Hangi İlkeler?

Bu kadar siyaset mühendisliğine başvuracağınıza, kendiniz sıradan adaylar çıkararak partinizin kimliğini, duruşunu ve seçmenlerinizin hukukunu bari koruyabilirdiniz.

Bu kadar siyaset mühendisliğine başvuracağınıza, kendiniz sıradan adaylar çıkararak partinizin kimliğini, duruşunu ve seçmenlerinizin hukukunu bari koruyabilirdiniz.

Hiç olmazsa seçmenlerinizi, teşkilatlarınızı ve parti yöneticilerinizi daha sandık başına gitmeden bu kadar öfkelendirmezdiniz. Hayal kırıklığına uğratmazdınız.

“İlkeler ittifakı” kuracağız derken, önce “ilkeleri” belirleseydiniz en azından birbirinizi bu kadar çok “kumpas”a getirmezdiniz.

İttifak görüşmelerinin adımlarını, ne yapmaya çalıştığınızı, şeffaf ve toplumun gözü önünde yürütseydiniz, kaybettiğinizde “ilkeli” bir mağlubiyetin rahatlığı olurdu üzerinizde.

Hadi daha da çıtayı düşürüp, “Bir araya gelmek için görüştüğümüz partilerin, siyasete yaklaşımları ve sorunlara bakışları çok farklı. Biz sadece ‘Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir araya gelebiliriz. Bizden beklentiniz öyle çok yüksek olmasın.’ ‘İlke’ dediğimiz de sadece ‘AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı” diye açıkça söyleseydiniz, seçmenleriniz ve Türkiye kamuoyu, sizi emin olun daha samimi bulurdu.

***

Toplum bir yana, siyaseti yakından izleyenler bile, muhalefette kimin kiminle, ne düzlemde, kimin adına, hangi aday için ittifak görüşmesi yaptığını tam kestiremiyor.  Değilse Abdullah Gül’ün “çatı adaylığı” ile ilgili  sürekli kendisine başvurulan Meral Akşener her görüşmenin ardından “ben adayım” demezdi.

Ya da CHP, bir taraftan Gül’ün çatı adaylığı için ittifak arayışını sonuna kadar zorlarken, diğer taraftan da, seçmenlerinin baskısıyla Grup Başkanvekiline “YETER… CHP’nin gündeminde Abdullah Gül diye bir isim olmadı, şimdi de yok, olmayacak [da]” diye isyan tweetleri attırmazdı.

Muhalefette ittifak senaryoları ve kombinasyonları saatlik olarak değişiyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığında, artık İP kendi adayı ile girecek.

HDP açıklama yapsa da daha tam netleştirmedi.

SP’liler kendilerinden “çatı adayı” çıkacak diye çok heveslenmelerine rağmen, diğer partiler kendi adayını çıkardığında; SP, 100 bin imzayı bulup da bir aday bile çıkaramayacak gibi.

Milletvekilliği seçimlerinde benim çok önceden “kâğıt üzerinde ittifak” arayışı olarak ifade ettiğim, onların ise şimdi “sıfır baraj ittifakı” olarak tanımladıkları görüşmelerden de bir sonuç çıkmayacak.

İP, bu konuda da rıza göstermeyecek. HDP’nin olduğu bir yerde kendi milliyetçi seçmenine bunu açıklayamayacağını söyleyecek.

İP ile SP arasında milletvekilliğinde bir ittifakın gerçekleşmesi ise giderek zorlaşıyor. İP bunu ister. Hatta SP bu şekliyle Cumhurbaşkanı adayı çıkaramayacağı için, milletvekilliği seçimlerindeki SP ile muhtemel ittifakını cumhurbaşkanı seçimlerinde desteğe de dönüştürmeye çalışır.

Muhalefetin son 15 gündür siyaset tarzı bile seçimlerin ikinci tura kalmayacağının işareti. Ama yine de 24 Haziran gecesine kadar, ikinci tur seçimler için yeni senaryolar o güne kadar devreye sokulacak.

Muhalefet daha aday bile bulamamışken, ikinci tura kalacak adayın üçüncü ve dördüncü çıkan aday lehine nasıl çekileceğini tartışmaya şimdiden başladı bile.

İttifak arayışında en çok zarar gören iki parti CHP ve SP. Bu iki partinin tabanları, ittifak görüşmesindeki liderlerinin tutumundan dolayı seçimde partilerini cezalandırabilir.

Her iki parti de ideolojik konumlanmalarının dışında, seçmen tabanlarını hiçe sayarak hareket ettiler.

Özellikle CHP, 24 Haziran’a kadar içindeki şu an yürüyen kavgayı dışarıya az yansıtsa da, seçimin ardından ittifak görüşmemelerinde yaşananlardan dolayı bu partide yer yerinden oynayacak.

15 milletvekilinin transferinin faturası da, seçimlerin kaybedilmesi de, 2007’de cumhurbaşkanı olmaması için cunta muhtırasına bile razı oldukları Gül’ün etrafında kaybedilen zamanın sorumluluğu da, CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu ve parti yönetimine kesilecek.

“İlkeler ittifakı” diye yola çıkan muhalefet, göreceksiniz yolun sonunda birbirlerini ilkesizlikle suçlayacak…

[Türkiye, 28 Nisan 2018]

Etiketler: