaşma. Yani, “Türkiye, Karadeniz, Akdeniz ve Ege’den payına düşeni alacaktır” kararlılığı. Bu milli kararlılığın karşısına havuç-sopa yaklaşımı ile çıkmak “AB dayanışması” adı altında yeni bir hatanın altına imza atmaktır. Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın maksimalist taleplerine destek vererek çözümü tıkamaktır. AB’yi etkisizleştirerek Rusya’nın ve ABD’nin Doğu Akdeniz’de denkleme daha fazla müdahil olmasına alan açmaktır. Hatalar zincirinin başı 2004’e uzanıyor.

Kıbrıs sorunu çözülmeden bu yılda Güney Kıbrıs’ın üye kabul edilmesi AB-Türkiye ilişkilerinde ağır bir yük oluşturdu. Yunanistan’ın ve şimdilerde Fransa’nın araçsallaştırdığı bu yük, Doğu Akdeniz’deki enerji ve savunma alanlarındaki jeopolitik rekabet ile birleşiyor. Transatlantik İttifakın çatırdadığı bir dönemde AB liderlerini Türkiye politikasında tepkiselliğe itiyor. AB, Ankara’nın Suriye ve Libya hamleleri karşısında “etkisiz aktörlük sendromu” yaşıyor. Bazı Avrupa ülkeleri, iç siyasetlerindeki popülist dalgalanmalar sebebiyle, Türkiye’nin aktörlüğünü “sınırlandırılması gereken bir öteki” haline dönüştürüyor. Fransa ve Avusturya, aslında bu ötekileştirmede Yunanistan’dan daha sorunlu yerdeler.

Yunan medyası, “Türkiye işgali” tehdidiyle meşgul ise de Yunanistan, Türk kamuoyunun “kurucu ötekisi” değildir. Ancak Fransa ve refikleri yüzünden Türkiye’yi “Ege ve Doğu Akdeniz’de karaya sıkıştırma” çabası AB’yi Türkiye’nin “ötekisi” haline getirebilir. İki yüzyıllık modernleşme serüveni ile Avrupa’ya entegre olmak isteyen Türkiye’yi “sorun” ya da “öteki” olarak etiketlemek Avrupa için “içe kapalı ve güvensiz” bir gelecek tahayyül etmektir. Rusya’dan sonra Türkiye’yi Avrupa çıkarlarının karşısında konumlandırmaktır. Geriye AB’nin dış politika sorumlusu Borrell’in dünkü La Stampa’da bahsettiği titrek, Avrupalı korkular kalır. Borrell’e göre AB, Rusya ve Türkiye’nin “imparatorluk nostaljisi” ile karşı karşıya. Avrupalı siyasetçilere önerim, havuç-sopa yaklaşımını terk etmeleri. Eskisi gibi aza razı edilen bir Türkiye aramaktan vazgeçmeleri. Hakkaniyet temelinde uzun vadeli ortak çıkarlara odaklanmaları.

[Sabah, 8 Eylül 2020]

Etiketler: