Farazi Gerçeklikten Kopuşun Sancıları

İçinde bulunduğumuz çözüm süreci kapsamında Türkiye sınırları içindeki yaklaşık 1.500 PKK'lının sınır dışına çekilme işlemi sürüyor. Başbakan Erdoğan'ın, çözüm sürecini anlatmak için 5 haftadır Türkiye'yi karış karış dolaşan Akil İnsanlar Heyeti bölge başkan, başkan vekili ve sekreterleriyle yaptığı toplantı ve TBMM Çözüm Komisyonu'nun ilk toplantısını gerçekleştirerek bölgeye ziyaretlerde bulunması da, çözüm sürecinde yine öne çıkan başlıklardı. Bu gelişmelere rağmen, ülke gündemini Kürt meselesinden çok Türk sorunu, demokrasi ve barış arasında yaratılan yapay çatallaşma ve Alevilerin çözüm sürecindeki yeri ve tavrı üzerinden çıkarılan tartışmalar meşgul ediyor. Bu tartışmalar çözüm sürecini ve yapıcı getirilerini gündemden uzaklaştırıp topluluklar arasındaki gerginliği arttırıcı bir işlev görüyor.

İçinde bulunduğumuz çözüm süreci kapsamında Türkiye sınırları içindeki yaklaşık 1.500 PKK’lının sınır dışına çekilme işlemi sürüyor. Başbakan Erdoğan’ın, çözüm sürecini anlatmak için 5 haftadır Türkiye’yi karış karış dolaşan Akil İnsanlar Heyeti bölge başkan, başkan vekili ve sekreterleriyle yaptığı toplantı ve TBMM Çözüm Komisyonu’nun ilk toplantısını gerçekleştirerek bölgeye ziyaretlerde bulunması da, çözüm sürecinde yine öne çıkan başlıklardı. Bu gelişmelere rağmen, ülke gündemini Kürt meselesinden çok Türk sorunu, demokrasi ve barış arasında yaratılan yapay çatallaşma ve Alevilerin çözüm sürecindeki yeri ve tavrı üzerinden çıkarılan tartışmalar meşgul ediyor. Bu tartışmalar çözüm sürecini ve yapıcı getirilerini gündemden uzaklaştırıp topluluklar arasındaki gerginliği arttırıcı bir işlev görüyor.

YANLIŞ BİR MECRADA SEYREDEN TARTIŞMA: TÜRK SORUNU

Çatışmacı kültürden barış sathına geçiş için başlatılan ve eşzamanlı olarak her iki taraf için de sivilleşmenin kapılarını aralayacak olan süreçte, üretilen Türk sorunu tartışmaları ile gerginliğin tırmandığına şahit oluyoruz. Kürt meselesinin tarihine bakıldığında, bir Türk sorunu var ama bugünkü yapay tartışmalar Türkiye tarihine damga vurmuş bu meselenin biricikliği içerisindeki tarihselliği yansıtmaktan ziyade, çözümsüzlüğü öncüleyen bir görüşün birleşme noktası haline gelmiş durumda.

Toplumsal çatışmaların pek çoğu, bir tarafın diğerini domine ettiği karşılıklı bir hareketlenme ile başlar ve genişler. Türk Sorunu kavramı da en az Kürt Sorunu kadar mühim ve bizzat bu soruna içsel bir tartışma konusu olmasına rağmen, medyada tartışıldığı kadarıyla sadece Türklerin çözüm sürecine olan tepkisi şeklinde ele alınıyor. Aslında Kürt meselesinin en temel dinamiklerinden biri olan Türklerin tarihsel olarak bu konuya yaklaşımı daha derinlikli bir şekilde ele alınmalı. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte nüfusun yaklaşık yüzde 15’ini oluşturan Kürtlerin kültürel olarak yok sayılmalarında köklerini bulan Kürt meselesi, bir müddet sonra devlet pratiği olmaktan çıkıp özellikle Abdullah Öcalan tarafından kurulan militer PKK yapılanması ile toplumsal bir hüviyete büründü. Bu ayrışma ciddi bir çatışma boyutuna taşınmasa da, topluluklar devlet ile PKK arasında süren 30 yıllık çatışmadan ötürü sevinçlerinde ve acılarında, dolayısıyla da ortak geleceklerinde bir ayrışma yaşadılar. Kürt etnisitesi ile çok geç tanışan Türk toplumu, farklılığı kabul etse de PKK’nın silaha çoktan sarılmış olmasından dolayı Kürtleri ‘ama’sız tanıma imkânına da sahip olamadı. Erken Cumhuriyet pratiklerinden başlayarak dayatılan tektipleştirici politikalar ile her iki toplumun bir ortak tasavvur etrafında birleşmesi mümkün olmadı. Bunca zamandır sahip olunduğuna inanılan ve her çatışma haberinden sonra arkasına sığınılan farazi birlik mesajları tartışılır konuma geldi.

Türkiye her ne kadar farazi birlik dayatmasını 30 yıl öncesinden görüp tartışmaya başlamış olsa da, bunun korkusuzca ifade edilmesi bugünlere kadar sarktı. Girişilen çözüm süreci de gerçek ve kapsayıcı yeni birlik için zamanın ve bölgenin şartlarını da arkasına alarak paradigmaları değiştirme konusundaki ümitleri arttırdı. Muhalefet tarafından ısrarla vurgulanan bölünme edebiyatı da bu farazi birlikteliğe olan inancın yıkımından kaynaklanıyor. Eğer bir Türk sorunu varsa, muhalefet siyasetçilerinin ve sınıfsal ayrıcalıklarını kaybeden eski seçkinlerin çözüm sürecine verdikleri tepkilerde değil, yapılan ortak gelecek ve birliktelik araştırmalarında Türkler arasındaki göz ardı edilemeyecek bir oranda Kürtlerle ortak geleceğe dair oluşmuş kuşkuda aranmalı. Bu sebeplerden ötürü Türk sorununu sadece çözüm sürecine verilen bir tepkiden ziyade kökenlerini geçmiş pratiklerde arayan bir mecraya taşımanın önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.

BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞEMEMESİ VE OY KAYGISI OLARAK ALEVİ SORUNU

Çözüm süreci ile dalgalanan bir diğer mesele de Alevi Sorunu. En kanlı erken Cumhuriyet pratiklerinden biri olan 1937 Dersim katliamının yıldönümü vesilesiyle Alevi toplumunun sürecin neresinde olduğu bir kez daha sorgulanmaya başladı. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, anamuhalefet partisi liderine “bir Kürt Alevi olarak CHP adına özür dilemeye hazır mısın?”(1) diye sorması ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Mardin bağımsız milletvekili Ahmet Türk’ün de benzer şekilde Dersimlilerin Kemalistleri desteklemesinin acı bir gerçek olduğunu dillendirmesi suları durulmayan bir meseleyi tekrardan alevlendirdi. Abdullah Öcalan’ın Nevroz çağrısında Alevilerden bahsetmemesi ile başlayan Alevi tartışmaları bir kez daha gündeme taşındı. Alevi toplulukları Nevroz çağrısının temel amacının İslam birliği çerçevesinde, Türk ve Kürt milletinin tekrardan birliğini ve bütünlüğünü sağlamak ve geleceğe dair yapılacak bütün politikaların birlikte tasarlanması gerektiğini duyurmak olduğu konusunda hem fikir oldular. Nevroz çağrısını takip eden günlerde BDP Tunceli İl Başkanı Şerafettin Halis, görevinden “çözüm sürecinde Alevilere gerekli ilgi ve desteğin sunulmamasını”(2) neden göstererek istifa etmişti. Aynı dönemdeki seçim anketlerine de yansıyan, Alevi topluluğun BDP’den uzaklaşması üzerine ve Dersim’in yıldönümü nedeniyle gündemin bu yönde şekillenmesini fırsata çevirmeye çalışan BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak da bir dizi cemevi ziyareti gerçekleştirerek her platformda Alevileri destekleyip, haklarını genişletmek için mücadele verdiklerini belirtti.(3) Bu tartışmalar bir kimlik ve bölge partisi olmaktan öte geçemeyen BDP’nin çözüm süreci ile birlikte Türkiyelileşme şansını sadece Alevi topluluğu üzerine yoğunlaştırması eleştirilerine sebebiyet veriyor. BDP her ne kadar söylemsel olarak bütün Türkiye’nin özgürleşmesi ve demokratikleşmesi için mücadele verdiğini ifade etse de, çatışmacı kültürden miras kalan politikaları gereği Alevi topluluğu yanına alıp cephe siyaseti ile kazanım elde etme peşinde bir görüntü sergiliyor. BDP’nin Alevileri yakın markaja almasının bir diğer önemli sebebi de, Nevroz çağrısı ve akabinde gerçekleşen gelişmeler sonucunda seçim anketlerine açık bir şekilde yansıyan BDP’den CHP’ye doğru dönen Alevi oylarıdır.

Oysa ki hem Türk Sorunu diye adlandırılan tartışmalar hem de Alevi toplulukların çözüm sürecinde yer almadıklarını düşünmelerinden dolayı rahatsızlıklarını dile getirmeleri, çözüm süreci bağlamında daha büyük resmin görülebilmesi için fırsatlar sunuyor. Farazi bir gerçeklikle, kapsayıcılıktan uzak ve hiçbir tekil grubun kendisi olarak kabul göremediği bir paradigmadan çoğulcu, demokratik ve dünya gerçeklerine uygun bir modele doğru evrildiğimiz bugünleri daha iyi okuyarak toplumun her kesiminin bu zaman dilimini kendi avantajlarına çevirmemeleri için hiçbir neden yok. Tartışmalar sağlıklı alanlara çekildiğinde Kürt meselesinin Türk sorunu ile, Alevi endişelerinin ise hepsiyle iç içe geçmiş bir nedenden kaynaklandığını anlamak zor olmayacaktır.

  1. http://www.taraf.com.tr/haber/bdp-den-alevi-kurt-acilimi.htm
  2. http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikaldetayv3&articleid=1127753&categoryid=78
  3. http://www.haberturk.com/gundem/haber/841723-cekilme-2-gun-sonra-baslayacak
Etiketler: